Savaşın Nedeni Barışsa eğer!
Hiç düşündünüz mü, kimse istemediği ve taraf olmadığı, herkesin gereksiz, saçma, akıldışı bulduğu, korkunçluğunu herkesin bildiği halde, neden savaşılır bu dünyada? Neden insanlar sürekli savaşarak ölür ve savaşarak öldürürler?
Savaşı önlemenin yolu, öncelikle söz konusu ortama gerekçe olan mantığın sorgulanmasından geçer. Kime sorarsanız sorun, bütün savaşlar ya kaçınılmazlıktandır ya da zorunluluktan.
Savaşı önlemenin yolu, öncelikle söz konusu ortama gerekçe olan mantığın sorgulanmasından geçer. Kime sorarsanız sorun, bütün savaşlar ya kaçınılmazlıktandır ya da zorunluluktan.
Diyelim ki ‘ölüm-kalım’ ikileminde ortaya atılan bir savaş söz konusu. Bırakınız bir tarafın hayatta kalmasını, her iki taraf için ‘ölümü ve yıkımı artırma olasılığı’ her zaman daha fazladır.
Neden her ne olursa olsun savaşın hiçbir ‘gerekçesi’ olamaz. Savaşı ‘yaşamsal bir gereklilik’ kılan hiçbir nedenden söz edilemez. Çünkü, savaş doğası gereği ‘ölmek’ ve ‘öldürmek’ demektir. Bugün hiçbir amaç için ‘ölmek’ dolayısıyla ‘öldürmek’ gerekmiyor.
Çünkü hiçbir amaç ‘barış’ amacının inandırıcılığından daha ‘üstün’ ve ‘etkin’ değildir. Uğruna ölünecek bir ‘dava’, doğal bir sonuç olarak aynı dava uğruna öldürme hakkını da içerir. Saldırıyı haklı çıkaran, insanları öldürme hakkını kapsayan her görüş sorgulanmalıdır. İnsanları öldürerek gerçekleştirilecek hiç bir amaç, kendini hangi ‘soylu’ niteliklerle tanımlarsa tanımlasın barış kadar ‘inandırıcı’ olamaz.
Fransız Filozof Michel Foucault, yazdığı bir makalesinde: “…İnsanlık tür olarak, öyle bir sinir sistemiyle donanmıştır ki, kendi işleyişini denetleyebilir. Ve bu denetleme imkânı açıktır ki, insanlığın bir amacı olması gerektiği fikrine sürekli olarak yol açar.” diyor.
Eğer amacımız ‘barış’ ise, kendi yarattığımız ‘savaş’ eylemimizi denetleyebilir, hatta kolaylıkla durdurabiliriz. Hatta çoğunluğun iradesi dışında ‘dayatılan’ bir savaşı bile engellemek mümkün. Yok, eğer amacımız bu savaştan ‘çıkar’ sağlamaksa, daha açık bir ifadeyle çoğunluğun dışında ‘birileri’ bu işten ‘kazanç’ sağlayacaksa, sorgulamaya bile gerek yoktur. Çünkü bedeli ‘ölüm’ olan bir kazançtan söz edilemez.
Belki birçoğunuz seyretmiştir, İtalyan yönetmen Sergio Leone’in yönettiği Clint Eastwood’un başrolünü oynadığı bir western filmi vardı, “İyi, Kötü ve Çirkin.” Eski bir askerin ordudan çaldığı altınları, tesadüf eseri öğrenen üç kovboy, askerin peşine düşer; yolculuk sırasında kendilerini Amerika’daki iç savaşın tam ortasında, cephede bulurlar. Cephede durum öyle bir noktaya gelir ki, bir köprünün ele geçirilmesi amacına kilitlenir kalır. Günler haftalar sürer, askerler sadece ölür ve de öldürürler. Savaş bitecek gibi değildir. Sonunda bu savaşta taraf olmayan ve savaşın kendi “özel” amaçları önünde engel olduğunu gören Clint Eastwood ve kovboylar, o köprüyü havaya uçururlar. Savaş biter. Çünkü ortada bir neden kalmamıştır artık.
Diyeceğim, savaşın en soylu gerekçesi ‘vatan’ dahi olsa, bunu bize ancak ‘barış amacı’ verebilir. Sevgili Şair İbrahim yıldız’ın bir şiirinde dile getirdiği gibi:
“gökyüzü dediğin bir dilim ekmek / bal sürdük üstüne / karanlığa çiçek ekerek / çıktık güneşe / bölüşmeği bir öğrenebilsek / gök de bizimdir yer de..”
“gökyüzü dediğin bir dilim ekmek / bal sürdük üstüne / karanlığa çiçek ekerek / çıktık güneşe / bölüşmeği bir öğrenebilsek / gök de bizimdir yer de..”
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder