Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




1 Ocak 2012 Pazar

Tarihten Dersler

Tarihçi Enver Ziya Karal Hoca’nın deyişiyle “Osmanlı’nın dört paşası”ndan “Cumhuriyetin dört paşası”na geçiş pek zor olmamıştı. Bugün, tutuklu olarak yargılanan paşaların dramını, “demokrasinin bir zaferi veya bedeli” olarak yorumlayan gençler, ülkemiz askeri bir vesayetten sıyrılmaya çabalarken, sivil giysili bir “vasi” yaratmasının rahatlığı içinde mi görünmek istiyorlar?
Tarih ve ders ikilisiyle karşılaştığım her yerde duraksar, uygarlık tarihçisi Will ve Ariel Durantın Tarihten Derslerini* ve çeşitli özdeyişleri anımsarım. Tarih yapan ve yazanlar, seçimde anlaşmasalar bile, ders alınması önerisinde birleşirler. Kimisi ders alınmadığından yakınır: Ders alınsaydı tarih hiç yineler miydi?diye eleştirir. Kimi bilgeler, Gerçi tarih, yaparak, yaşayarak öğrenilir, ama yine de ders almayızderler. Çağdaş eğitimciler ise uyarırlar: Yaptığımız her şeyden bir şeyler öğreniriz de her öğrendiğimizi yapmayız.
Bilmek ve yapmak, ideal ile gerçek gibi, insanlık serüveninin yarattığı fakat ortasını bulamadığı ikilemlerdendir. En ünlüsü toplum hayatında görülen tek güçlübenolmak; herkese hükmetmek, sözünü dinletmek eğilimidir. İnsan türünün neliği bilinemeyen alacalı doğası mı, toplum baskısına tepki mi, kutsallığa özenmesi, aşağılık duygusu ya da üstünlük yanılsaması mı? Kendi kerametine inanmak, ölümsüzlük umudu, yoksa hesap vermek korkusu mu? Belki hepsi ya da hepsinden biraz! Kestirmek zor.
Eflatun, Devleti ele geçiren tiranlardan, Machiavelli her çareye başvuran Hükümdardan, Shakespeare Atinalı Timonlardan; tarih, Papanın oğlu fütursuz bir Kardinal Borgiadan, her yurttaşını ölüme gönderebilen Başbakan Richelieuden, Devlet Benim diyen XIV. Louisden söz eder. Hemen her ülkenin tarihinde despotlar, otokratlar, zorbalar görülmüştür. Sultanlarımız öyle güçlüymüş ki, ara sıra hatırlatırlarmış:Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah var!Asıl sorun belki de güç değil, devleti ayakta tutan adaletin korunmasıolabilir. İktidar yozlaştırır, şöhret sarhoş eder, varlık yoksuldan uzaklaşır. Demokrasi, yönetim erkini bölüp hizmet sürelerini sınırlayarak, gücün tek elde toplanmasını engellemeye çalışır. Seçimle gelen yöneticiler bile, yasamayı aşmak, yargıyı yönlendirmek, muhalefeti susturmak, devlete egemen olmak isterler.
Bunalımlar, devrimler ve savaşlarla geçen 19. yüzyılda dünya bir dizi diktatörün önlenemeyen yükselişine ve yıkılışına tanık oldu; Portekizli Salazardan Mussoliniye, Hitlere, Francoya, Maoya ve son günlerde hayat öyküsünü yeniden izlediğim Staline kadar.
‘Stalin Yoldaş’ın öyküsü
Macar Televizyon Kurumunun yaptığı belgesel, Gürcü asıllı bir Komünist Partisi üyesinin, devrim lideri Leninin erken ölümünden hemen sonra, tek rakibi olarak gördüğü Troçkiden kurtularak, Sovyetler Birliğinin kaderine ve geleceğine egemen oluşunun öyküsüdür. Devrimin sadık bir koruyucusu olan Stalin Yoldaş, yükselen yoldaşlarını önce seçip görevlendirir, sonra teker teker öldürtür, ardından da sıra birbirini vuran tetikçilere gelir. Korku İmparatorluğunda artık kimse güvende değildir. Toplama kampından, Sibiryadan korkanlar, sevgili eşi ve oğlu gibi intiharı seçerler. Tetikçi Beriayı devlet güvenliğinin başına getiren Yoldaş, Çar Petronun, Hazreti İsanın ve lider Leninin yerini alır; Rusyanın karşıdevrime aman vermeyen mutlak hâkimi olur.
Tarihi ve dramatik bunalım 1941de Alman saldırısında yaşanır. Savaşın ilk haftalarında, milyonluk ordularını, bütün zırhlı birliklerini ve binlerce uçağını kaybeden Yoldaş, Komutanlar neredesorusuna temizlenmiştiyanıtını alınca, yıkılmaz, sessizce çekilir. Günler sonra çalışma odasına girenler, sırtında bir masa örtüsüyle yerde oturan, sabit ve anlamsız gözlerle bakınan bir yoldaş bulunca yalvar yakar olurlar -mealen-:
Stalin Yoldaş, her şey durdu, savaş ve ülke yönetilmiyor.
Lütfen kalkın, devletin başına geçin, görev sizi bekliyor.
Tarih dersi
Sanımca, devrimi yöneten, savaşı kazanan, Sovyetler Birliğini bir dünya devi yapan; fakat birliğin kendiliğinden dağılmasını önleyemeyen zalim diktatörün hayat öyküsünden alınacaktarih dersiburadadır. Kurduğu imparatorluğu yönetecek çapta, yürekte kimse kalmamıştır. Devrim için milyonları feda ederek birliğin 30 yılına egemen olmuş, ancak yarattığı düzeni kendinden sonra 30 yıl daha yaşatacak bir kadro ve kurum bırakmamıştır. Öykü, farklı bağlamlarda yorumlansa bile tarihi gerçekler değişmez. İspanya, İtalya, Türkiye, Küba gibi devrim yaşamış ülkeler iyi kötü bir demokrasiye geçiyorlar. Oysa Sovyetler Birliğinden federal bir cumhuriyete geçişin mimarı Gorbaçov, Stalinden 60 yıl sonra, güvenlik yıldızı Putinden istifa etmesini bekliyor. Eder mi bilinemez; görünen o ki toplumlar güçlü liderlerden sonra güçlü adaylar arıyor. DeliPetrodan, zalim Staline, rakipsiz bir KGBli Putine geçiş belki kaçınılmazdı. Rusyada, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir cumhuriyete geçiş biraz daha zaman alacakmış gibi görünüyor. (Cerrahoğlu, Cumhuriyet, 27 Aralık)
Tarihçi Enver Ziya Karal Hocanın deyişiyle Osmanlının dört paşasından Cumhuriyetin dört paşasına geçiş pek zor olmamıştı. Bugün, tutuklu olarak yargılanan paşaların dramını, demokrasinin bir zaferi veya bedeliolarak yorumlayan gençler, ülkemiz askeri bir vesayetten sıyrılmaya çabalarken, sivil giysili bir vasiyaratmasının rahatlığı içinde mi görünmek istiyorlar?
* İki çevirisi var. İlki Güvençin, ikincisi çeviriyi eleştiren Muallimoğlunun.

Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder