Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




30 Ekim 2011 Pazar

Cumhuriyeti Korumak - Öztin Akgüç

Cumhuriyetin ilanının seksen sekizinci yılını kutluyoruz. Bu dönemde, Cumhuriyeti kurabildik, gereğince koruyabildik mi? Yaşatabilecek miyiz? Bu soruları içtenlikle yanıtlamalıyız. Basmakalıp, klişe demeçlerle, coşkusu tartışılabilir törenlerle, Anıtkabir ziyaretleri ile bu soruları geçiştiremeyiz. Açık yürekli olmalıyız.
Cumhuriyetten ne anlıyoruz? Amacı, ilkeleri nelerdir? Soruları, kuşkuları yanıtlayabilmek için amacı ve kuralları ortaya koymak gerekir.

Suç Doğada mı, Bizde mi? - Oktay Akbal

Seller basar, yangınlar olur, depremler kentleri köyleri yıkar…
Suçlu ararız!
Doğadır suçlu, ama sen, doğayı nasıl suçlarsın?
Bizleriz suçlu olan!
Yıllardır bunu hep yazarız, söyleriz. Ama boşa gider!
İktidarda kim varsa, o, bu, öteki, beriki, hepsi duyar, konuşur, çaresini bulacağız. Depremleri, sel baskınlarını, daha nice felaketi önleyeceğiz, der.

Modern Türkiye'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk: Mustafa’m, Mustafa Kemal’im... - Hikmet Çetinkaya

Modern Türkiye'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk: Mustafa’m, Mustafa Kemal’im... - Hikmet Çetinkaya: Bir alevin hüzünlü titreyişini düşünürken, bir tükenişi, garip bir ikilemi, yaşamın eytişiminin gölgesinde kaybolan tümceleri anımsadım. B...

Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri

29 Ekim 2011 Cumartesi

Cumhuriyet Armağanı - Mümtaz Soysal

MUSTAFA KEMAL’İN seksen sekiz yıl önce kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, insanlığın uygarlık tarihine bu ülkenin çok değerli bir armağanı sayılmalıdır. Bunun böyle olduğunu ne biz tam anlatabildik insanlığa ne de insanlık anlamak istedi.
Galiba kendimiz doğru anlamadığımız için böyle oldu. Çünkü, daha kuruluştan başlayarak içimizden çok kişi, hem de okumuş, iyi yetişmiş, gün görmüş eyyam geçirmiş bildiğimiz yaşlı başlı koskoca adamlar ve “aydın” olduğunu söyleyen ya da öyledir denen insanlar, aslında bir mucize olan bu armağanı yanlış, kötü, hatta günah saydılar.
Hâlâ var öyleleri. Cumhuriyetin insanları inançlarından uzaklaştırdığını, geçmişten kopardığını, geleceklerini şaşırttığını anlatıp yazmaktalar.
Oysa Kemalist devrimin bütün işlevleri ve aşamaları inançların daha iyi anlaşılmasına, düşünülmesine ve ancak sonra içtenlikle benimsenmesine yönelikti. Zorla inkâr, ret ya da koparılma söz konusu olmadı. Yasaklama ve cezalandırma hep inanç sömürüsünü, sahteciliği, dolandırıcılığı, hatta halkın soyulmasını önlemeye yönelikti.

Ölümün yüzü!.. Çığlıklar! Çaresizlik!

Bir acıyı, seslenişi, öfkeyi, yalnızlığı anlatmak değil amacım...
Ölümün yüzü!..
Çığlıklar!
Çaresizlik!


İnsan kendi kimliğini, yurttaşlık bilincini, dinsel baskıları, aşiretlere, tarikatlara, siyaset cambazlarına boyun eğmemeyi nasıl öğrenecek, o önemli.

Köşe Yazısı,Köşe Yazarları,gazete köşe yazıları

Doğa, kendisine aykırı işler yapanlara her zaman olduğu gibi bu sefer de acımadı ve yine galip geldi. İnsan eliyle var edilip yaşanan, sosyal, ekonomik, politik, kültürel tüm gerçeklerin, daha da önemlisi tüm yalanların önüne geçti. Anayasayı unuttuk, kara harekâtını, şehitlerimizi, trafik kazalarını, kadına şiddeti bile bir süreliğine unuttuk, hafızalarımızda dondurduk. İnsaniyet vasfımızı hepsinin önüne tüm samimiyetiyle koyduk. Koymalıydık da.
Van'da deprem

Van'a yardım için

Saatler sonra gelen mucizeler!

Evlerimizi sıcak, huzurlu, güvenilir birer yuva olmaktan çıkarıp katil birer binaya çeviren hırsız kafalar 1939’da Erzincan’da, 1966’da Varto’da, 1995’te Dinar’da, 1999’da İzmit ve Düzce’de ve bugün bir kez daha Van’da yüzlerce, binlerce insanımızı bu hayattan kopardı. Ardı arkası bir türlü kesilemeyen proje yanlışlıkları ve denetimsizlik kim bilir bundan sonra ne zaman, nerede, hangi kentlimizin, hangi köylümüzün başına yıkılacak…

Millete Görünme Asker, Kışlada Kal - Emin Çöleşan Köşe Yazısı

SEVGİLİ okuyucularım, Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun ama bayramı bile bize çok görüyorlar. Türkiye dün şok bir kararla daha sarsıldı. 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı nedeniyle yapılacak geçit törenleri “Deprem nedeniyle (!)” iptal edildi. Olacak şey değildir.
Tayyip’in imzasıyla dün Resmi Gazetede yayınlanan genelge aynen şöyle:
“23 Ekim 2011 tarihinde Van ili ve çevresinde meydana gelen deprem felaketi nedeniyle 29 Ekim bayramı kutlama törenlerinin sadece çelenk koyma ve tebrikleri kabul törenleri şeklinde icra edilmesi; tören geçişi, resepsiyon gibi diğer kutlama faaliyetlerinin yapılmaması uygun görülmüştür. Bilgilerini ve gereğini rica ederim.”
Şimdi burada sormak gerekiyor:
Van depremi ile Cumhuriyet Bayramında yapılan geçit törenlerinin ne ilgisi var?
Türkiye deprem nedeniyle ulusal yas mı ilan etti?
Eğer öyleyse, nasıl oluyor da bütün eğlence yerleri açık? Gece kulüpleri, diskotekler, barlar ve pavyonlarda eğlence dibine kadar devam ediyor. Ekranlarda şen şakrak magazin programları alabildiğine sürüyor.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Varsayalım ulusal yas ilan edilmişti. İyi de, bunun geçit törenleri ile ne ilgisi olabilir?
***
Dünkü gazetelerde kısacık verilen bir haber yer alıyordu:
“Gül, Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel arasında MGK toplantısı öncesinde yapılan üçlü toplantıda, geçit törenlerinin iptal edilmesine karar verildi.”
Bunu dün sabah okuduğum zaman inanmadım. Dedim ki “Mutlaka yanlıştır. Bay Abdullah Gül ve Tayyip bunu isteyebilir. Ancak Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bu isteğe mutlaka karşı çıkar. Onlar Cumhuriyet’in bir geleneğini daha yok etmek isteyebilir ama Genelkurmay bu tuzağa düşmez…”
Dün Tayyip’in depremi bahane eden (!) genelgesi Resmi Gazetede yayınlanınca, bu inanılmaz haberin doğru olduğu ortaya çıktı.
Belki de şöyle düşünmüşlerdi:
“Hem Güneydoğu operasyonları, hem de Van depreminde epeyce para harcadık. Hiç değilse geçit törenlerini iptal edip bir miktar tasarruf yapalım!”
Olmaz olmaz demeyin lütfen, Türkiye’de olmaz olmaz!
***
Ama asıl neden başka. Şimdi bu olayı ülkemizde daha önce yaşananlarla birlikte değerlendirip, gerçek yüzüne bakalım:
AKP hükümeti, askeri ortalıktan toz etmeye çalışıyor ve bu amaçla elindeki bütün kozları kullanıyor.
Medyadaki entel-liboş-şeriatçı-sözde demokrat takımı da, onların bu amacına bütün gücüyle destek veriyor. Bunlar askerin tümüyle ortadan çekilmesini, 30 Ağustos ve 29 Ekim günlerinde yapılan geçit törenlerinin tümüyle kaldırılmasını istiyor.
Anladığım kadarıyla, AKP hükümeti tarafından Genelkurmay Başkanı yapılan Necdet Özel de aynı fikirleri paylaşıyor. Belki de bu fikirleri siyasetçilerin karşısına o getiriyor.
(Şimdi bunları yazarken, Paşa’nın 30 Ağustos günü Bay Abdullah Gül’ün karşısındaki duruşu gözümün önüne geliyor! Gül’ün karşısında topuk selamı veren, esas duruşta ve başını öne eğmiş bir Orgeneral!.. Genelkurmay Başkanı! Zaten bu fotoğraf her şeyi anlatıyor!)
***
Hükümetin niyeti belli… Ordumuzu halkın gözünden saklamak… Onu kışlasında tutmak… Ve bu amaçla, gerekirse Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılından beri süregelen geleneklerini bile yok etmek.
Siyasi iktidar bunu isteyebilir. İyi de, Genelkurmay Başkanı bu uygulamaya nasıl “Evet” der? Niçin itiraz etmez? Böyle anlamsız bir karara nasıl katılır?
Deprem falan işin palavrası…
Amaç, yukarıda anlattığım gibi. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Şimdi belki bana sorarsınız:
“Adamlar bir karar almış. Bunu niçin bu kadar büyütüyorsun be kardeşim?..”
Büyütmüyorum çünkü bu ilk örnek değil. Şimdi size yakın geçmişten bir örnek daha vereceğim.
Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya geldi. Meclis açılacak, uzun soluklu kurtuluş mücadelesi Ankara’da başlayacaktı. Ankara ahalisi ve Seymenler tarafından Dikmen sırtlarında törenle karşılandı.
Bu tarih her yıl Ankara’da törenlerle kutlanır.
Törenlerin en ilginç olanı ise, Harp okulu subay ve öğrencilerinin okullarından başlayıp Ulus’ta biten uygun adım koşusudur. Türkiye’de bu göz yaşartıcı tablonun başka bir örneği yoktur. Binlerce öğrenci bayrakları ve silahları ile Ankara caddelerinde uygun adımla koşar… Ve binlerce Ankaralı bu koşuyu ve Seymenlerin yürüyüşünü seyreder, alkışlar (dı).
Geçen yıl (27 Aralık 2010 günü) Ankara Valiliği bu olayı yasakladı.
Gerekçe ilginçti:
“Trafikte aksama yaşanmasın, genel hayat olumsuz etkilenmesin!”
Valiliğe bu emir yine bu hükümet tarafından verilmişti. Koşu böylesine anlamsız bir gerekçe ile yasaklanırken, Genelkurmay’dan aynı gün gelen açıklamada ise “Geleneksel garnizon koşusu, güzergâh verilmediği için yapılmayacaktır” denilmekte idi!
Genelkurmay aynen bugün yaptığı gibi bir kez daha başını eğmiş, olanları kabullenip teslim bayrağını çekmişti.
Kaynağını taa 1919 yılından alan, 1932 yılında Atatürk’ün onayı ile başlatılan Seymen yürüyüşü ve garnizon koşusu geleneği böylece el birliği ve Genelkurmay işbirliği ile yok edilmişti.
***
Dün Tayyip tarafından iptal edilen geçit törenlerinin depremle mepremle uzaktan yakından ilgisi yok. Amaç, Türk ordusunun burnunu mümkün olduğunca sürtmek ve askeri kışladan dışarı çıkarmamak…
Askerin, milletimizden alkış almasını sona erdirmek…
Cumhuriyet’in gelenekleri bu iktidarın elinde birer birer yok edilirken Genelkurmay Başkanlığının bu olanlara sessiz kalması, bırakın sessiz kalmayı da bir yana, çanak tutup onay vermesi, aklın alacağı bir şey değildir.
Paşa’ya bir yerde rastlasam, soracağım:
“Ne oluyor Necdet Paşa, bunları içinize nasıl sindiriyorsunuz?..”
Çünkü el ele vermişler, hedefe doğru adım adım, yavaş yavaş, çeşitli bahanelerle yaklaşıyorlar.
Ya trafik aksıyor, ya deprem oluyor!.. Ve törenler böyle saçma sapan gerekçelerle, Genelkurmay’ın da –ne yazık ki- onayı ile iptal ediliyor.
Olan Cumhuriyet’in geleneklerine ve Türk ordusunun onuruna oluyor. Ordumuzun onuru yara alıyor.
Bunu biz dışarıdan görüyoruz da, karargâhların ta göbeğinde yaşayan en yüksek rütbeliler acaba görmüyor mu? Ya da, siyasi iktidarın oyununa nasıl düştüklerini görmek istemiyorlar mı?
Ayıptır yahu, yakışmıyor.
 
Emin Çöleşan Köşe Yazısı
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları