Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




4 Şubat 2012 Cumartesi

Toplumbilimde ilk adımlar

Yunan,Roma ve Çin gibi ilk çağa ait olan ve örgütlenmeleri ile daha güçlü konuma gelmiş toplumlar,o zamanki sınırlarında yaşayan, kendilerinden daha az gelişmiş toplulukların sınırlarından sızmalarını önleyecek şekilde tedbirler alıyorlardı.Ya da onların topraklarını işgal ederek baskı altında tutuyorlardı.Ancak bu ilkel toplulukların gelenekleri ve sosyal kurumları hakkında bilgi sahibi olmayı pek önemsemiyorlardı.En çok bunların askerlik ve yönetimleri ile ilgili örgütlenme konuları ilgilerini çekiyordu.Görece kendilerinden daha ilkel olan komşuları hakkındaki yargıları kendilerinin kültürel değerlerine bağlıydı.
Örneğin Çin’de Han Dönemi olarak adlandırılan M.Ö. 206 ile M.S. 220 tarihleri arasında Çinliler,kendi sınırlarında yaşayan birçok az gelişmiş topluluk tanıyorlardı.Barbar olarak nitelendirdikleri bu halklar konusundaki görüşleri onlara taktıkları adlara yansıyordu.Yüksek itibarı olan halkların adları,insan anlamına gelen jen köküyle birlikte yazılırdı.İmparatorla arası iyi olmayan ya da itibarsız halkların adlarının yanına ç’uan yani köpek anlamına gelen harf konulurdu.Tamamen farklı olan ve gelenekleri itici gelen halkların adına ise c’ung yani böcek takısı eklenirdi.
*
M.Ö. 485-425 yılları arasında yaşayan Herodotus,İskitlerin gelenek ve kurumlarıyla ilgili oldukça geniş bilgiler toplamıştır.Gerçi bunlar bir Karadeniz kenti olan Olbia’da yaşayan Yunanlılardan edinilmiş ikinci el bilgilerdi ama belge olarak çok değerlidir.Bu belgede İskitler Yunanlılarla ticaret yapan kültürlü insanlar olarak anlatılır.Ancak neticede Herodotus ilkçağ bilginidir.Nitekim İskitlerden daha uzaklarda yaşayan halklarla ilgili öykülerinde bu insanların bazısının tek gözlü olduğunu,bazısının kış uykusuna yattığını bazısının da keçi ayaklı olduğunu söylemiştir.
19.yüzyıla gelindiğinde,bu dönemin antropologları,kendilerine tuhaf görünen ve garip geleneklere sahip olan insan topluluklarının yaşam biçimlerini bilimsel araştırma konusu haline getirdiler.Ancak bu işe girişirlerken güttükleri amaç kapsam olarak bir hayli genişti.Bu toplulukların basit olan kültürlerinin yine basit olan temel verilerini değerlendirerek tüm insanlık tarihinin genel motiflerini ortaya koymak istemişlerdi.Bu yöntemin oldukça yetersizliği anlaşılınca kısa bir süre sonra bunun yerini modern antropolojinin kendi amaçları aldı.Artık insan kültüründeki benzerlikler ve farklılıklar hem tanımlanacak hem de açıklanacaktı.
*
15.yüzyılın sonunda başlayan coğrafi keşifler,batılı olmayan toplumların, batılılarca uygarlık dışı olarak nitelendirilen yaşantıları hakkında pekçok bilgi sağladı.Yolculuğa çıkan denizciler,kaşifler,tüccarlar,avcılar,askerler ve misyonerler yaptıkları gözlemlerle bu bilgilere katkıda bulundular.Ama bu bilgilerin hiçbirisi bilimsel bir inceleme amacı taşımıyordu.Tümü de maddi çıkarlar sağlamak için derleniyordu.Ticaret yollarının belirlenmesi onlar için çok önemliydi.Batılı hükümetlerin desteğiyle güdülen diğer bir amaç ise anavatana bağlanacak yeni toprakların ve sömürgelerin kazanılmasıydı.Din adamları açısından da başlıca amaç,misyonerlerin yerleşecekleri yerlerin belirlenmesiydi.Elbette Altın Ülkesi gibi bölgeler,gençlik çeşmesi gibi ilginç objeler ve hayal gücünü kışkırtan topraklar gibi yerleri bulabilme umutları da vardı.
Afrika,Pasifik Adaları ve Asya’daki ilkel topluluklara ait bilgilerin artmasına paralel olarak Avrupa emperyalizmi de genişlemeye başladı.Birkaç tane Avrupa ülkesi batı dışında kalan dünyanın büyük bir bölümünü paylaşmış ve sömürge haline getirmişti.
*
Sömürgelerde yaşayan yerli halkın yaşam biçimi konusunda bilgi edinmek için yapılan araştırma ve uygulamalar yöneticiden yöneticiye değişiklik gösteriyordu.Bazıları yerlilerin gelenek ve göreneklerinin karmaşık dokusunu hiç hesaba katmıyor,görevlerini kendi yöntemlerine göre sürdürebileceklerini düşünüyorlardı.Onlara göre yerli yarı insandı,madenlerde veya özel çiftliklerde çalışacak olan ucuz emek kaynağıydı.
Bu arada keşifler de hızla artmaktaydı.Kaptan James Cook’unPasifik Okyanusu’nda yaptığı üç keşif gezisi birçok ada ve toplumun ortaya çıkarılması ile sonuçlandı.Richard Burton ve John Speke Afrika’da Tanganika Gölü’ne kadar ilerlediller.
1860’lı yıllara gelindiğinde insanlığın kültürel yönden farklı görünümleri konusunda toplanan bilgiler, antropoloji bilimini örgütlemeye ve elde bulunan çok sayıdaki ayrıntıyı düzenlemeye yetecek kadar genişlemişti.
*
Şimdi bir takım soruların cevabının verilmesi gerekiyordu.Örneğin bir adam karısının gebeliği boyunca niye hamağında yatıp duruyordu?Veya karısının kızkardeşine neden ‘karım’diyordu?Buna benzer birçok gelenekler ne anlama geliyordu?Üstelik dünyanın farklı bölgelerindeki kabileler aynı geleneklere sahipti.Bunların aralarında bir tarihsel bağ mı vardı?
Edward B.Tylor,kaşif,misyoner ve gezginlerin yazmış oldukları gözlemleri sıkı biçimde elden geçirdi.Lewis M.Morgan ve diğerleri ilkel yaşamları yerinde incelediler,ilkel kültürlerle ilgili sistemli araştırmalar yaptılar.İlkel kurumların ne anlama geldiğini,aralarında hangi bağlantılar bulunduğunu anlamak için birtakım sorular sordular.Bu sorulara cevap vermek için birtakım yöntemler ve kuramlar geliştirdiler.Böylece ilkel halkların gerçek şekilde keşfedilmesinin yolunu açtılar.
*
Antropologlar,insan kavramını farklı kültürlere sahip bir tür olarak geliştirdiler.Böylece insanlığın evrensel tarihi konusunda çeşitli tasarılar ürettiler.Bu görüşler,tarihin büyük bir bölümünde insanın kan bağına dayalı ilkel topluluklar halinde yaşadığını içeriyordu.Bunun önemli bir kanıtı olarak çağdaş dünyada halen yaşayan bu tür toplumların olduğunu gösteriyorlardı.Bütün bunlara rağmen genelleme için gerekli temel olan etnografik bilgi,yani toplulukları karşılaştırarak inceleyen,kültür oluşumlarını araştıran sistemli bilgi yoktu.Gerçi Morgan’ın Iraquois yerlileri ile ilgili incelemesi etnografikti,ama diğer ilkel topluluklar konusundaki verilerin çoğu Avrupa’ya özgü görüş açıları içeren dağınık gözlemlerdi.Yapılacak dikkatli karşılaştırmalarla bu bilgilerden birtakım anlamlar çıkarmak mümkündü.Ama ilkel kültürler hakkında gerçek olan kavrayışa varmak için antropologların kendi verilerini kendilerinin toplaması gereği iyice anlaşılmıştı.
*
Etnografik bilim,yerli kültürlerin uzun süre ve yoğun şekilde incelenmesini gerektirir.Araştırmalar yerinde yapılmalıdır.Yerli yaşamına katılmak,incelenen kültürü kendi insanlarının bakış açısına uygun olarak değerlendirmek önemlidir.Bu yöntemin öncüsü 1920’li yıllarda Trobriand Adaları’nda yaptığı incelemesiyle Polonya’lı antropolog Bronislaw Malinowski olmuştur.

Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder