Sanıldığının aksine hümanizm, “sevgi” anlatan psikolojik derinliği olan, sübjektif bir kavram değil, felsefi temelli objektif bir kavramdır. Hümanizm, dünyayı anlama çabasında tanrı-merkezci anlayışın terk edilmesi, insan-merkezci bakış açısının benimsenmesidir.
Hümanistler farklı görüşte olabilirler!
Hümanistler birbirinden farklı düşüncelere sahip olabilir ve birbirine zıt görüşleri benimseyebilirler. Hatta ölüm cezası, kürtaj, ötenazi ve vergilendirme sistemi gibi tartışmalı konularda birbirine taban tabana zıt görüşleri savunabilirler. Aynı pozisyonu (insan-merkezci) benimsemelerine karşın vardıkları sonuçlar birbirinden farklı olabilir.
Hümanizm dogma değildir!
Buraya kadar anlatılanlar hümanizmin ne olmadığı ile ilgiliydi çünkü önemli olan hümanizmin bir dogma olmadığını anlamaktır. Hümanizm dogma, doktrin, inanç ve altına imza atılması gereken kurallar bütünü değildir. İnsanlardan spesifik bazı konularda belli bir durumu kabul etmelerini istemek hümanizmin doğasına aykırıdır.
Hümanizm dünya hakkında birtakım prensipler ve fikirler benimseyen bir bakış açısı değildir. Hümanizm fikir birliğinin olmamasına izin verir. Sadece sonuçları değil, prensipler bütününü formüle ederken bunları kendine göre geliştirir. Bu yüzden hümanist yaklaşımlardan birine yüzde yüz katılmamak o kişinin hümanist olmadığı anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı hümanizm anlamını yitirirdi.
Hümanist kime denir?
Hümanist olmak için aslında yapmanız gereken herhangi bir şey yoktur. Eğer hümanizmin prensiplerinin birçoğuna ya da genel yönelime katılıyorsanız hümanistsiniz demektir.
Hümanizm esasen henüz hiç kimsenin birbiri ile tutarlı felsefeleri birleştirmeyi düşünmediği zamanda ortaya çıkmış ve ismini almıştır. Kökeni, insanı felsefi düşüncenin merkezine koyan Sokrates’e, “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” diyen Protagoras’a kadar geri gider.
Rönesans döneminde, dikkatin Tanrı’dan uzaklaşıp insana odaklanmasıyla,