Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




4 Şubat 2012 Cumartesi

Sosyal Politika Nedir ( Sosyal Siyaset )

Sosyal Politika Nedir?

Kavramsal İçeriği
Sosyal Siyaset, literatürde bazen “Sosyal Politika; Toplumsal Politika; İçtimaî Siyaset; Refah Politikası” gibi kavramlarla eş anlamlı tutulmaktadır.

Sosyal siyaset, genelde toplumun değişik sosyal kesimlerinde ortaya çıkan muhtelif sosyal sorunları ortadan kaldırmayı ve herkesin sosyal refahını temin etmeyi ve yaygınlaştırmayı hedefleyen tedbirlerin ve uygulamaların bütünüdür. Bir başka ifadeyle, çalışma hayatının yanında sosyal hayata yönelik düzenleyici ve iyileştirici politikaların bütünüdür sosyal siyaset.

Bir bilim dalı olarak sosyal siyaset, iktisadî faaliyetlerin, bazı sosyal kesimlerde doğurduğu maddî olumsuzlukları ve sosyal adaletsizliği gidermeyi hedef alan bir disiplindir. Diğer taraftan, sosyal hayatın iktisadî düzenlemelerin yanında sosyal ahlâk esaslarının şemsiyesi altında dizayn edilmesi gerektiğini ileri süren bir bilim dalıdır. İktisat ilmi, ekonomik faaliyetlerin işleyişini, gelirin nasıl dağıldığını araştırırken, sosyal siyaset, ekonomik faaliyetlerin, gelir ve servet dağılımının, ahlâkî ve âdil esaslara göre nasıl oluşması gerektiği ve bu istikamette alınması gereken politikalar üzerinde durmaktadır.

İlk kez 19. asrın ikinci yarısında Almanya'da ortaya çıkan bu kavram, özellikle sanayi devrimi sürecinde gün ışığına çıkan işçi sorunlarıyla birlikte önem kazanmıştır. Bunun için, bazı bilim adamları sosyal siyaseti, sınıflar arasındaki çatışmaları, çelişkileri ve dengesizlikleri gidermeye, sınıflar arasında uyum sağalamaya dönük bir bilim dalı olarak tarif etmiştir.

Kavramın tarihî kökenlerine inildiğinde (dar ve klâsik mânâda) sosyal siyaset, kapitalist iktisat düzeninde işçiler ve işverenler arasında ortaya çıkan menfaat çelişkilerinin ve çatışmalarının barışçı yöntemlerle ortadan kaldırılmasını ifade etmektedir.

Sosyal siyasetin asıl hareket noktasını, üretim sürecine emeğiyle katılan işgücünün korunmasına, endüstri ilişkilerinin âdil bir şekilde kurumsallaşmasına ve böylece sınıflar arası sosyal gerginliklerin asgariye indirilmesine yönelik tedbirler oluşturmuştur.

Sosyal değişim ve sosyal gelişmenin yanında zamanla farklı ve yeni sosyal problemlerin ortaya çıkması ile birlikte sosyal siyasetin tanımı, muhtevası ve hedefi de buna paralel olarak değişmiştir.

Modern sosyal siyaset, bugün hemen hemen bütün sosyal alanların ve bütün sosyal grupların sorunları ile ilgilenmekte ve çözümler üretmektedir (geniş manada sosyal siyaset). Toplumdaki tüm sınıfların ve grupların sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, istihdam, konut gibi problemlerini çözme vazifesini üstlenen modern sosyal siyaset, sosyal devletlerin değişik sosyal sorunların çözümünde en önemli vasıtası hâline gelmiştir.

Anarşi, Anarşizm ve Anarşist Nedir?

Anarşizmin tarihsel kökeni ve ideolojik açılımı

Anarşizm, toplum-birey üzerinde baskı, zor veya benzeri bir egemenlik kurmayı amaçlayan Devlet ya da benzer türevleri reddeden; Sömürü ve hükümdarlığın olmamasını amaçlayan ideolojik bir düşünce akımıdır. Başka bir deyişle anarşizm, bireylerin birbirleriyle eşit haklara sahip, özgürce işbirliği içinde olabileceği bir toplum yaratmayı amaçlayan politik bir kuramdır. Anarşizm bireye ve onların bireyselliğine zararlı olarak düşünülen tüm hiyerarşik yönetim ve kontrol biçimlerine karşı çıkar. Devletin ekonomik sistemi (Feodalizm, Kapitalizm, Emperyalizm, Sosyalizm, Komunizm) ne olursa olsun, anarşizme göre bireyin yaşam tercihleri üzerinde herhangi bir zorbalık ya da zorunluluk kabul edilmez.

Anarşizm genel olarak Devlet yada yönetim araçlarına karşı şiddet yöntemini öngören bir hareket biçiminde algılanır. Oysa ki Anarşizm, hükümetin birey üzerindeki olağanüstü gücüne karşı basit bir başkaldırının ötesinde, çok daha incelikli ve nüanslı bir gelenektir. Anarşistler iktidar ve hükmetmenin, toplum için zaruri bir gereksinim olduğu fikrine karşı çıkarlar. Bunun yerine daha işbirlikçi, hiyerarşi karşıtı toplumsal formları, politik ve ekonomik örgütlenmeleri savunurlar.

Anarşizm, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder.

Zorlayıcı kurumlara ve toplumsal bazlı hiyerarşilere karşı olmak anarşizmin temel ilkelerindendir. Ayrıca anarşizm gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda olumlu bir görüşü ifade eder. Şiddetin anarşizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olması gerektiği, çevre ve endüstriyalizm hakkında sorular ve diğer hareketlerde anarşistlerin rolleri gibi farklı alanlarda Anarşist akımlar arasında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anarşist akımlar birbirlerinden çok farklı ve hatta birbirlerine karşı olabilirler.

"Anarşizm" ve "Anarşi" ideoloji ve siyaset alanında en fazla yanlış temsil edilen kavramlardır. Genel anlamda "kaos" veya "düzensizlik" kelimeleri ile eş anlamlı tutularak, anarşistlerin toplumsal kaos ve orman kanununa geri dönüşü arzuladıkları belirtilir.

Bu yanlış tanımlanma sorunu tarihe bakıldığında birçok akım için benzerlik gösterir. Örneğin, tek adam egemenliğinin (Kraliyet -Monarşi) gerekli olarak görüldüğü ülkelerde de zamanında "Cumhuriyet" veya "Demokrasi" gibi kavramlar, aynen "anarşi" kavramı gibi kötü ve yıkıcı olarak değerlendirilmişlerdir. Bugün geliştirilmeye çalışılan sözüedilen kavramlar, eskiden düzensizlik ve karmaşayı temsil etmek için kullanılmışlardır.

Statükonun devam ettirilmesinden yana olan çıkar kesimleri, sisteme karşı çıkanların pratikte başarılı olamayacağını yada "eskiyi aratacağını" öne sürerek Cumhuriyet, Demokrasi, Kapitalizm gibi kavramları durdurmaya, geciktirmeye çalışmışlardır. Elbette bu tür tezleri öne sürmeleri gayet anlaşılırdır: Devletin yada iktidarın "nimetlerinden" kolayca vazgeçemeyecek kadar içine batmış olan bu tür kişi veya kesimlere göre, yeni olan her türlü toplumsal yaşam biçimi ancak dağılmaya ya da kaosa yol açabilir.


"Anarşi" kelimesinin tarihsel kökeni

Yunancadan gelen "anarşi" kelimesi, "olmaksızın", "-sız", "...-in isteği", "...-in yokluğu" ya da "...-in olmaması" anlamlarını veren an (veya a) öneki ile, "yönetici", "hükümdar", "şef", "sorumlu kişi", "otorite" [yetke], "hükmeden", "komutan" anlamına gelen archos kelimesinin birleşiminden oluşur.

Yunanca anarchos ve anarchia kelimeleri genellikle "hükümetin olmaması" veya "hükümetsizlik" anlamlarında ele alınırken; görüldüğü üzere, anarşizmin asıl anlamı basitçe "hükümetsizlik" değildir. "An-archy", "hükümdarın olmadığı" veya daha genel bir ifadeyle "otoritenin olmadığı" anlamına gelir; ve anarşistler bu kelimeyi bu anlamıyla kullanırlar.

Bazı anarşistlere göre anarşizm, "sadece sermayeye değil, kapitalizmin asıl güç kaynağına: yani hukuk, otorite ve Devlet'e de saldırır". Bazılarına göreyse Anarşizm, geleneksel siyasete karşıdır; devletsizlik ve şiddetsizlik temel ilkeleridir. Klasik anarşizmde parlamento sahte bir kurumdur, halkın iktidarı değildir,bu yüzden oy vermemek gerekir. Devlet, doğası gereği kötüdür, kötü olduğu için değil. Partiler, milletvekilleri düzenin elemanlarıdır.

Anarşist akımların ortak özellikleri; Bütünsellikten yoksunluk, antidogmatizm, devrimcilik, çelişki ve tutarsızlığı tutarlı kabullenme, birey özgürlüğüdür.


Anarşizmin İdeolojik Kökeni

Devletin ve hiyerarşinin reddi konusu, 19. yüzyıl Avrupa anarşistlerinin çok öncesinde ortaya çıkmıştır. Bazı yazarlar anarşist bakış açısının Çinli Taoist bilgin Lao Tzu'nun çalışmalarında görülebileceğini söylerler. Anadolu'da yaşayan Sinoplu Diyojen, Knikler ve çağdaşları ile Stoacıların kurucusu Zenon'da Anarşizme benzer konulardan bahsetmiştir.

Modern çağda anarşizm, aydınlanma felsefesinin, seküler düşüncesinden doğmuştur. Özellikle J. J. Rousseau’nun özgürlük temelli ahlak düşüncesi, bu düşüncenin gelişmesinde etkili olmuştur. “Anarşist" terimi ilk başlarda (bazı ülkelerde halen) olumsuz anlam içerirken, Fransız Devrimi ile birlikte, Anarşizme olumlu anlamlar yüklenmeye başladı (örneğin Enragés'de görüldüğü gibi).

William Godwin birçok yazar tarafından modern anarşist düşünceyi geliştiren ilk düşünür olarak değerlendirilir. Peter Kropotkin'e göre Godwin; "eserinde, geliştirdiği düşüncelere isim vermemesine rağmen anarşizmin politik ve ekonomik kavramlarını formüle eden ilk düşünürdür." Felsefi anarşist Godwin, devrimci eyleme karşıdır, ve fazla güçlü olmayan bir devleti geçici ve gerekli bir “şer” olarak görür. Devlet, bilginin toplumda yayılması ile birlikte zamanla güçten düşecek ve gereksizleşecektir. Godwin'e göre insanlar arasındaki herhangi bir temelde ayrım kabul edilemez (yeteneklerde dahil olmak üzere).

Godwin’le birlikte dile getirilmeye başlanan anarşist düşünce ilk kez Pierre-Joseph Proudhon tarafından isimlendirilmiştir. Kendini “anarşist” sıfatı ile tanımlayan ilk kişi olan Proudhon bu yüzden modern anarşist teorinin kurucusu kabul edilir. Proudhon kendiliğinden gelişen bir toplumsal düzen önermiştir. Bu düşünceye göre, örgütlenme, merkezi otoriteden bağımsız ortaya çıkar; bu “pozitif anarşidir”. Bu tür bir sistemde toplumsal düzen, herkesin “sadece ve sadece ne istiyorsa" onu gerçekleştirdiği ve ticari etkinliğin tek başına toplumsal düzeni ürettiği yerde yükselebilir. Proudhon'a göre, "bilimde ve yasada gelişmeler aracılığı ile oluşmuş toplumsal ve

Soykırım Olgusu Üzerine Genel Bilgi

Soykırım Nedir? Soykırım Olgusu Üzerine Genel Bilgi Soykırım: suçların en ağırı

Uğur Ü. Üngör
Amsterdam Üniversitesi, Tarih bölümü

Eylül 2005







Giriş



Soykırım, kuşkusuz insanoğlu tarihinin en ciddi ve en kompleks konularından birisidir. Uluslararası bilim dünyası, soykırım olgusu üzerine özellikle son elli yılda geniş bir bilgi birikimi geliştirmiştir ve bu süreç esnasında soykırım araştırmaları birkaç yönde hızla ilerlemektedir. Bu makale, soykırım konusunda henüz yeterince bilgi sahibi olmayanlar için genel bir giriş olarak algılanmalıdır. Sunulacak olan teorik bilgi, ayrıntı ve belirli perspektifler okuru nesnel ve bağımsız düşünmeye teşvik edebilmişse makale meramına ulaşmış sayılacaktır. Soykırımın hukuksal açıdan tanımlanması, çeşitli bilim dallarına ayrılması ele alınacak ve bir soykırım tipolojisi sunulacaktır. Somut örnekler olarak İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşen Yahudi soykırımı (Holokaust), Avustralya’nın yerlileri olan Aboriginal toplumunun yokedilmesi ve Bosna soykırımı (1992) işlenecek, ve nihayet bir netice çıkarılacaktır.



Soykırım’ın tanımlanması



‘Soykırım’, Yunanca genos (ırk) ve Latince cide (öldürme) sözcüklerinden oluşan, “ırk katliamı” anlamına gelen genocide (jenosid) kavramının Türkçe karşıtıdır. Kısaca bir etnik veya dinsel azınlığın sistematikmen yokedilmesini içerir. Soykırım bir tasarım olarak ilk defa Polonyalı Yahudi hukukçu Raphaël Lemkin tarafından Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda uyguladıkları politikayı açık-lamak için tanımlanmıştır.[1] Lemkin, soykırımı iki aşamaya ayırıyordu: mazlum grubun ulusallığını belirleyen özelliklerin tasfiyesi, ve baskıcı grubun ulusallığını belirleyen özelliklerin telkini. Bununla kastedilen Naziler’in çeşitli “Almanlaştırma” (Germanization) politikalarıydı, örneğin siyasî ve sosyal yasaklar, kültürel ve dinsel tahribat, ekonomik zayıflatma ve nihayet toplama kamplarındaki kitlesel öldürme

26 Ocak 2012 Perşembe

Türkiye'nin Ezber Bozan Sıradışı Haber Gazetesi: 78'lilerden tutuklama dilekçesi

Türkiye'nin Ezber Bozan Sıradışı Haber Gazetesi: 78'lilerden tutuklama dilekçesi: http://www.yasamoyunu.net/yasarken/21913-78liler.html 78'lilerden tutuklama dilekçesi 78'liler Dayanışma ve Araştırma Dernekleri Federa...
78'liler...
Son haberler.Spor, Finans, Kültür Sanat Magazin, Ekonomi, Dış Haberler, Politika Haberleri

Bekir Coşkun, Uğur Mumcu'nun katili / Hâlâ soracak mısınız: “Uğur Mumcu’yu kim öldürdü?..”

Bekir Coşkun, bugün kaleme aldığı 'Öldürmeye Devam Ediyorlar...' başlıklı yazısında 'Uğur Mumcu'nun gerçek katillerini hâlâ bilmiyor musunuz?..' diye soruyor...

Öldürmeye Devam Ediyorlar...

Uğur Mumcu’nun gerçek katillerini hâlâ bilmiyor musunuz?..

O zaman tüm bu kıyımı, tüm bu zulmü, tüm bu yıkımı ve yok edişi kimlerin yaptığının da farkında değilsiniz...

*

Ne yapabiliriz ki?..

Nasıl anlatmalı o zaman?..

Nasıl?..

25 Ocak 2012 Çarşamba

Adaletsizlikler sizin suskunluğunuzdan,eylemsizliğinizden güç alır! - Ugur Mumcu

 
“Bir kişiye yapılan haksızlık,bütün topluma ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.Susmayı yaşam,biçimi haline getirirseniz,ülkedeki adaletsizlikler sizin suskunluğunuzdan,eylemsizliğinizden güç alır! Gözlerin varsa göreceksin,Kulakların varsa duyacaksın.Ellerin varsa uzatacaksın"( 20 Ocak 1975). UĞUR MUMCU

Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Uğur Mumcu'nun neden öldürüldüğünü düşünen, yazan yok!

 Erdal Sarızeybek Yazdı: BİR UĞUR MUMCU ANALİZİ, TARİHE NOT DÜŞMEK İÇİNDİR…



Bakıyoruz medyaya, görüyoruz ki Uğur Mumcu’nun yurtseverliği, Atatürkçülüğü, özgürlük ve bağımsızlık tarafı ön planda ve övgüler, hep övgülerle anılıyor… Ama neden öldürülmüş olduğu yolunda bir açıklama yok, üstelik kendini çok seven arkadaşları kaleminden de pek yok… Neden? Ne yani bu işin ardında İsrail yok mu? Peki ya ABD, BOP’tan söz edilmez mi hiç? Ya AB, Avrupa, Roma’nın çocukları, Bizans’ın torunları, onların hiç mi parmağı yok bu işte?