Değil mi ki Çiğnenmiş İnançların En Seçkini...
Arza lâyık değil amma hünerim,
Naçizane bini buldu eserim…”
demesinden anlarız ki, 31 yıllık ömrüne (1860–1891) binden çok beste sığdırmıştır. “Hicran oku” ile sine delişinde Schubert ahengi bulanlar vardır. “Uşşakçı” diye anılır. Arabeskin, müziğimizi kirletmediği çağın dâhisidir. Kılıçtan keskin bir dilin hışmına uğradığında, Mehmet Hâlidi Bey’in güftesiyle, Hicaz’dan şöyle seslenir Şevki Bey:
“Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz,
Dünyada gönül yâresine çare bulunmaz,
Her derdin olur çaresi, meşhur meseldir,
Dünyada gönül yâresine çare bulunmaz.”
Sevgisizliğe isyan eder; romantizm bu kadar bolken...
* * *
William Shakespeare ise, 1600’lü yıllarda kaleme aldığı 66. Sone’sinde şöyle der; 2009’ları yaşıyormuşçasına…
“Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inançların en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem, dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken bozulmuş mertlik,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama…”
O ki, “Hırçın Kız”ı, “Romeo ve Jülyet”i, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”nı, “Venedik Taciri”ni, “12. Gece”yi, “Windsor’un Şen Kadınları”nı, “Hamlet”i, “Machbet”i, “Othello”yu, “Kral Lear”i, “Antonius ve Cleopatra”yı, “Atinalı Timon”u, “Kış Masalı’”nı, “Fırtına”yı, “8. Henry”yi yazmıştır; akıl erdiremez kötünün kadı oluşuna... Türkiye’nin yüzde 61,2’si gibi...
* * *
... Ve 115. Sone’sinden aşka bir başka boyut ekler:
“Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;
‘Seni bundan daha çok sevemem’ diyenler hani.
Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,
İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğine...
Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,
Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,
Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;
Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda...
Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,
‘En çok şimdi seviyorum seni’ diyemez miyim?
Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,
Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim?
Aşk bir bebek olduğuna göre,
Hayır, bunu diyemem,
Büyümesini sürdüren şeyi,
Büyümüş gibi göremem…”
* * *
Onlar aşkı büyüttüler, ama biz yedik, bitirdik onu. İçimizde gram sevgi yok...
Karşımızdakini kucaklamak yerine ona “Ananı da al git” dedikçe... Bunlar iyi günlerimiz, kuşkunuz olmasın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder