Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




25 Ocak 2012 Çarşamba

Vurulan, parçalanan Mumcu’lar, Aksoy’lar, Kışlalı’lar, Üçok’lar biziz; yine haklı sensin HOCA!

 Senin de iki elin, iki ayağın var mı? Var…
O halde nedir seni benden ayırıp, kahpe yapan?
Her satırını titreyerek okuduğum “Kutsal İsyan”ın yazarı Hasan İzzettin Dinamo, bir şiirinde,
“İnsanın kahpesi,
Ne arslana, ne kaplana benzer.
İnsanoğlunun kahpesi,


İlk bakışta sana bana benzer!”
diyordu…
Düşündüm, herkese benziyorsun, evet…
Senin de bir başın, iki gözün, bir ağzın, iki kulağın var mı? Var…
O halde nedir seni benden ayırıp kahpe yapan, nedir?
Paşa, açık konuşayım:
Ben gemiyi insana, insanı da gemiye benzetirim. İkisinde de bir “baş”, bir “kıç” ve bir “gövde” vardır.
Ben, kaç zamandır uykusuzum, vatanımın derdindeyim, düşündüm gece gece:
İnsanların kimi emperyalizme ülke taşıyan bir gemidir, kimi ülkesine “anti-emperyalizm”i taşıyan bir gemidir…
Birincisi sensin paşa… İkinci olarak da, Bandırma’dan söz ederim, bilirsin. Evet paşa, sen bunu benden daha iyi bilirsin… İçimizdeki vatan aşkına o kanlı Amerikan ekmeğini bandırma paşa! Sakın ola, yapmaya kalkma bunu!
Ben, düşündüm yine gece gece:
Kimi bir olaya gemi gibi “baş”tan bakar ve ileriyi görür; kimi “kıç”tan bakar ve geriyi görür. Gericiler, “kıç”ından bakanlardır paşa, beni sev ya da sevme, umurumda değil…
Bu gemilerin gövdesizi, omurgasızı vardır; ki biz ona “oynak” deriz…
Bu gemilerin başı ayrı kıçı ayrı oynayanı vardır; ki biz ona “liboş” deriz…
Bu gemilerin başı kıçının yerine geçmiş olanı vardır; ki biz ona “dönek” deriz, sen ne dersen de paşa…
İti uğursuzu doluşunca güverteye, biz ona “düşman meclisi” deriz, vatanseverler doluştuysa “dost meclisi”…
Bu dost meclisimizin kaptanı Mustafa Kemal’dir, düşman meclisininki de sensin paşa…
Paşa, sözüm özdür, kısadır; Şarlatanlar Ordusu’nun başındasın sen, o yüzden de sözüm sanadır.
Senin ordunda devrimci Mustafa Kemal’i bitirmek için talim yapan, Kemalistleri öldürmek için pusuya yatan, vatanı bir çift kadın memesine satan, botunun bağcığıyla olduğu kadar bir de donunun lastiğiyle ABD’ye bağlanan, süngüsünü Nutuk’a saplayan, Türk bayrağını yakmak için matarasında benzin saklayan, Cumhuriyet devrimlerine yürekten inananları zindanlarda palaskasıyla falakaya yatıran ve Apo’nun taktığı apoletlerle bugünlerde caka satan gemilerin var…
Sen bu gemilere “gemicik” dersen eğer, yazık edersin paşa, küçük görme kendi marifetini… Hem ne diyordu Akif? “İncitme yazıktır atanı”… Ben de senin için yeniden yazıyorum bu dizeleri:
“Sen Damat Ferit oğlusun, incitme yazıktır atanı
Düşün, geminin içindeki binlerce vatan satanı!”
Paşa, aç o Türk’e sağır kulaklarını ve dinle beni şimdi:
Eğer senin o gemilerinden biri, 19 Mayıs’ı bayram değil de, dekolteli öğrenciler gösterisi olarak görebiliyorsa bugün, olaya “kıç”ından bakandır o… Ve NATO sularında yüzmektedir, senin gibi…
Eğer senin o gemilerinden biri, Atatürk, ölmüş gitmiş bir komutandır! diyebiliyorsa, olaya “kıç”ından baktığındandır. Yoksa “baş”ından baksaydı eğer, “ölmüş gitmiş” de olsa, O’nun askerleri olan bizlerin hâlâ yaşadığını görürdü… Hem ölüm, yalnızca bedeniyle gelip bedeniyle gidenedir, Atatürk için değildir. Anladık ki, bu gemi de -ne tesadüftür- sözde Kürdistan’ın göllerinde yüzmektedir…
Eğer senin o gemilerinden biri, “Ben Atatürkçülüğü hakaret sayarım!” diyebildiyse, ben onun neresinden konuştuğuna bile bakmam; “baş”ı Pensilvanya’ya dönük olduğundan, Türkiye’den bakınca bir tek “kıç”ı görünür çünkü… Hiç şaşırmadım, ABD sularında yüzmektedir o da, senin gibi…
Sen bu şarlatan gemi filosunda paşasın; bu yüzden de sen, Türk’ün Kuvayı Milliye ile korlaşmış kalbine sokulmuş bir maşasın!
Hasan İzzettin Dinamo, şiirine devam ediyordu:
“İnsanoğlunun kahpesi,
Arslandan, kaplandan yırtıcı.
İnsanoğlunun kahpesi,
Her yanda haklı, her işte haklı,
Hem de gürültücü, patırtıcı.”
Gece demiyorum, gündüz demiyorum, düşünüyorum paşa:
Bir insan nasıl senin kadar kahpeleşebilir?
Vurulan, parçalanan Mumcu’lar, Aksoy’lar, Kışlalı’lar, Üçok’lar biziz; bizi vurup parçaladığı halde her yanda haklı, her işte haklı olan sensin…
Emperyalizmin gürültüsünü de, patırtısını da 1923’te bitiren biziz; emperyalizm ordusuna kendi ordusunu armağan eden gürültücü, patırtıcı sensin…
Sanatçı olan benim paşa; ama aklım almıyor, kahpeliğin sanatını gemilerinin duvarlarına nasıl nakış nakış işledin böyle? Sahnede olan benim paşa; ama zekam yetmiyor, kahpeliğe kuliste nasıl bir makyaj yaptırdın da, sahneye çıkma cüreti gösterebildin böyle?
Dinamo, şiirini bak nasıl bitiriyordu:
“Sabrımızı yer kıtır kıtır
çerez yerine.
Cellattan bile daha kaygusuzdur
Namuslu insanın üzüntülerine…”
Sen sabrımızı çerez yerine kıtır kıtır yiyensin. Yoksa şiirde anlatılan “insanın kahpesi” sen misin paşa?

Cellattan bile daha kaygusuzsun, namuslu insanın üzüntülerine…
Öyle olmasa, Vardiya Bizde’nin namuslu kadınlarının üzüntülerine bir cellat gibi kıymazdın… Öyle olmasa, bu ülkenin namusunu yüreğinde taşıyan gençlerinden Nazlıcan’ın baba özlemine, Tuncay Özkan’la kıymazdın… Öyle olmasa, zindana attığın vatanseverlerin canına kıymazdın paşa!

Halide Edip, Vurun Kahpeye! diyordu hani…
Anımsatayım sana:
Oradaki Aliye Öğretmen, öğretmenlik yaptığı köyün ağasına diklenmişti, onuruyla. Köylülere, “Toprağınız toprağım, eviniz evimdir. Burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım. Vallahi ve billahi!” diye yemin etmişti…
Sonrasında o köylüleri ve yurdunun binlerce köyünü satmamak için canını verirken Aliye Öğretmen, ona “kahpe” diyen, onu “Vurun kahpeye!” diye diye linç ettiren kimdi paşa?
Hacı Fettah!
Yani Kurtuluş Savaşı’mızda emperyalizm ile işbirliği yapan yobaz…
Yoksa o günkü Hacı Fettah, bugünkü Hoca Fethullah mıdır paşa, ne dersin?
Peki ne dersin, Aliye Öğretmen’in ettiği yemini ben de etsem?
“Ey büyük Türk ulusu! Toprağın toprağımdır, evin evim… Burası için, bu diyarın çocukları için bir baba, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım. Vallahi ve billahi!”
Yoksa beni senden korkar mı sanırsın?
Hani her insan bir gemiye benzerdi ya; senden korktuğumu düşünürsen, işte o zaman ben de sana “kıç”ımla gülerim!
Ki bu Utku’ya dostları soruyorlar, “Hiç korkmuyor musun? Seni de dinliyorsa o paşa, seni de alıp götürürlerse, ya o zaman ne olacak?diye…
Paşa, düşünüyorum elbette; ama korkmuyorum!
Beni dinlet… Bak, özellikle söylüyorum, beni dinletmiyorsan da, bundan sonra dinlet…
Ben, bu ülkenin Kemalist aydınlarıyla sık sık konuşurum telefonda.
Beni dinletirsen, dinlemeyi yapan şaklabanların, birinin dizinin dibine çöküp icazet almadan, eğilip bükülmeden ve bir şey dilenmeden, bir büyüğüyle nasıl nezaket ve saygı içinde konuşulurmuş, onu görür.
Beni alıp götürmeye kalkarsan, kolumdan tutan Kuvayı İnzibatiye erlerin, cesur bir Kuvayı Milliye yiğidi görür…
Beni zindana atarsan, gardiyanların Mustafa Kemal aşkımın senin çelik parmaklıklarını nasıl günden güne erittiğini görür…
Beni vurursan, tetikçilerin, yere düştüğü anda bile son nefesiyle bu vatan toprağını öpen bir zırdeli görür…
Beni otopsiye alırsan, doktorların, göğüs kafesimin içinde tam bağımsız atan bir yürek görür…
O anda yüreğimin içine sen vur neşteri paşa, o doktorlara bırakma sakın… Bırakmazsan eğer, sendeki o bir çift göz, bu Utku’nun yüreğinde kalpaklı bir devrimci görür.
Adını sorma paşa, bilirsin O’nun kim olduğunu sen!
Ve sen yine iyi bilirsin ki; O’nun yoluna baş koyanlar, O’nun yoluna taş koyanları ezip geçecektir er ya da geç, ama mutlaka!
Hadi şimdi paşa paşa…

UTKU ERİŞİK
İLK KURŞUN


Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder