Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




29 Ekim 2010 Cuma

“Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?

Yazılarına 3 Kasım'da başlayacak olan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, okuyucularına bir sürpriz yaptı. Çoşkun, gazetenin Ankara eki için "Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, Cumhuriyet'in Ankara eki için kaleme aldığı “Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?” başlıklı özel yazı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 87. yıldönümünde okuyucuları ile yeniden buluştu. Coşkun'un yazısı şöyle:


Bekir Çoşkun-Onuncu Köy

“Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?”



Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir…

25 Ekim 2010 Pazartesi

Hakkı Devrim: ‘Kürt meselesini ihanet masasında konuşuyoruz, çok ayıp’

Kürtçe için çocukların okulları boykot etmesiyle birlikte başlayan tartışmalarda ilginç öneriyle dikkat çeken Hakkı Devrim, Kürtçe konusunda ”Bu kadar sene yasaklanmış bir dile sağlığını geri vermek çok kolay bir iş değil. Kürtçe şu an tedavisi çok güç bir hasta konumundadır. Ona göre hassas yaklaşmak lazım. Kürtçe’nin hayatın içine karışması lazım” diyor. Kürt meselesinin ihanet masasında konuşuluyor olmasını ayıplarken, Kürt illerinde 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın kutlamasına da karşı çıkıyor.
Türkiye’nin sorunlarını çözme konusunda beceriksiz olduğunu anlatıyor. ANF’den İsmail Yıldız’ın Hakkı Devrim ile yaptığı şöylesiyi aşağıdan okuyabilirsiniz.
”Benim nesilim de dahil, Kürt meselesi konuşulmadı. Sivillerden çok askerler için söz konusu oldu. Bir ayaklanma teşebbüsleri falan var denildi. Ben bu hareketi ve mücadele edilişini bir komutandan öğrendim.

24 Ekim 2010 Pazar

Resimlerde İnsanlığın Evrensel Öyküsü

 
Doğası gereği sanat, bir direnmedir. Var olana karşı yeni yaratılar oluşturma eylemi de bir direnme eylemidir. Direnme bir anlamda varolanın yaratımını bozma, yerine yeni yaratımlar koyabilme, bir anlamda da varolana taraf olmama, karşı çıkma mücadelesidir.
Direnme ve karşı koyma üzerinden kendini var eden sanatla ilgili Peter Weiss, “Direnmenin Estetiği” kitabında; direnmenin, içeriksel bağlamda politik bir dil oluştururken, biçimsel bağlamda da kendi estetiğini oluşturmasından bahseder. Tam da buradan doğru Öğün Bakır’ın resimleri, direnmenin estetiğini biçimsel olarak plastik dilin imkânlarını kullanarak sunarken, içeriksel anlamda da toplumsal gerçeklik konularına yer veren tavrıyla net bir politik duruşu sergiler.
Resimlerin, bir taraftan klasik resmin temel öğelerine sıkı sıkıya bağlı oluşu, diğer taraftan biçimsel deformasyonun, resmin içeriğiyle olan kusursuz ilişkisi, yepyeni çağdaş bir dilin ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Resimlerdeki deformasyonun ölçüsü ve tadı, çizgi, doku, leke gibi diğer tasarım elemanlarıyla ilişkisi sarsıcı bir plastik dil oluşturur. Resimlerin sarsıcı boyutu; anlatılan her bir öykünün, kendi iç dinamikleriyle izleyiciyi yoğun bir duygu dünyasına sürüklemesidir.
 Resimlerde, insanlık öyküleri anlatılır. Anlatılan öykü; dil, din, ırk, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin tüm insanlığın evrensel öyküsüdür, insanlığın geçmişteki acıları, direniş ve özgürlük mücadelesi üzerinedir. Sanatçı bütün resimlerinde, desenlerinde “önce insan” der.
Bellek kazandırmak, anlamında önemli bir yer tutan Öğün Bakır resimleri, sermayeye ve küresel emperyalizme karşı direnen emekçilerin, insanlık tarihindeki mücadelesini, politik ve estetik açıdan ele alırken aynı zamanda toplumsal belleğe de kazandırır. Bu resimler, nesnelliği temel alan bir tarih yazımından çok, öznel, taraflı ve politik bir söylemi yansıtır. Sanatçının “direniş” olarak adlandırabileceğimiz bu çıkış noktası aynı zamanda sanatın praksisini de belirler.

Değil mi ki Çiğnenmiş İnançların En Seçkini

Değil mi ki Çiğnenmiş İnançların En Seçkini...
Arza lâyık değil amma hünerim,
Naçizane bini buldu eserim…”
demesinden anlarız ki, 31 yıllık ömrüne (1860–1891) binden çok beste sığdırmıştır. “Hicran oku” ile sine delişinde Schubert ahengi bulanlar vardır. “Uşşakçı” diye anılır. Arabeskin, müziğimizi kirletmediği çağın dâhisidir. Kılıçtan keskin bir dilin hışmına uğradığında, Mehmet Hâlidi Bey’in güftesiyle, Hicaz’dan şöyle seslenir Şevki Bey:
“Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz,
Dünyada gönül yâresine çare bulunmaz,
Her derdin olur çaresi, meşhur meseldir,
Dünyada gönül yâresine çare bulunmaz.”

Sevgisizliğe isyan eder; romantizm bu kadar bolken...

* * *

Kimimiz boyun eğdik, kimimiz direndik

Anne ya da çocuk olmak

Gençken ebeveynlerimizin bizi anlayamamasından çok şikâyet etmişizdir. En azından ben ve çevremdeki arkadaşlarım. Hatta anne babalarımızla bir garip mücadeleye bile girmişizdir.




Kimimiz boyun eğdik, kimimiz direndik. Kimimiz hata yaptığımızı bizzat deneme yanılma yöntemiyle öğrendik, kimimiz ne kadar doğru olduğumuzu gördük.
Tüm bunlar olurken ve bittikten sonra, her zaman direnen çocuğun tarafında oldum ben. Direnen, direnç gösteren. Boyun eğmeyen. Doğru bildiğini dibine kadar savunan.

Seks, Şiddet ve Demokrasi

Demokrasi, çoğunluğun ortak değerlerini azınlığın farklı değerlerinden üstün görmeyen, özelden genele, “öteki”nin eşit hakkına saygı rejimidir. “Öteki”ne eşit saygı üzerine kurulur, çünkü toplumsal barışı amaçlar.

Ötekinin berikine üstün tutulduğu ve rengine, ırkına, cinsiyetine ya da dinine göre ayrı haklar tanınan bir toplum örgütlenmesinde barış ortamı kendiliğinden oluşmaz. Ancak bir topluluğun diğeri üzerinde kurduğu baskıyla, o da geçici süre için sağlanabilir. Baskının zayıflık gösterdiği yer ve zamanda da yerini çatışmaya bırakır.

78'liler... / 2

Gönlünü devrime kaptırmış 78’liler için uğrak yerlerinden biri cezaevleriydi. İzinsiz gösteriler, forumlar, yazılamalar cezaevini gerektirmiyordu. Bu eylemlerde yakalananlar bir günlük gözaltının ardından bazen karakolca, bazen de savcılıkça serbest bırakılıyordu. Ancak silah bulundurma, çatışmalarda yakalanma ya da yukarıdaki eylemler nedeniyle sürekli yakayı ele verme farklıydı.

Mustafa Balbay

Cumhuriyet / Yazı Dizisi-


Cezaevine girmek onur, sevgili edinmek sabıkaydı
Bunlar birkaç aylık hapis cezalarını gerektiriyordu. Cezaevinden çıkan bir kişi, büyük bir işlev üstlenmiş lider edasıyla okula gelirdi. Karşılama da öyle olurdu. Etrafında daha çok insan bulunurdu. Kantine gittiğinde de havası başka olurdu. Bir anlamda onur belgesi edinmiş demekti. İçeriden anılar, karşılıklı kahkahalar eşliğinde ballandırılarak anlatılırdı. Cezaevinden çıkanın etrafındakiler, kendisini birkaç kez ziyaret etmiş olurdu. Her ziyaretin önü arkası ayrıca paylaşılırdı. Cezaevine girmenin hukuktaki karşılığı sabıka ise, devrimci hareketteki karşılığı onurdu.
Sabıka sözcüğünün devrimcilikte karşılığı ise şuydu:
Sevgili edinmek...
Olacak iş değil!