Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




1 Ağustos 2014 Cuma

Sosyalizm Üzerine


Fotoğraf: Sosyalizm Üzerine

 Reel sosyalizmin iflası ve iki kutuplu Dünya’nın sona ermesiyle, sosyalizmin özgürlük ve eşitlik ideali olmaktan çıktığı ve kapitalist sistemin zaferini ilan ettiği iddiası özellikle Batılı ülkelerde büyük bir iştiha ile dile getiriliyordu. Gerçekten de eşitlik ve özgürlük idealiyle inşa edilen reel sosyalist sistem, hem kendi iç çelişkilerini aşamadığı için hem de aşırı biçimde yozlaştığı ve sınıfsız olması gereken bir toplumda ayrıcalıklı bir sınıf oluştuğu için çöküyordu. Ayrıca Marx’ın tahayyül ettiği toplum biçiminin oldukça uzağında olduğu da gün gibi aşikârdı. Nihayetinde reel sosyalizm tarihin karanlık dehlizlerinde kayboluyordu.
      Kuşkusuz bu durumun somut bir yenilgi ya da hayal kırıklığı olarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Fakat bunun yanında, yanlış zamanda ve yanlış yerde tarihsel gelişim evrelerinin, politik eylemlerle ve savaşımla hızlıca yaşanması sonucu gerçekleşen devrimler sosyalizmin tarihsel ve toplumsal zemini için yeterli miydi? Kuşkusuz ki politik praksisin yadsınması gibi bir tavır ya da durum değildir ifade edilmek istenen. Zira tarihsel koşullar olgunlaşmadan, kapitalist toplumun iç çelişkileri artık çözülemez bir noktaya varmadan gerçekleşen sosyalizmin de eşitlik ve özgürlük getiremediği de tecrübeyle sabit bir gerçekliktir. Bu noktada yanlış anlaşılmamak adına diğer hususa da açıklık getirmek gerekmektedir. Kapitalizmin kendi iç çelişkilerinden dolayı nasıl olsa bir gün mutlaka çökeceği ve eninde sonunda kendiliğinden devrimci kalkışmayla da sosyalizmin inşa edileceği tezi de, tarihte, politik praksisin ve insan iradesinin yadsınması anlamına gelir ki bu yaklaşım da sonuna kadar yanlıştır.
    Hem tarihsel koşulların olgunlaşmasını, başka bir deyişle kapitalizmin artık yeterli gelişmişlik düzeyine ulaşması sonucu sosyalizm için elverişli bir duruma gelmesini beklemek hem de işçi sınıfının yani kapitalizmin mezar kazıcılarının uygun koşullarda harekete geçmesini beklemek ya da sağlamak. Ama her iki koşulun birlikteliği nasıl olacak. Günümüzde aslında sosyalizm için her iki koşul da elverişli olduğu halde neden tam bir karamsarlık ve kapitalizmin yıkılamayacağı inancı hâkimdir. Bunu sadece kapitalizmin kendini yenilemesine bağlamak ve işçi sınıfının göreli olarak şartlarının iyileşmesi sonucu, sonu belli olmayan bir maceraya yani devrimci kalkışmaya lüzum görmemesine bağlamak ne kadar doğrudur. Sosyalizm günümüz için sadece bir ütopyadan mı ibarettir. Bütün bu karamsarlık nasıl açıklanabilir.
     Sosyalizm hem günümüzde hem de gelecekte kapitalizme alternatif olabilecek en önemli toplum projesidir. Ama nasıl olsa eninde sonunda sosyalizmin geleceğine inanmak ve hiçbir şey yapmamak safdillikten başka bir şey değildir. Burjuva ideologlarının tarihin sonunu ilan etmeleri gibi, tarihin son basamağının kaçınılması imkânsız olan sosyalist durak olduğuna inanmak aynı meyandadır. Kapitalizm hakkında öngörülemeyen realite kendini yenileme dinamiğinin ve esnekliğinin oldukça yüksek oluşudur. Bu özelliği nedeniyledir ki beklentiler boşa çıkmıştır ve karamsarlık hâkimdir.
    Kapitalizm hâkim toplum düzeni olması hasebiyle her geçen gün kitleleri yoksullaştıran ve sermayenin bir avuç azınlığın hâkimiyetinde olmasını sağlayan barbar bir düzendir. Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir. Eğer bu alternatif gelecekte uygulanma şansı bulamazsa tarihin sonunun adı barbarlık olacaktır. Bugünkü biçimiyle bile barbarlığın gün yüzüne çıktığını düşündüğümüz zaman gelecek oldukça karanlık olacaktır. Barbarlık, önüne çıkan her şeyi yıkan yutan ve insanlık idealini paramparça eden rejimin adıdır.
      İnsanlığın mutluluğu ve refahı bütün toplum düzenlerinin nihai amacı olması gerektiği halde hiçbir rejimde bu gerçekleşmemiştir. Kapitalist toplum düzeni de nihai amacı kar ve sermaye birikimi olan ve görünürde zora değil rızaya dayalı bir düzendir. İnsanlara mutluluk ve refah sağlamak bir yana, ücretli köle olmaya zorlayan, bedenlerini ve zihinlerini sömüren vahşi bir düzendir kapitalizm. Büyük şehirlerin varoşlarında, gettolarında, teneke evlerinde nüfusun çok büyük bir kısmı temiz suya bile hasret yaşam sürmeye çalışırken, gökdelenlerde bir avuç azınlık salt sermaye sahibi olduğu için sefa sürmektedir. İnsan hayatı kar uğruna hiçe sayılmaktadır. Silah sanayine akıl almaz sermayeler yatırılmakta, geri kalmış ülkelerin savaşmaları için her türlü yollara başvurulmakta, silah satmak için avuçlar ovuşturulmaktadır. İnsanlık en temel haklarından biri olan sağlığa erişim hakkından bile mahrum bir duruma düşürülmüştür. İnsanların önemli bir kısmı karnını doyurmaktan bile mahrumdur. Son tahlilde insanlığın büyük bir bölümü daha doğrusu tamamına yakını için gelecek karanlıktır.
      Sosyalizm insanlık ideali için bir araçtır. Amaç insanlığın mutluluğu, refahı, boş zamanlarını kendine ayırabileceği, tembelliğin hak olduğu bir düzenin adıdır. Sovyet deneyimi ve diğer deneyimler bu ideali gerçekleştirememiştir. Reel sosyalizmin başarısızlığına bakarak gelecek için sosyalizm idealinden vazgeçmek ve umutsuzluğa kapılmak kapitalist ideolojinin dümen suyuna gitmek olur ki onların istediği de budur. Gelecek kuşaklara insanlık idealini temel alan bir düzen bırakmak istiyorsak kapitalizmle mücadele etmeli, oluşturulan hegemonyayı yıkmalı ve sosyalizmin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik demek olduğunu ısrarla vurgulamalıyız. Başka bir Dünya mümkün!


Reel sosyalizmin iflası ve iki kutuplu Dünya’nın sona ermesiyle, sosyalizmin özgürlük ve eşitlik ideali olmaktan çıktığı ve kapitalist sistemin zaferini ilan ettiği iddiası özellikle Batılı ülkelerde büyük bir iştiha ile dile getiriliyordu. Gerçekten de eşitlik ve özgürlük idealiyle inşa edilen reel sosyalist sistem, hem kendi iç çelişkilerini aşamadığı için hem de aşırı biçimde yozlaştığı ve sınıfsız olması gereken bir toplumda ayrıcalıklı bir sınıf oluştuğu için çöküyordu. Ayrıca Marx’ın tahayyül ettiği toplum biçiminin oldukça uzağında olduğu da gün gibi aşikârdı. Nihayetinde reel sosyalizm tarihin