Eğer ki bir kitlenin gücüne sahipseniz, arkanızda milyonlarca insan sizin dediklerinize ve yaptıklarınıza uyuyor ise onları arkanızdan sürüklüyorsanız inanılmaz derece de güce sahipsiniz demektir.
Bu gücün ilk mimarı Edward Bernays Kitle hipnozunu bulan kişidir. Kitleri yönlendirmenin babası olarak kabul edilir. Bu düşünceye ait ilk kitabı ‘Propagandadır’ .
Toplu mühendisliği dini, dili, ırkı, ülkelerin haritalarını, ne alacaklarını belirleyen, değiştiren ve şekillendiren sistemdir. Bir ülkenin
Kapitalizm dahilinde işsizlik istisna değil kuraldır…
Fikret Başkaya
Patronların ve devletlerin elinde ücretlilere karşı işsizlikten daha şiddetli bir zor aracı yoktur. Hiçbir fiziksel baskı, coplayan, göz yaşartıcı bomba atan vb. hiçbir polis gücü… Sadece bir saygınlık talep etme, insan yerine konulma olasılığını hayata geçirme iradesine karşı hiçbir araç bu denli güçlü değildir. Gerçeklik, budur…”
Henri Krasucki (Fransa Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) eski genel sekreteri)
Kapitalizm, insanları üretmek ve yaşamak için gerekli araçlardan mahrum ederek, mülksüzleştirerek, proleterleştirerek sermaye biriktirmektir. Proleter, Latince proletarius’dan türemedir. Hiçbir şeyi olmayan, çıplak, çulsuz, çaresiz, yaşam araçlarından yoksun
Neoliberal iktisat düşüncesinin ilk temelleri piyasa ekonomisi değerlerini kısaca şöyle tanımlıyor : birey ve toplum para birikimi ve zenginliği için çabalayan doğal varlıklardır. Mal – mülk edinme insanın doğasında vardır. Özetle, insanların para kazanma susuzluğu içlerinden gelir! Suyun paraya dönüşüm yolculuğu işte böyle başlıyor.
Kapitalizmin *siyasal dükkanının* her rafında satılmaya hazır , müşterisini bekleyen binlerce mal mevcut. Hayati önemde olup da satışa sunulan birinci ürün kuşkusuz ki *su* dur.
su_kıtlık_ekoloji
*Hava* şu an satılmıyor ama bu gidişle o da raflardaki yerini kısa zaman sonra alacaktır !
Evenjelist Protestan (Evanjelizm; Kitab-ı Mukaddese Yönelmek) görünümlü fakat gerçek kimliklerini koruyan Rockefeller Ailesi, Sefarad (İspanyol) Yahudi dönmesidir. Şunu hemen bir not olarak ifade edelim ki; dünyanın hemen her tarafında Protestan, Katolik, Ortodoks vb. görünümlü olup, Havra ve Diaspora’da Yahudiliğini muhafaza eden binlerce Yahudi Dönme vardır. Bunlar
Sanıldığının aksine hümanizm, “sevgi” anlatan psikolojik derinliği olan, sübjektif bir kavram değil, felsefi temelli objektif bir kavramdır. Hümanizm, dünyayı anlama çabasında tanrı-merkezci anlayışın terk edilmesi, insan-merkezci bakış açısının benimsenmesidir.
Hümanistler farklı görüşte olabilirler!
Hümanistler birbirinden farklı düşüncelere sahip olabilir ve birbirine zıt görüşleri benimseyebilirler. Hatta ölüm cezası, kürtaj, ötenazi ve vergilendirme sistemi gibi tartışmalı konularda birbirine taban tabana zıt görüşleri savunabilirler. Aynı pozisyonu (insan-merkezci) benimsemelerine karşın vardıkları sonuçlar birbirinden farklı olabilir.
Hümanizm dogma değildir!
Buraya kadar anlatılanlar hümanizmin ne olmadığı ile ilgiliydi çünkü önemli olan hümanizmin bir dogma olmadığını anlamaktır. Hümanizm dogma, doktrin, inanç ve altına imza atılması gereken kurallar bütünü değildir. İnsanlardan spesifik bazı konularda belli bir durumu kabul etmelerini istemek hümanizmin doğasına aykırıdır.
Hümanizm dünya hakkında birtakım prensipler ve fikirler benimseyen bir bakış açısı değildir. Hümanizm fikir birliğinin olmamasına izin verir. Sadece sonuçları değil, prensipler bütününü formüle ederken bunları kendine göre geliştirir. Bu yüzden hümanist yaklaşımlardan birine yüzde yüz katılmamak o kişinin hümanist olmadığı anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı hümanizm anlamını yitirirdi.
Hümanist kime denir?
Hümanist olmak için aslında yapmanız gereken herhangi bir şey yoktur. Eğer hümanizmin prensiplerinin birçoğuna ya da genel yönelime katılıyorsanız hümanistsiniz demektir.
Hümanizm esasen henüz hiç kimsenin birbiri ile tutarlı felsefeleri birleştirmeyi düşünmediği zamanda ortaya çıkmış ve ismini almıştır. Kökeni, insanı felsefi düşüncenin merkezine koyan Sokrates’e, “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” diyen Protagoras’a kadar geri gider.
Rönesans döneminde, dikkatin Tanrı’dan uzaklaşıp insana odaklanmasıyla,
Yılmaz Güney, hem yazdıkları hem de sinema alanındaki çalışmalarıyla, bir yetenek olarak ülkemiz sanatına adını yazdırmasını bildi. Şimdi Güney’in iki önemli kitabı tekrar yayımlandı. 1972 Orhan Kemal Roman Armağını’nı alan “Boynu Bükük Öldüler” ve kitaplaştırdığı senaryosu “Umut”.
Sinemacı Yılmaz Güney’den ‘hikâyeci’ Yılmaz’a
Bir sinema ustasıdır Yılmaz Güney. Bir sinema ustası olmasının yanı sıra romanları, öyküleri ve mektuplarıyla edebiyat ustasıdır da aynı zamanda. Ona sanatçı kimliğini veren bu özelliklerinin yanında bir de politik kişiliği var. Tüm bu kimlikleriyle Yılmaz Güney ülkemizin adını uluslararası alanda duyuran bir aydınlık ışığıdır.