Bu iddia (“Batı felsefesi aslında Doğu bilgeliğinin yazıya dökülmüş halidir”) oldukça yaygın bir popüler görüş, özellikle Yeni Çağ (New Age) çevrelerinde ve bazı karşılaştırmalı felsefe yazarları arasında sıkça tekrarlanır. Ancak tarihsel ve felsefi açıdan incelendiğinde bu ifade büyük ölçüde abartılı ve yanıltıcıdır. Doğru yanları olmakla birlikte, genelleme olarak çok zayıf kalır.
Doğru veya kısmen doğru yönleri
“Batı felsefesi ile Doğu bilgeliği arasında derin benzerlikler ve tarih boyunca karşılıklı etkileşimler vardır; ancak biri diğerinin basitçe yazıya dökülmüş hali değildir. İkisi de insanlığın ortak sorularına farklı üslup ve yöntemlerle yanıt vermiştir.”
Doğru veya kısmen doğru yönleri
- Tarihsel etkileşimler gerçekten var
- Antik Yunan felsefesinin doğuşunda Doğu etkileri göz ardı edilemez:
- Pisagor’un Mısır ve muhtemelen Babil matematiğiyle ilişkisi
- Herakleitos’un bazı fikirlerinin (değişim, logos, karşıtların birliği) Upanişadlar ve erken Taoizm ile çarpıcı benzerlikleri
- Platon’un “idea” öğretisinde Mısır ve Orfizm’den, dolaylı olarak Hint etkilerinden izler
- İskender’in Hindistan seferlerinden sonra Helenistik dönemde Stoacılığın ve Yeni Platonculuğun Hint yogası, Budizm ve İran düşüncesiyle teması (örneğin Ashoka’nın misyonerleri Yunan dünyasına ulaştı)
- Arapça çeviriler yoluyla (Bağdat, Endülüs) Hint matematiği ve bazı metinlerin (Panchatantra, Kalila wa Dimna) Batı’ya dolaylı etkisi
- Antik Yunan felsefesinin doğuşunda Doğu etkileri göz ardı edilemez:
- Bazı kavram benzerlikleri
HerakleitosLao Tzu (değişim, karşıtların birliği)
ParmenidesVedanta (değişmez varlık, görünüş-gerçeklik ayrımı)
PlotinusAdvaita Vedanta (Bir’den çokluğa iniş, ruhun eve dönüşü)
HeideggerZen ve Dōgen (varlık, hiçlik, dilin sınırları)
- Zaman ve yön sorunu
Batı felsefesinin sistematik başlangıcı (Thales, Anaksimandros, Herakleitos) MÖ 6. yüzyıldadır. Upanişadlar da yaklaşık aynı dönemde (MÖ 800-500) oluşuyor. Yani “Doğu önce vardı, Batı onu aldı” demek kronolojik olarak çok net değil. İki taraf da aynı arkaik Hint-Avrupa ve Yakındoğu kültürel havzasından besleniyor. - Yöntem ve üslup farkı çok köklü
- Doğu bilgeliği genellikle mitolojik anlatı, aforizma, şiir, meditasyonu öğütleyen metinler üzerine kuruludur (Upanişadlar, Tao Te Ching, Dhammapada).
- Batı felsefesi ise çok erken dönemde diyalektik tartışma, mantıksal tümevarım/tümdenvarım, sistematik kanıtlama ve eleştirel sorgulama üzerine kurulmuştur (Sokrates, Platon’un diyalogları, Aristoteles’in Organon’u).
Bu yöntem farkı tesadüf değil; Yunan polis hayatı, agorada açık tartışma kültürü, yazılı alfabe ve şehir devletlerinin rekabeti gibi özgün koşullar doğurdu. Doğu’da ise genellikle saray, tapınak ve guru-öğrenci ilişkisi hâkimdi.
- Batı felsefesinin özgün katkıları
- Mantık (Aristoteles)
- Sistematik bilim felsefesi ve doğa felsefesi
- Demokrasi, yurttaşlık, hukuk felsefesi (Atina deneyimi)
- Eleştirel tarih yazımı (Herodot, Thukydides)
- Modern bilim devrimi (Kopernik, Galilei, Newton) ve aydınlanma düşüncesi
Bunların hiçbiri “Doğu bilgeliğinin yazıya dökülmüş hali” olarak açıklanamaz.
- Doğu’nun Batı’dan aldığı çok şey var
19-20. yüzyılda Hindistan, Çin, Japonya modernleşme sürecinde Batı felsefesinden (Kant, Hegel, Marx, analitik felsefe, varoluşçuluk) yoğun biçimde etkilendi. Swami Vivekananda, Muhammad Iqbal, Nishida Kitaro, Mao Zedong gibi düşünürler Batı felsefesini kendi gelenekleriyle harmanladı. Yani etkileşim çift yönlü.
- Antik dönemde sınırlı, dolaylı ama gerçek etkileşimler vardır.
- Modern dönemde (19. yüzyıldan itibaren) Batı düşünürleri bilinçli olarak Doğu’dan çok şey aldı.
- Ama Batı felsefesinin ana damarı, yöntemleri, soruları ve kurumsal gelişimi büyük ölçüde özgündür ve Greko-Romen-Yahudi-Hıristiyan kültür havzasından çıkar.
“Batı felsefesi ile Doğu bilgeliği arasında derin benzerlikler ve tarih boyunca karşılıklı etkileşimler vardır; ancak biri diğerinin basitçe yazıya dökülmüş hali değildir. İkisi de insanlığın ortak sorularına farklı üslup ve yöntemlerle yanıt vermiştir.”
Benim için, sonuçta batıdan yada doğudan, önemli olan insanlığa ne verildiği. Yarıştırmaya gerek yok. Sadece merak ettim; İbnü’l-Arabî, Mevlânâ, Yunus Emre, Sadreddin Konevî Batı düşünce dünyasına doğrudan veya dolaylı olarak verdiği, faydalanılan somut katkıları araştırdım.
1. İbnü’l-Arabî (1165–1240)Batı’da en çok okunan ve alıntı yapılan Müslüman düşünürdür (Spinoza’dan sonra en çok atıf alan İslam düşünürü bile denir).
Kim Doğu’ymuş, kim Batı’ymış… İnsanlık ortak bir sofrada, bu güzel insanlar da o sofranın en lezzetli yemeklerini koyanlardan biri. Hepimiz faydalandık, faydalanmaya devam ediyoruz.
Batı daha çok aklı, mantığı, sistemi kurcalamış; biz ise doğrudan kalbi, aşkı, birliği söylemişiz.
İkisi de insan için, ikisi de eksik olmadan güzel.
Biri hayalperestken diğeri gerçekçi olduğunda, hem gökyüzüne uzanan bir ağaç olur, hem de kökleri toprağa sağlam basar.. diyelim ve bitirelim:)
- Goethe → Faust’un sonundaki “Ewig-Weibliche” (ebedî dişil) fikri ve panteist şiirleri büyük ölçüde İbnü’l-Arabî’den (özellikle Füsûsu’l-Hikem ve Fütûhât-ı Mekkiyye) beslenir. Goethe, Hammer-Purgstall’ın Almanca çevirilerini okumuştu.
- Dante → İlahi Komedya’daki “nur âlemi” tasvirleri ve Mi’rac teması çok güçlü İbnü’l-Arabî etkisi taşır. (İspanyol oryantalist Asín Palacios’un 1919’da yayımladığı tez hâlâ tartışılır ama büyük ölçüde kabul görür.)
- Spinoza → “Tanrı ya da Doğa” (Deus sive Natura) ifadesi, Vahdet-i Vücûd’un Latin dünyasındaki yankısıdır. Yahudi kökenli düşünürler (İbnü’l-Arabî’nin Endülüs’teki talebeleri üzerinden) bu fikri Amsterdam’a taşıdı.
- Modern akademik dünya → Henry Corbin, William Chittick, Michel Chodkiewicz, Toshihiko Izutsu gibi isimler sayesinde İbnü’l-Arabî 20. yüzyılda Batı’da yeniden keşfedildi. Bugün Oxford, Cambridge, Sorbonne’da İbnü’l-Arabî üzerine kürsüler ve doktora tezleri var.
- yüzyılda Alman romantikleri (Rückert, Friedrich Schlegel) sayesinde tanındı.
- yüzyılda Carl Jung, Erich Fromm, Tosca Lee gibi isimler Mesnevî’yi psikoterapi ve kişisel gelişimde kullandı.
- Günümüzde Madonna, Deepak Chopra, Demi Moore, Ellen DeGeneres gibi isimler sosyal medyada Mevlânâ alıntıları paylaşıyor. ABD’de “Rumi” denince Mevlânâ anlaşılıyor.
- Whirling Dervishes (dönen dervişler) UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde; Batı’da binlerce sema grubu var.
- Batı’da daha az bilinir ama son 20 yılda hızla yükseliyor.
- UNESCO 2021’i “Yunus Emre Yılı” ilan etti.
- Alman şair Peter Wasser, Fransız şair Jean-Louis Martin gibi isimler Yunus’un şiirlerini kendi dillerine çevirip “evrensel insanlık şiiri” diye sundu.
- İngilizce en güzel çevirileri Talat Sait Halman ve Erdem Beyazıt’tan çıktı; Amerikan üniversitelerinde “Turkish Mystical Poetry” derslerinde Yunus mutlaka okutuluyor.
- İbnü’l-Arabî’nin üvey oğlu ve en önemli talebesi.
- Onun sayesinde Vahdet-i Vücûd Anadolu’ya taşındı → Mevlânâ, Yunus, sonra Osmanlı tasavvufu.
- Batı’da dolaylı etkisi çok büyük: Konevî’nin talebesi Kutbüddin Şîrâzî üzerinden bu fikir İran’a, oradan da Safevî dönemi ve Hint Müslümanlarına ulaştı.
- Goethe, Dante, Spinoza gibi devler İbnü’l-Arabî’den beslendi.
- Mevlânâ bugün Batı’da en çok okunan şair.
- Yunus Emre yavaş ama emin adımlarla yükseliyor.
- Bütün bu isimler sayesinde Batı’da “mistik deneyim”, “varlığın birliği”, “aşk yoluyla Tanrı’ya ulaşma” gibi temalar yaygınlaştı.
Kim Doğu’ymuş, kim Batı’ymış… İnsanlık ortak bir sofrada, bu güzel insanlar da o sofranın en lezzetli yemeklerini koyanlardan biri. Hepimiz faydalandık, faydalanmaya devam ediyoruz.
Batı daha çok aklı, mantığı, sistemi kurcalamış; biz ise doğrudan kalbi, aşkı, birliği söylemişiz.
İkisi de insan için, ikisi de eksik olmadan güzel.
Biri hayalperestken diğeri gerçekçi olduğunda, hem gökyüzüne uzanan bir ağaç olur, hem de kökleri toprağa sağlam basar.. diyelim ve bitirelim:)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu analizde seni en çok düşündüren nokta ne, ya da kendi gözlemlerinle nasıl yorumluyorsun?
Senin yorumların paylaşımlarımı zenginleştirecek !