Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




25 Ekim 2025 Cumartesi

Düşünmenin Evrensel Temelleri

Aklın Ortak Dili: Düşünmenin Evrensel Temelleri



İnsanlık, zaman ve mekânın sınırlarını aşarak iletişim kurma yeteneğine sahiptir. Binlerce yıl önce, Antik Roma’da Stoacı filozof Epiktetos’un öğrencisi, hocasının sözlerini titizlikle not almış ve bu notlar günümüze ulaşmıştır. Epiktetos’un yaklaşık iki bin yıl önceki öğretileri, bugün bile sanki yeni söylenmişçesine taze ve anlamlıdır. Farklı coğrafyalarda, kültürlerde ve çağlarda yaşayan insanlar, ortak bir dil bulduklarında birbirlerinin düşüncelerini, duygularını ve hayallerini paylaşabilir. Hatta bir gün başka gezegenlerden gelen zeki varlıklarla karşılaşsak, onlarla da iletişim kurabileceğimizi düşleriz. Peki, bu evrensel iletişim nasıl mümkün olur? Her bireyin zihni kendine özgü bir dünya yaratırken, nasıl oluyor da bu bireysel dünyalar birbiriyle bağ kurabiliyor?İnsan zihni, dış dünyadan gelen duyusal verileri algılar ve bunları bilinçte bir “dünya modeli” haline getirir. Bu model, her bireyde farklı olsa da, zihinler arasında iletişim kurmayı sağlayan ortak bir zemin vardır. Bu zemin, mantığın evrensel ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Peki, bu ilkeler nelerdir? Akıl yürütmenin ve iletişimin temel taşları olan bu ilkeler, doğuştan mı gelir (a priori), yoksa deneyimle mi şekillenir (a posteriori)? Bu sorular, felsefenin ve mantığın temel tartışmalarından biridir.Düşünmenin Temel Taşları: Mantık İlkeleriMantık, insan zihninin düşünme sürecini düzenleyen bir disiplindir. Zihin, duyusal verilerden kavramlar oluşturur, bu kavramlarla önermeler kurar ve akıl yürütür. Kavramlar, bir nesneyi, durumu, duyguyu ya da ilişkiyi ifade eden zihinsel birimlerdir; somut ya da soyut, gerçek ya da hayali olabilirler. Mantık, bu kavramları ve önermeleri belirli ilkeler doğrultusunda işler. Bu ilkeler, insanlığın düşünme biçimini evrensel kılan kurallardır ve zaman, mekân ya da kültür fark etmeksizin her zihinde işler. İnsanlar bu ilkeleri bilinçli olarak fark etmeseler bile, düşünme süreçlerinde doğal olarak onlara uyarlar. Aksi takdirde, düşüncede çelişkiler ortaya çıkar ve iletişim imkânsız hale gelir.Mantıkçıların çoğu, düşünmenin üç temel ilkesini kabul eder: Özdeşlik İlkesi, Çelişmezlik İlkesi ve Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi. Ayrıca, 17. yüzyılın büyük düşünürü Gottfried Wilhelm Leibniz, bu ilkelere bir yenisini eklemiştir: Yeter Sebep İlkesi. Leibniz’e göre, mantığın ve varlığın temelinde yalnızca iki ilke bulunur: Çelişmezlik (veya Özdeşlik) ve Yeter Sebep. Bu ilkeler, hem düşünme sürecinde hem de varlık alanında evrensel bir düzen sağlar.Özdeşlik İlkesi: Düşünmenin Temel TaşıÖzdeşlik İlkesi, mantığın ve düşünmenin en temel ilkesidir. Basitçe ifade edilirse: “Bir şey kendisidir.” Klasik mantıkta bu, “A, A’dır” formülüyle gösterilir. Örneğin, “Bir ağaç, ağaçtır” ya da “Ayşe, Ayşe’dir.” Sembolik mantıkta ise “A → A” olarak ifade edilir. Metafizik bağlamda, bu ilke “Her varlık kendisidir” anlamına gelir. Bir şey, aynı anda ve aynı bağlamda hem kendisi hem de başka bir şey olamaz; aksi takdirde düşüncede çelişki ortaya çıkar.Özdeşlik İlkesi, zihnin tutarlılığını ve sürekliliğini sağlar. Örneğin, bir masayı “masa” olarak adlandırdığımızda, bu kavramın zihnimizde sabit bir anlamı olur. Eğer “masa” aynı anda “sandalye” olsaydı, nesneleri tanımlamak ve iletişim kurmak imkânsız hale gelirdi. Bu ilke, bireysel düşünmenin tutarlılığını sağladığı gibi, zihinler arası iletişimi de mümkün kılar. İletişim kurarken kullandığımız kelimelerin anlamları, taraflar için aynı olmalıdır; aksi takdirde diyalog kaosa dönüşür.Peki, bu ilke yalnızca düşünme alanında mı geçerlidir, yoksa varlık alanında da mı geçerlidir? Bu soru, felsefe tarihinde tartışmalara yol açmıştır. Elealı Parmenides, “Varlık vardır, yokluk yoktur” diyerek özdeşlik ilkesinin varlık alanında da geçerli olduğunu savunmuştur. Leibniz de benzer şekilde, “Her şey ne ise odur” diyerek bu ilkeyi varlık alanına taşımıştır. Ancak Efesli Herakleitos, “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” diyerek varlığın sürekli değişim içinde olduğunu ve özdeşlik ilkesinin varlık alanında mutlak olmadığını öne sürmüştür. Hegel ise, “Bugünkü ben, dünkü ben değildir” diyerek değişimin varlığın doğasında olduğunu vurgulamıştır.Özdeşlik İlkesi’nin insan zihninde doğuştan mı (a priori) yoksa deneyimle mi (a posteriori) oluştuğu da tartışmalıdır. Çoğu mantıkçı, bu ilkenin insan zihninde doğuştan var olduğunu ve evrensel olduğunu savunur. Ancak bazı düşünürler, çocukların veya bazı akıl hastalarının bu ilkeye uymayan düşünce biçimleri sergilediğini öne sürerek, özdeşlik kavramının deneyimle öğrenildiğini iddia eder.Özdeşlik ve Eşitlik Arasındaki FarkÖzdeşlik, eşitlik veya benzerlikten farklıdır. İki şey birbirine çok benzese veya eşit olsa bile, özdeş olmayabilir. Örneğin, eş yumurta ikizleri birbirine çok benzer, ancak biri Ali, diğeri Veli’dir; yani özdeş değillerdir. Matematikte, “2+2=4” doğrudur, ancak “2+2” ve “4” özdeş değildir; çünkü biri bir işlem, diğeri bir sonuçtur. Özdeşlik, bir şeyin yalnızca kendisiyle aynı olmasıdır.Özdeşlik İlkesi’ne dayanan önermeler, analitik ve totolojik önermelerdir. Örneğin, “Bir kare, dört kenarlıdır” önermesi, karenin tanımında zaten var olan bir bilgiyi tekrarlar. Bu tür önermeler yeni bir bilgi sunmaz, ancak düşünmenin tutarlılığını sağlar. Akıl yürütürken, bir terimin anlamı baştan sona aynı kalmalıdır; aksi takdirde düşünce çelişkili olur. Özdeşlik İlkesi, bir düşüncenin hakikat olmasını garanti etmez, ancak hakikat için gerekli bir koşuldur.Diğer Mantık İlkeleriyle BağlantıÖzdeşlik İlkesi, diğer mantık ilkelerinin temelini oluşturur. Çelişmezlik İlkesi, bir şeyin hem kendisi hem de kendisi-olmayan olamayacağını belirtir: “A, A-olmayan değildir.” Örneğin, “Bu kalem mavidir” önermesi doğruysa, “Bu kalem mavi değildir” yanlış olmalıdır. Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi ise bir önermenin ya doğru ya da yanlış olduğunu, üçüncü bir seçeneğin olamayacağını ifade eder: “A ya da A-olmayan.” Bu ilke, “saçmaya indirgeme” yöntemiyle doğruluk ispatlarında kullanılır. Yeter Sebep İlkesi ise her şeyin bir nedeni olması gerektiğini savunur. Leibniz’e göre, bu ilke, varlığın ve düşünmenin temel bir kuralıdır.Özdeşlik İlkesinin İletişimdeki RolüÖzdeşlik İlkesi, yalnızca bireysel düşünmenin değil, aynı zamanda zihinler arası iletişimin de temelidir. İnsanlar, kelimelere ve kavramlara aynı anlamları yüklediklerinde iletişim kurabilir. Örneğin, “elma” dediğimizde, herkesin zihninde benzer bir imge canlanır. Eğer “elma” biri için meyve, diğeri için bir nesne, bir başkası için bir renk olsaydı, iletişim mümkün olmazdı. Özdeşlik İlkesi, kavramların sabitliğini sağlayarak diyalogun temelini oluşturur. İnsanlığın Ortak ZeminiÖzdeşlik İlkesi, insan zihninin evrensel bir özelliğidir ve düşünmenin, akıl yürütmenin ve iletişimin temel taşıdır. Bu ilke, sürekli değişim içindeki dünyayı anlamamızı ve kavramlar aracılığıyla sabitlememizi sağlar. Aynı zamanda, farklı zihinlerin bir araya gelerek ortak bir anlam dünyası oluşturmasına olanak tanır. Epiktetos’un iki bin yıl önceki sözleri bugün hâlâ anlamlıysa, bu, insan aklının özdeşlik ilkesine dayalı evrensel bir dil geliştirmiş olmasından kaynaklanır. Bu ilke, yalnızca mantığın değil, aynı zamanda insanlığın bir arada yaşama yeteneğinin de temelidir.
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder