Tartışma programı dediğimiz , bir moderatör ve konukların olduğu programlarda konunun aslı konuşulması gerekirken, hatta çözüm aramak, verimli olmak varken saçma sapan düzlemde boş sorularla dolduruluyor.
Tartışma programlarını izlerken eskiden ne kadar heyecanlanırdım – sanki bir okuldayım, her cümleyle bir şeyler kapıyorum, zihnimde ampuller yanıp sönüyor. Ama son zamanlarda? Kumandayı fırlatmak geliyor içimden. Ben, bu programlara bayılan, hatta katılımcı ruhlu biri olarak söylüyorum: Artık yetmiyor, hatta sinirimi bozuyor. Moderatörler, gazeteciler ve "entelektüel" maskesiyle köşeleri kapmış tipler, biz sıradan izleyicilerden bile daha az biliyor gibi. Güncelden kopuklar, konuyu doğru düzlemde bile tutamıyorlar. Her şey, o aptalca sorulardan belli oluyor – cevaplar değil, sorular ele veriyor onları. Bu yetersizlik, bir de kompleksle el ele tutuşmuş gidiyor; köşeyi tutmuş olmanın rehavetinde, kendilerini geliştirmeyi unutmuşlar. Üstelik, milyonlara seslenme şansını da kapmışlar. Neden böyle oldu diye soruyorum kendime, ve içim burkuluyor: Bu iflasın bedeli ne olacak bize?Benim gibi çapraz inceleme meraklısı biri için, eskileri bilmek bugünü tartmanın anahtarı – basit, değil mi? Ama o köşedekiler? Onlar için gelişmek lüks kalmış. Günceli sıkı takip etmeli, ara sıra geriye dönüp "Eskiden şöyleydi, şimdi niye böyle?" diye sormalılar. Bilgileri zenginleşir, izleyiciye de bir şeyler bırakırlar. Ama yok, keyifli işleri var diye tembellik etmişler. Ah, bu geceki Ahmet Hakan gibi... Severim kendisini, ama o çocuksu bihaberliği içimi yakıyor.
Tarafsız Bölge'de, Somali'nin yaralı toprakları konuşulurken – kıtlık, Etiyopya'yla gerilim, Erdoğan'ın Aralık 2024'teki o diplomatik hamleleri – birden "Erdoğan bugün Somali hakkında bir şey dedi mi?" diye


