Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




6 Mart 2011 Pazar

Biz Yaşamın Neresindeyiz?..- Hikmet ÇETİNKAYA

Yaşam bütün bir geceyi içinde saklayan bir çiçek midir? Yaşam derin sulara dalmak, yakın tarihimizle hesaplaşmak mıdır?

Hiçbir devinimi umursamayan bir yürek, hiçbir acıyı görmeyen gözler...

Bir hıçkırık, bir gözyaşı...

Haydi söyleyin, yaşam nedir sizce?

Kaybolan umutların, hüzünlerin, ölümlerin ardından yazılıp çiziliyor sadece.

Birkaç gün geçiyor ve unutuluyor...

Bir toplum düşünün ki geçmişiyle hesaplaşmaktan kaçınıyor.

Haydi daha açık söyleyeyim, korkuyor.

Bu arada çocuklarımız büyüyor, yıllar akıp gidiyor....

Bir akıl tutulması yaşıyoruz toplum olarak.

***

İkiyüzlülüğü bir yaşam biçimine dönüştürdüğümüze Necmettin Erbakan’ın cenaze töreninde tanık olduk.

Bir dönem onu yerden yere vuranlar, Erbakan’ın 33 yaşındaki oğlu Fatih Erbakan’ın “cihat çağrısı” karşısında gözyaşlarını tutamadılar.

Biz böyleyiz işte...

Gerçekler karşısında afallarız, Erbakan Hoca’ya “O bir bilim insanı” deriz, 28 Şubat’ı nedense anımsamayız.

Susurluk’ta devlet içindeki örgütlü silahlı gücü unuttuğumuz gibi, “gulu gulu” dansını aklımıza getirmeyiz...

Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink öldürüldüğünde de gözyaşları akıtmıştık.

Oysa onlar yaşarken neler söylemiş, neler yazmıştık, bilmem anımsıyor musunuz?

***

Soluk ve dalgın bir günün ortasında yüzleşme zamanının çoktan geldiğini ama hep kaçtığımızı düşünüyorum.

Mardin’den 14 yaşındaki N.Ç’nin öyküsünü ve yargı kararını:

“Kendisi istemiş, kabul etmeseydi...”

Kadınlarımızı yerden yere vuran, aşağılayan kalemler karşısında bile suskunuz...

Adına töre denilen o vahşete tepkisiziz.

Mersin’de sevgilisiyle birlikte kaçan 19 yaşındaki Hatice Fırat başı gövdesinden bıçakla kesilmiş, bu yetmemiş 40 yerinden şişlenerek öldürülmüş.

Katil zanlısı, 20 yaşındaki ağabeyi Mahsun Fırat...

***

Hatice’nin cenazesini aynı mahallede oturan kadınlar kaldırdı...

Hatice’nin aile bireyleri gözaltında, Mahsun Fırat ise yakalanmadı.

Son bir ay içinde kaç kadın öldürüldü, sayısını bile bilmiyoruz.

İşimiz olup bitenleri seyretmek, gözlerimizi yummak.

Acı ve gözyaşı...

Umutsuzluk...

Kaçış...

Yılgınlık...

Bursa’da bacakları kesik üniversite öğrencisi bir kız. Katili kim belli değil.

Dedim ya bir boşvermişlik, unutkanlık, ikiyüzlülük kuşatmış toplumu...

***

Hukuk, adalette eşitlik, insan hakları, özgürlük, demokrasi...

Biz bunu 28 Şubat sürecinde yaşadık... 28 Şubat postmodern darbesinin paşalarına alkış tutan, meslektaşlarımızı işlerinden edenler şimdilerde öyle demokrat ve özgürlükçü ki sormayın.

Yurtseverlere “laikçi” deyip dalga geçiyorlar akıllarınca...

Demokrasi laiklik temelinde gelişir, ivme kazanır.

Laiklik olmadan demokrasi olmaz ama demokrasi olmadan laiklik olur...

Bunu bilmemiz için yakın tarihimizi, dünyada olup bitenleri, 40’lı yılları öğrenmemiz gerekmez mi?

***

12 Eylül darbesine alkış tutanları, “İyi oldu, Türkiye terörden kurtuldu” diyenleri, “Bizim çocuklar darbe yaptı” diye konuşanları unuttuk.

Unuttuk, sözde Atatürkçü Kenan Bey’inTürk Dil Kurumu’nu ve Türk Tarih Kurumu’nu kapatıp tüm mal varlığına el koyduğunu, tarikatçı dernekleri koruyup kolladığını...

Onun için hesaplaşmamız gerekiyor yakın tarihimizle, tüm darbecilerle...

Eeee, siz ne diyorsunuz 12 Eylül 2010’da yapılan halkoylamasında “yetmez ama evet” diyen tatlı su aydınları, demokratları?

***

Bir anlaşılmazlık, vurdumduymazlık belleğimizin içinde bizim.

Ölümün tetikte beklediği bir yerdeduranlar, kardeşini boğazlayanlar, Erbakan Hoca’nın sağlığında onu arkasından vuranlar,Aziz Nesin’e saldırıp tabutu başında gözyaşı dökenler, yargısız infazlara alkış tutanlar...

Şair Larkin’in, saklanmış şarkı notalarını, içinde o gizli tazeliğin türküsünü niçinkorkuyoruz söylemekten? Baharla uyananbir ağaç gibi dal dal neden açmıyoruz gözlerimizi?
 Hikmet ÇETİNKAYA

İnsanı bunca kötürümleştiren etkenler ne ? Bu sonuca bir günde gelmedik.. Uzun süreçte nakış gibi işlediler. Ve biz, hepimiz bu sürece hizmet ettik!..

Hikmet Çetinkaya'nın yukarda verdiği örneklere ( ve daha bir yığın verilebilecek örneğe) bakınca, yaşamın iki aktörü var : Koşullayanlar ve koşullananlar. Yani etkinler ve edilgenler ..
Her iki tür de ilişkilerinde birnbirlerine yüzeysel bir yakınlık gösterirler. Dün ve bugünün çeliştiği bir çok görüntüye tanıklık eder bir kısmımız şaşkınlıklar yaşarız.
Gerçekte bu yüzeysel yakınlık bile tümüyle kayıtsızlık, duygusal sağırlıktır. Birlikte aynı şeye ağlarlar v.s fakat soğukluk, uyumculuk yapmadan gerçekle yaşamayı seçenlerin gözünden asla kaçmaz. Yüzlerindeki sahte bir gülüşün, içlerindeki derin acıları gölgeleyen zoraki, mekanik olduğunu bilir.
Koşullananlar uzaktan kumandalı aygıt gibi ruhsuz bir şekilde sahiplerinin komutları doğrultusunda hareket ederler.
Uyumculuk, iki yüzlülükten öte ahlaksızlıktır!..

Şimdi, nasıl yaşayacağının seçimi insana ait.
İnsan olarakmı yaşamalıyız yoksa ahlaksız bir yaratık olarak mı?
Nasıl yaşamalıyız bu hayatı ?
Seçim bizim!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder