Türk Solu'nun kimisi kuramsal dünyada yaşayan entelimsiler, kimisi halktan tamamen kopukdeğil ama yaşam tarzıyla burjuva, kimisi "aman bi şey olmasın"düşüncesiyle hiç bir şeye bulaşmayan, kimisi köşesineçekilmiş-küskün...
Türk solu, o kaybolmuş devrimci geçmişini arıyor. Sosyal yaşam düzeninin emekçiler lehine dönüşmesini arzulayan; mazlumun, zalim karşında zaferini hedeflemiş, sömürü düzeninin ortadan kalkmasının hedefini koymuş Denizleri, Ecevitleri, Aybarları, Kıvılcımlılarını arıyor…
Türk solu devrimci insanlarını arıyor!
Sol bu ülkede neden yok derler? Vardır ama oldurmazlar…
Türkiye’de Sol’u satamaz, pazarlayamazsınız; onu satın alacak olmaz. Olsa da kısa süreliğine kalır, o da bir süre sonra devrini tamamlar…
Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle birlikte sağ partilerin hegemonyası
sürmüştür… Önce Adnan Menderes’in Demokrat Partisi, ardından Demokrat Parti’nin devamı niteliğini taşıyan Süleyman Demirel’in Adalet Partisi, sonra Turgut Özal’ın ANAP’ı, yine daha sonra 1980 darbesinden sonra partilerin tekrar açılması ile bu kez Süleyman Demirel’in Doğru Yol Parti’si…Halk, solu bu ülkede yukarılara taşımamış mıdır?
Tabi ki sola da fırsat vermiştir…
Öncelikle ülkede sol kavramının altını İsmet İnönü çizmişti dersek yanlış olmaz herhalde…
İsmet İnönü, daha sonra CHP’nin başına geçecek olan Bülent Ecevit’in yakın arkadaşı olan Abdi İpekçi’ye 1965 yılında verdiği röportajda CHP’nin Türkiye’deki tanımlamasını yapıyordu:
“CHP, bünyesi itibarıyla devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır.”
Milli Şef neden böyle bir açıklama yapma gereği duymuştur?
Çünkü, 1960 darbesinin ardından hazırlanan 1961’in özgürlükçü anayasası ülkede solun uçlarını güçlendirmişti. Bir tarafta Marksist / Leninist düşünce, diğer yanda Türkiye’ye karşı (güya) tehdit oluşturduğu düşüncesi içerisinde olunan Sovyetlerin Türkiye’deki etkisini kırmak için…
Denizler, Yusuflar, Hüseyinler
Ancak İnönü tarafından o tarihte yapılan bu açıklama dahi 1968 kuşağının oluşmasını engelleyememiştir. Ortaya Denizler, Yusuflar, Hüseyinler çıkmıştır. Türkiye’nin devrimci kanadı iyiden iyiye kendini gösteriyordu…
ABD, o dönemde solun olmasında bir sakınca görmüyordu; ancak, isteği ‘kontrol edilebilir bir sol’ anlayıştan yanaydı…
1968 kuşağı, ABD’ye göre 1961 anayasasını yanlış anlamıştı. ABD o dönemin Türk Solu’na, sol kimliğine sahip bireylerin sadece düşünmesine izin vermişti, bu gençliğin eyleme geçmesi asla kabul edilebilir değildi.
ODTÜ 1969
Solcu gençlik veya devrimci gençlik ilk hatayı (!) 6 Ocak 1969 tarihinde ODTÜ’de yapmıştı. Bu onlar için büyük yanlış (!) olmuştu, daha doğrusu ABD’ye karşı yapılmış büyük yanlış!..
Honç-ho (Kasap-işkenceci) lakaplı CIA ajanı Robert Komer‘in aracı 1969’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yakıldı…
Orada devrimcilerin arasında daha sonra asılacak olan Hüseyin İnan da vardı. Hüseyin olur da Yusuf Aslan olmaz mı? O da oradaydı…
Deniz Gezmiş ise Komer’i daha önce ağırlamaya (!) gitmişti. 28 Kasım 1968 tarihinde Gezmiş’in örgütlediği 80 kişilik bir grupla CIA’ci Komer’in uçağını protesto etmek için Yeşilköy Havaalanına gitmişti, uçağa çürük yumurta atılmıştı; ancak uçak yanlış uçaktı. Bu yanlışlık bile Gezmiş ve beraberindeki 4 arkadaşının tutuklanmasını engelleyemedi…
Sonra ne oldu?
Sonrasında sömürgeci, emperyalist ABD maalesef bunları unutmuyor!
Türkiye’ye o dönemde bol geldiği düşünülen 1961 anayasası çöpe atılması gerekiyor ya da tırpanlanmalıydı. İşte bu yüzden 12 Mart Muhtırası ortaya çıkıyor ve hükumet yeni darbe ile karşı karşıya kalıyordu.
Tabi muhtıra yaşanırken ABD, Türkiye’deki çıkarlarına ayak bağı olabilecek ve ‘Komer’ olayını hatırlatırcasına 1972 tarihinde Deniz’in, Hüseyin’in, Yusuf’un darağacına gönderilmesini memnuniyetle karşılıyordu…
CHP’de Milli Şef dönemine son veren Karaoğlan, Anadolu’da fırtına gibi esiyor, sağın karşısında CHP’yi güçlendiriyordu…
Türkiye, 1977 seçimlerinde “Kıbrıs Fatihi”, “Karaoğlan” lakaplı genç siyasetçi Bülent Ecevit’in zaferine şahit oluyordu…
Zafer fazla sürmemeliydi ABD için! Zaten 1974’te ABD’den bağımsız bir politika gütmek isteyen Ecevit, “Ayşe tatile çıksın!” diyerek Kıbrıs’a girmiş ve bir anlamda ABD’ye meydan okumuştu!
ABD’yi gitgide kızdıran Bülent Ecevit maalesef ABD’nin ekonomik ambargosuna maruz kalıyor, bir anlamda kendi ipini kendi çekiyordu…
Sol, tabi sadece “3 fidan”, “Karaoğlan”dan ibaret değildi. Bu isimler gibi nice isimler de vardır; ancak bir iki isimden de bahsetmezsek olmaz. Onlar Türk sosyalizminin önderlerinden Mehmet Ali Aybar, Hikmet Kıvılcımlı ve tabi ki büyük sosyalist Mihri Belli.
Mehmet Ali Aybar
Aybar, 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi‘nin başına 1962 yılında geçmiş bir akademisyen, bir lider…
1961 Anayasası’nın verdiği özgürlükleriyle kurulmuş TİP, 1965 seçimlerinde (o döneme göre) başarılı bir sonuç almış meclise 15 milletvekili göndermişti. Bu kişilerden biri de Aybar’dı. Sol için mücadele vermiş bir devrimciydi…
Hikmet Kıvılcımlı
Hikmet Kıvılcımlı da Aybar gibi bir devrimci… Onun devrimciliği de evi gibi olan hapishanelerden gelir. Yargılanmaya başladığı 1925 yılından 1971 yılına kadar yani hayatının son gününe kadar olan süreçte toplamda 22,5 yıl hapis yatan devrimci lider…
69 yıllık hayatının üçte biri cezaevlerinde geçmiş, işkenceler görmüş, Nazım Hikmet ile birlikte yargılanmış bir sosyalist…
Mihri Belli
Eğitim almak için gittiği ABD’de sosyalizm ile tanışmış, Türkiye’ye dönüp Türkiye Komünist Partisi’nin içerisinde çalışmalar yapmış devrimci önder…
O da Hikmet Kıvılcımlı gibi tutuklanmış, 11 yıl cezaevinde kalmış, 1968’in sembolleri olan Deniz’lere destek vermiştir. Suikasta uğramış ağır yaralı olarak kurtulmuştur…
Eşi Sevim Belli de onun gibi devrimciydi. 1960 yıllarda Cezayir’de başarıya ulaşmış devrimin hemen arkasından 1964 yılında çocuklarını alıp Cezayir’e gitmiş, orada 2 yıl doktorluk yaptıktan sonra 1966’da yurduna dönmüştür…
Bu yüzden Türk solu, sosyalist devrimci düşünce; eyleme geçen, emperyalizme boyun eğmeyen, onlarla mücadele eden büyük yürekli insanlarını, o eski devrimcilerini arıyor!..
KISACASI: Acı, ama gerçek:
Türk Solu diye bir 'tür'ün soyu tükendi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder