Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




değişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
değişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2024 Salı

PROF. DR: HALUK ŞAHİN - Tüm İletişimcilere Açık Mektup

PROF. DR: HALUK ŞAHİN (Emeritus)

İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ

İletişim duayeninden tüm iletişimcilere açık mektup: Peki şimdi ne yapmalıyız?

Bir değerlendirme

Haluk Şahin’in 20 Nisan 1974 yılında Indiana Üniversitesinden Kitle İletişimi alanında Doktora derecesini alışının 50. yılında kilometre taşı olarak yazılmıştır.

ÖN HAMİŞ

Sevgili iletişimciler,

İletişim “duayen”i derken bunu bir övgü ya da paye olarak kullanmıyorum. Sözlüklere göre, “duayen” bir meslekte en kıdemli kişi demek. En başarılı ya da en yaşlı kişi değil. Bu satırların yazarı “hasbelkader”, ilk “kitle iletişimi” (Mass Communications) doktoralı (Ph.D.) kişi olarak o konumda bulunuyor (Indiana University, 1974, 20 Nisan). Akademik olarak böyle; mesleki olarak da epey kıdemli sayılırım. Büyük basında yayınlanmış ilk röportajım 1965, ilk televizyon programımın 1974, ilk köşe yazım 1975 tarihli.

Açık mektuba gelince… Haklı olarak diyeceksiniz ki, kapalısı kaldı mı ki açığı olsun mektubun? Evet, orada haklısınız. Mektup artık posta oldu, ileti oldu, tekst oldu, not oldu, içerik oldu. Dijitalleşmiş toplumlarda insanlar, özellikle gençler, mektuplaşmıyor yazışıyorlar. Eski anlamıyla mektup yazmak da, şiir yazmak gibi, yeni iletişim ortamının rağbet etmediği, hatta körelttiği becerileri arasında yer alıyor…

Bence ikisi de, hayatın nektarını azaltan önemli kayıplardır.

“Farkındalık “peşindeki genç insanlar bunun farkında değiller. Hep söylüyorum: En büyük kayıplarımız, kaybettiğimizin farkında olmadıklarımızdır. Temiz hava gibi, sessizlik gibi, çeşmeden avucunla kana kana su içmek gibi…

En büyük kazançlarımıza ise kısa sürede alışıyor, sanki onlar hep varmış gibi davranıyoruz.

İletişimde, teknolojik ilerleme evrimsel gelişimi geçti. Biyoloji, teknolojiye yenik düştü. Bunu başaran da insan, bunun kurbanı da insan.

Ana sömürü alanı artık iş saatleri değil, iş dışı saatler, “boş zamanlar.” Bunu somut verilere bakarak ilk saptamış olanlardan olduğumu ve “boş zamanların sömürgeleştirilmesi” terimini kullanarak açıkladığımı söyleyip peşin peşin övünebilir iyim? (“Beyond the realm of necessity: television and the colonization of leisure”, Media, Culture and Society, 1980 3, J. P. Robinson ile)

50 yılda bir çok şey değişti. Son 10 yıl içinde bu değişim daha da hızlandı.

İletişimciler olarak durup düşünmenin, iç dökmenin, dertleşmenin tam zamanıdır.

Kimdik, kimiz, kim olacağız? İşler karışık:

Şimdi ne yapacağız?

ÖNCE KONUM VERELİM

Madem mektup dedik, evvela hâl hatır sorarak başlayalım: Umarım afiyettesinizdir. Gelgelelim, keyfinizin pek yerinde olduğunu tahmin etmiyorum. Üzerinde durmaya çalıştığımız zemin durmadan kayıyor. Matbaa ürünü son gazeteler ömürlerini uzatmak için son bir gayretle çabalıyorlar. Radyo artık marjinal, televizyon artık evin başköşesinde değil. Sinema salonları bomboş. Meslek haline gelmiş birçok iletişim becerisi Yapay Zeka’ya devrediliyor. Bırakın temel tanımları, iletişim alanını bir çeşit kutsal bölge haline getirmiş asırlık varsayımlar yıkılıyor. Değişim o kadar hızlı ki, bırakın uzunu, orta vadeli bir plan yapabilmek mümkün değil. Tamam, mesaj göndermek kolay, artık hemen herkes konuşuyor, konuşabiliyor, hem de Babil Kulesi’nde olduğu gibi farklı dillerde değil…


https://haluksahin.net/2024/04/20/iletisim-duayeninden-tum-iletisimcilere-acik-mektup/

Ancak, gürültüden kimin ne dediği anlaşılmıyor.