Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




5 Kasım 2010 Cuma

Bir sa­nat­çı, sö­mü­rü­den ya­na mı yok­sa kar­şı­sın­da mı yer al­ma­lıdır ?

www.yasamoyunu.net ‘in İnternet kaynaklarından derlemesidir.
yasamoyunu

SANAT, SİNEMA, SİYASET SÖYLEŞİLERİ (KAYSERİ CEZAEVİ)
MEKTUPLAR




KAYSERİ KONUŞMALARI —I
Soru: TV’de rek­lam fi­lm­le­ri­ne çı­kan ün­lü oyun­cu­lar var, bu ko­nu­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?
Yılmaz Güney : Bu so­ru­nu par­ça­la­rı­na ayı­ra­lım, her par­ça­sı­nı ay­rı ay­rı in­ce­le­ye­lim ve ara­la­rın­da­ki bağ­la­rı ku­ra­lım. Bir, TV. İki, rek­lam film­le­ri. Üç, rek­lam film­le­rin­de ça­lı­şan ün­lü ve ün­süz oyun­cu­lar. Dört, ben ne dü­şü­nü­yo­rum?
Ül­ke­miz, ya­rı-sö­mür­ge ti­pi ka­pi­ta­list üre­tim iliş­ki­le­ri­nin ege­men ol­du­ğu, bağ­rın­da fe­odal ka­lın­tı­la­rı ta­şı­yan bir ya­rı sö­mür­ge­dir. Her şe­yin ol­du­ğu gi­bi, TV’nin de iki­li ta­bi­atı var­dır. Esas ola­rak TV bu ya­pı­nın ya­ni ya­rı sö­mür­ge ya­pı­nın hiz­me­tin­de, bu ya­pı­nın ko­run­ma­sın­da çı­kar­la­rı olan sı­nıf­la­rın hiz­me­tin­de, ide­olo­jik, kül­tü­rel ve si­ya­sal alan­da on­la­rın çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da iş­le­yen çok bü­yük et­kin­li­ği olan bir araç­tır. TV ve ben­ze­ri ku­rum­lar, han­gi sı­nıf­la­rın elin­dey­se, on­la­rın si­ya­set­le­ri doğ­rul­tu­sun­da iş­ler. Bu­gün ül­ke­miz­de TV, em­per­ya­list-fa­şist-ge­ri­ci kül­tü­rün, ide­olo­ji ve si­ya­se­tin ya­yıl­ma­sı­na, kit­le­le­rin et­kin bi­çim­de uyu­tul­ma­sı­na, ya­nıl­tıl­ma­sı­na hiz­met et­mek­te­dir. Bu­gün için esas yö­nü, top­lum­sal çe­liş­ki­le­rin yan­sı­ma­sı­nı bel­li oran­lar­da içer­me­si so­nu­cu, ora­da ça­lı­şan un­sur­la­rın bir kıs­mı­nı, TV’nin esas yö­nün­den ay­rı ola­rak, bu yö­ne kar­şı ni­te­li­ğiy­le ele al­mak ge­re­kir. Ya­ni TV’nin esas yö­nü­ne kar­şın, ora­da mü­ca­de­le ve­ren de­mok­rat, yurt­se­ver un­sur­lar, ola­nak­la­rı nis­be­tin­de olum­lu şey­ler yap­ma­ya ça­lış­mak­ta­dır­lar ve za­man za­man ba­şa­rı­lı da ol­mak­ta­dır­lar. TV’de gö­rü­len olum­lu kı­pır­tı­lar bu ar­ka­daş­la­rın ça­ba­la­rıy­la ka­za­nıl­mış şey­ler­dir. On­la­rın ça­ba­la­rı ve di­re­niş­le­ri, yurt­se­ver de­mok­rat un­sur­la­rın mü­ca­de­le­si et­kin­leş­tik­çe, da­ha da olum­lu nok­ta­la­ra ula­şa­cak­tır.
TV’nin esas yö­nü, ya­ni esas ni­te­li­ği ge­ri­ci ol­du­ğu­na gö­re, ile­ri­ci ve de­mok­rat un­sur­la­rın böy­le ge­ri­ci bir ku­rum­da ça­lış­ma­la­rı doğ­ru mu­dur?
Doğ­ru­dur… TV ge­ri­ci ni­te­lik­te­dir di­ye ay­rıl­mak ve böy­le­si­ne et­kin­li­ği olan bir ku­ru­mu ge­ri­ci­le­rin ege­men­li­ği­ne bı­rak­mak yan­lış olur. İle­ri­ci ve de­mok­rat un­sur­la­rın, en dar ola­nak­la­rı bi­le de­ğer­len­dir­me­le­ri için ora­da ka­lıp mü­ca­de­le et­me­le­ri ve ola­nak­la­rı ge­liş­tir­me­ye ça­lış­ma­la­rı ge­re­kir. Olum­lu ne ya­pı­lır­sa kâr­dır. Ge­ri­ci­le­rin bu­ra­da­ki et­kin­li­ği ge­çi­ci­dir, çün­kü on­la­rın ik­ti­da­rı ge­çi­ci­dir. TV iz­le­yi­ci­le­ri, en kü­çük ile­ri­ci ve de­mok­rat kı­pır­tı­yı, ora­da ça­lı­şan ile­ri­ci ve de­mok­rat un­sur­la­rın ger­çek­leş­tir­dik­le­ri­ni se­zi­yor­lar ve TV’nin için­de sür­dü­rü­len mü­ca­de­le­nin yan­sı­ma­sı ol­du­ğu­nu bi­li­yor­lar. Sağ­cı ve ge­ri­ci ga­ze­te­le­rin za­man za­man TV’ye yö­nelt­tik­le­ri sal­dı­rı­la­rın esas ama­cı, ora­da­ki ile­ri ar­ka­daş­la­rı yıp­rat­mak ve ola­nak­la­rı­nı da­ralt­mak ve hat­ta tas­fi­ye edil­me­le­ri­ni sağ­la­mak­tır. İle­ri­ci ar­ka­daş­lar, bü­tün ge­ri­ci sal­dı­rı­la­rı gö­ğüs­le­me­li ve bu tip ça­lış­ma­la­rı­nı sür­dür­me­li­dir­ler. Sür­dü­rü­yor­lar da. Bu çok iyi­dir.

İs­ter­se­niz ko­nu­yu da­ğıt­ma­dan asıl so­ru­nu­mu­za dö­ne­lim. Bi­rin­ci­si TV’nin ni­te­li­ği idi. İkin­ci­si de rek­lam fi­lim­le­ri di­yor­duk…
Evet, ikin­ci­si rek­lam fi­lm­le­ri…
Rek­lam, ka­pi­ta­list top­lu­mun en ka­rak­te­ris­tik özel­lik­le­rin­den bi­ri­dir. Rek­lam, ka­pi­ta­liz­min az­gın sö­mü­rü­sü­nün yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı­nın, ko­lay­laş­tı­rıl­ma­sı­nın bir ara­cı­dır. Rek­lam fi­lim­le­ri­ni bu­na bağ­lı ola­rak de­ğer­len­dir­mek ge­re­kir. Bil­gi, ye­te­nek, gü­zel­lik, ün, tü­ke­ti­ci kit­le­le­ri yön­len­dir­me­de, on­la­rı as­ke­ri­leş­tir­me­de ve ko­şul­lan­dır­ma­da et­kin bir rol oy­nar.
Ka­pi­ta­list, ma­lı­nı kit­le­le­re du­yu­ra­cak her araç­tan ya­rar­la­nır, tü­ke­ti­mi yo­ğun­laş­tır­mak için her ola­na­ğı se­fer­ber eder. Hal­kın de­ğer öl­çü­le­ri­ni, hal­kın sem­pa­ti­le­ri­ni soy­gu­nun bir ara­cı ola­rak kul­la­nır. Bir ma­lın iyi­li­ği, kö­tü­lü­ğü ar­tık rek­la­mın dü­ze­yiy­le öl­çü­lü­yor. De­ğer yar­gı­la­rı de­ği­şi­yor. Mar­ka­sı du­yul­ma­dık bir mal, rek­la­mı bol­ca ya­pıl­ma­mış, adı iyi­ce du­yul­ma­mış bir mal de­ğer­siz gö­rü­lü­yor. Ör­ne­ğin, rek­la­mı yay­gın bi­çim­de ya­pıl­ma­mış, ge­niş kit­le­ler­ce bi­lin­me­yen bir sa­at, ger­çek­te iyi de ol­sa, iyi sa­at sa­yıl­mı­yor. Her şe­yin ün­lü­sü ara­nı­yor.
TV rek­lam film­le­rin­de oy­na­yan oyun­cu­la­ra ge­lin­ce, bun­la­rın ço­ğu rek­lam emek­çi­le­ri­dir­ler. Ge­çim­le­ri­ni bu yol­la sağ­la­mak­ta­dırlar. Bir­kaç ki­şi­nin dı­şın­da, on­lar da yo­ğun bir sö­mü­rü­nün al­tın­da­dır­lar. Bun­la­rın bü­yük bir kıs­mı, emek­le­ri­nin kar­şı­lı­ğı­nı tam ala­maz­ken, siv­ri­len bir ke­si­mi ya da si­ne­ma-ti­yat­ro-spor-man­ken­lik vb. ça­lış­ma­la­rıy­la üne ka­vuş­muş bir ke­si­mi, ken­di ge­le­cek­le­ri­ni ka­pi­ta­list top­lu­mun var­lı­ğı­na bağ­la­yan bir ke­si­mi; yü­rek hop­la­tan gü­zel­lik­te kız­lar, ya­kı­şık­lı, alım­lı er­kek­ler, ün­lü ve ye­te­nek­li sa­nat­çı­lar, gü­zel­lik­le­ri­ni, ye­te­nek­le­ri­ni, ün­le­ri­ni ve top­lum­sal iliş­ki­le­ri­ni ka­pi­ta­list çe­te­le­rin em­ri­ne ve­re­cek­ler­dir. Ka­pi­ta­list top­lum­da her şey alı­nır, sa­tı­lır. Şe­ref, ah­lak, na­mus, ün, her şey. Ge­çer­li tek de­ğer öl­çü­sü pa­ra­dır. Ün­lü olan, ünü­nü şu ya da bu bi­çim­de pa­ra­ya çe­vir­mek is­te­ye­cek­tir. Ka­pi­ta­list top­lum­da ola­ğan ve do­ğal­dır bu. Ka­dı­nın ve er­ke­ğin, cins­le­ri­ne ve cins­le­ri­nin avan­taj­la­rı­na gö­re ün­le­ri­ni de­ğer­len­dir­me yol­la­rı var­dır. Üs­te­lik çeş­me akar­ken ko­va­sı­nı dol­dur­ma­yan “ena­yi”dir.
Şu ya da bu dal­da­ki­ler için de­ğil, ge­nel an­la­mıy­la, bir sa­nat­çı için so­run, sö­mü­rü­den ya­na mı, yok­sa kar­şı­sın­da mı yer al­ma­sı so­ru­nu­dur. So­run, sö­mü­rü çar­kı­nın süs­lü bir vi­da­sı mı, yok­sa sö­mü­rü çar­kı­nı kır­ma­nın yağ­lı, ge­re­kir­se kan­lı bir vi­da­sı mı ol­mak­tır. Ken­di var­lı­ğı­nı ve ra­ha­tı­nı, sö­mü­rü çar­kı­nın iş­le­me­sin­de gö­ren­ler, el­bet­te ki bu dü­ze­nin tür­kü­sü­nü söy­le­ye­cek­ler, ün­le­ri­ni, ye­te­nek­le­ri­ni ve gü­zel­lik­le­ri­ni, top­lum­sal iliş­ki­le­ri­ni ka­pi­ta­list­le­rin em­rin­de, ken­di­le­ri­ne çe­şit­li ne­den­ler­le ya­kın­lık du­yan, sı­nıf bi­lin­ci­ne he­nüz er­me­miş halk kit­le­le­ri­ni al­dat­mak için bir et­ki ara­cı ola­rak kul­la­na­cak­lar­dır. Bu­ra­da ta­yin edi­ci olan, sa­nat­çı­nın ni­te­li­ği­dir.
Bir sa­nat­çı­nın ni­te­li­ği­ni be­lir­le­yen öl­çü siz­ce ne­dir?
Ge­nel an­la­mıy­la sa­nat­çı­nın ni­te­li­ği­ni be­lir­ler­ken, top­lum­sal pra­ti­ği­nin, ya­ni si­ya­sal ve kül­tü­rel ça­lış­ma­la­rı­nın, top­lum­sal tu­tum ve iliş­ki­le­ri­nin ve eser­le­ri­nin han­gi sı­nıf­la­rın hiz­me­tin­de ol­du­ğu­na bak­ma­lı­yız. İş­çi sı­nı­fı­nın, yok­sul köy­lü­lü­ğün so­run­la­rı­na, top­lum­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­si doğ­rul­tu­sun­da hiz­met edi­yor­sa, emek­çi kit­le­le­rin ey­lem­le­riy­le ya­kın­dan il­gi­le­ni­yor­sa, bu ey­lem­le­re mad­di ve ma­ne­vi des­tek olu­yor­sa, on­la­rın dev­rim­ci sı­nıf bi­lin­ci­ni yük­sel­ti­yor­sa, dev­rim­ci ruh ve ka­rar­lı­lı­ğı­nı ka­bar­tı­yor­sa, on­la­ra bü­tün dün­ya emek­çi­le­ri­nin kar­deş­lik duy­gu­la­rı­nı gö­tü­rü­yor­sa, bi­lim­sel sos­ya­liz­min ide­olo­ji­si ve te­ori­si­ni ken­di­si­ne kıla­vuz edi­yor­sa, bu sa­nat­çı pro­le­ter dev­rim­ci bir sa­nat­çı­dır. ek­sik­le­ri, za­af­la­rı, yet­mez­lik­le­ri ol­sa bi­le hal­kın sa­nat­çı­sı­dır.
Gü­zel­lik­le­ri, bil­gi­le­ri, ye­te­nek­le­ri sa­nat­la­rı ve eser­le­riy­le ve en önem­li­si top­lum­sal iliş­ki­le­ri ile bü­yük bur­ju­va­zi, bü­yük top­rak ağa­la­rı ve bü­yük top­rak ka­pi­ta­list­le­ri­ne, soy­gun­cu ve vur­gun­cu­la­rın her tür­den sı­nıf çı­kar­la­rı­na, giz­li ya da açık, do­lay­lı ya da do­lay­sız top­lum­sal da­ya­nak­lar oluş­tu­ra­rak hiz­met edi­yor­lar­sa; kit­le­le­rin sı­nıf mü­ca­de­le­si­ne yö­nel­me­le­ri­ni en­gel­le­yen, ha­fif­le­ten, on­la­rı söz, ya­zı, mü­zik, de­meç, şak­la­ban­lık, gös­te­ri, top­lan­tı vb. ça­lış­ma­la­rıy­la, sı­nıf çı­kar­la­rı­nı sa­vun­ma­ya de­ğil de kö­le­lik uz­laş­ma­la­rı­na ça­ğı­rı­yor­sa ya da uz­laş­ma­la­rı­nı ko­lay­laş­tı­rı­yor­sa, sa­nat ça­lış­ma­la­rı­nı ve ün­lü ol­ma­nın avan­taj­la­rı­nı sö­mü­rü­nün ni­te­li­ği­ni göz­ler­den sak­la­ma­ya ya­ra­ya­ca­k bi­çim­de su­nu­yor­lar­sa, bu sa­nat­çı­lar öz iti­ba­riy­le kar­şı dev­rim yan­lı­sı­dır­lar, özün­de halk düş­ma­nı­dır­lar. Bun­lar ken­di ara­la­rın­da da, ge­ri­ci, fa­şist, tu­tu­cu gi­bi sı­nıf­la­ma­la­ra ay­rı­la­bi­lir­ler. Fa­kat dev­ri­me kar­şı bir­le­şir­ler.
De­mok­rat, yurt­se­ver sa­nat­çı­la­rın ya­nı sı­ra bir de kar­şı dev­rim­le dev­rim ara­sın­da bo­ca­la­yan sa­nat­çı­lar var­dır. Bi­linç yet­mez­lik­le­rin­den ötü­rü, ne yap­tık­la­rı­nı, yap­tık­la­rı­nın ki­me hiz­met et­ti­ği­ni bil­me­yen sa­nat­çı­lar var­dır.
Ül­ke­de ne ka­dar sı­nıf ve ta­ba­ka var­sa, o den­li de­ği­şik si­ya­set ve ide­olo­ji­le­re sa­hip sa­nat­çı­lar da ola­cak­tır. Bun­la­rın ren­gi, da­ha çok top­lum­sal iliş­ki­le­ri, si­ya­sal iliş­ki­le­riy­le açı­ğa çık­mak­ta­dır. Ör­ne­ğin bir­ta­kım si­ne­ma oyun­cu­la­rı­nı, yap­tık­la­rı iş­le pek açık ola­rak kav­ra­ya­ma­yız.
Ta­ri­hi ola­rak, dün­ya ça­pın­da ge­li­şen top­lum­sal ve si­ya­sal ha­re­ket­ler, ka­pi­ta­liz­min güç­le­riy­le sos­ya­liz­min güç­le­ri­ni ha­ya­tın her ala­nın­da kar­şı kar­şı­ya ge­tir­mek­te­dir. Ül­ke­miz­de de böy­le­dir. Top­lum­sal saf­laş­ma­la­rın, ya­ni sı­nıf saf­laş­ma­la­rı­nın net­leş­me­ye doğ­ru git­ti­ği gü­nü­müz­de, saf­la­rı­nı be­lir­le­me­miş sa­nat­çı­la­rın da yer­le­ri­ni be­lir­le­me­le­ri ge­re­kir.
Kim­den ya­na ola­cak­lar­dır?
En azın­dan, kı­sıt­lı da ol­sa, ge­ri­ci­leş­miş de ol­sa, bur­ju­va de­mok­ra­si­si ile fa­şizm ara­sın­da bir ter­cih yap­ma­lı­dır­lar.
Bil­gi, bi­linç, top­lum­sal pra­tik ve iliş­ki­le­ri ge­liş­tik­çe, da­ha üst dü­zey­de­ki­ler için so­run şu­dur: Ken­di­le­ri­ni üne, pa­ra­ya ka­vuş­tu­ran emek­çi kit­le­le­rin ya­nı mı? Yok­sa hal­kın sır­tın­dan ge­çi­nen bur­ju­va­zi­nin, top­rak ağa­la­rı­nın ya­nı mı? Emek­çi kit­le­le­rin sa­fı­na ge­çen sa­nat­çı için ye­ni so­ru şu­dur: Re­viz­yo­nist, re­for­mist bir ide­olo­ji ve si­ya­set mi? Her tür­den opor­tü­nizm mi? Yok­sa Mark­sizm-Le­ni­nizm mi? Ka­ba­ca so­run bu­dur.
Pro­le­ter dev­rim­ci sa­nat­çı ola­bil­mek için, sa­de­ce iş­çi sı­nı­fı ve yok­sul köy­lü­lü­ğün, emek­çi kit­le­le­rin so­run­la­rı­na eğil­mek, on­la­rın ya­şa­mı­nı ko­nu edin­mek ye­ter­li midir?
De­ğil­dir… top­rak ağa­la­rı­nın, bü­yük bur­ju­va­zi­nin ya­şa­mı da ko­nu edi­le­bi­lir. Önem­li olan so­ru­na bi­çim­sel de­ğil, sı­nıf açı­sın­dan ba­ka­bil­mek­tir. İş­çi­yi, köy­lü­yü, dar ge­lir­li emek­çi kit­le­le­rin ya­şa­mı­nı ko­nu edi­nen, fa­kat bu ko­nu­la­ra yak­la­şım bi­çim­le­ri re­viz­yo­nist, re­for­mist, kü­çük bur­ju­va­ca olan­lar, fa­şist ve ge­ri­ci olan­lar var­dır. Pro­le­ter dev­rim­ci sa­nat­çı­yı di­ğer sı­nıf sa­nat­çı­la­rın­dan, di­ğer si­ya­set­ler­den ayı­ran, sı­nıf yak­la­şı­mı­nın ni­te­li­ği­dir. Sı­nıf­sal ba­kış açı­sı­dır.
Sı­nıf açı­sın­dan bak­mak ne de­mek­tir?
Her top­lum­sal olay, şu ya da bu sı­nı­fın çı­kar­la­rı­na hiz­met eden bir ürün, bir olay di­zi­si ya­ra­tır. Sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni içer­me­yen tek bir top­lum­sal olay müm­kün de­ğil­dir. Her olay bir çe­liş­me­nin ürü­nü­dür. Her top­lum­sal olay da top­lum­sal çe­liş­me­le­rin, ya­ni sı­nıf çe­liş­me­le­ri­nin ürü­nü­dür. Ve bu çe­liş­me­le­rin so­nu­cu mey­da­na ge­len olay, şu ya da bu sı­nı­fın güç­len­me­si­ne ya da za­yıf­la­ma­sı­na yol açar. Bi­zim için, ya­ni pro­le­ter dev­rim­ci­ler için olay­la­ra sı­nıf açı­sın­dan bak­mak, olay­la­ra dev­rim­ci si­ya­si bir göz­le, ya­ni iş­çi sı­nı­fı­nın, yok­sul köy­lü­lü­ğün, emek­çi hal­kın ve pro­le­ter sos­ya­liz­mi­nin çı­kar­la­rı­nı, ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı plan­da te­mel ala­rak bak­mak, her ola­yın han­gi sı­nıf­la­ra ya­rar­lı, han­gi sı­nıf­la­ra za­rar­lı ol­du­ğu­nu kav­ra­mak, her ola­yın han­gi sı­nıf­la­ra ya­rar­lı, han­gi sı­nıf­la­ra za­rar­lı ol­du­ğu­nu kav­ra­mak, olay­la­rın sı­nıf­sal özü­nü kav­ra­mak de­mek­tir. Bu ger­çe­ğin kav­ran­ma­sı, re­viz­yo­nist­le­rin, re­form­sit­le­rin, ağız­la­rın­dan “halk… Mark­sizm-Le­ni­nizm” sö­zü­nü dü­şür­me­yen her tip­ten opor­tü­nist­le­rin, hal­kın sah­te dost­la­rı­nın sı­nıf özü­nü an­la­ma­mı­zı ko­lay­laş­tı­rır. Ör­ne­ğin şu sı­ra­lar­da ken­di­le­ri­ne dev­rim­ci di­yen ba­zı un­sur­la­rın, kit­le­ler­den ko­puk ola­rak sür­dür­dük­le­ri bom­ba­lı di­na­mit­li, si­lah­lı ey­lem­le­ri olu­yor. Ha­yat pa­ha­lı­lı­ğı­nın yük­sel­di­ği, eko­no­mik bu­na­lı­mın ala­bil­di­ği­ne de­rin­leş­ti­ği, ege­men sı­nıf­lar ara­sın­da­ki çe­liş­me­le­rin iyi­ce kes­kin­leş­ti­ği şu gün­ler­de, hal­kın si­ya­si ik­ti­da­rı elin­de bu­lun­du­ran fa­şist-ge­ri­ci güç­le­re duy­du­ğu tep­ki­le­rin yo­ğun­laş­tı­ğı şu gün­ler­de hal­kın ken­di­li­ğin­den tep­ki­si­ni ör­güt­le­mek, si­ya­si­leş­tir­mek, de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi­nin ge­rek­le­ri doğ­rul­tu­sun­da yön­len­dir­mek ge­re­kir­ken, bi­rey­sel te­rör ey­lem­le­riy­le kim­le­re hiz­met edi­yor­lar? Hal­kın dik­ka­ti ve tep­ki­si, soy­gun ve sö­mü­rü­nün ana kay­nak­la­rı­na yö­nel­ti­le­cek­ken, In­ter­con­ti­nen­tal Ote­li’nin cam­la­rı­na yö­nel­ti­li­yor. Ar­ka­daş fil­min­de oto­mo­bil las­tik­le­ri­ni pat­la­tan, cam­la­rı­nı kı­ran ve böy­le­ce bir tat­min duy­gu­su edi­nen genç­ten far­kı yok bun­la­rın. Ege­men güç­le­re, ha­va­da arar­ken ta­va­da bul­duk­la­rı fa­şist bas­kı ve ted­bir­ler için mad­di da­ya­nak ola­nak­la­rı ve­ri­li­yor. Bir di­na­mi­ti bu in­san­lar pat­la­tı­yor­sa, be­şi­ni de po­lis pat­la­tı­yor. Pro­le­ter dev­rim­ci­le­ri, emek­çi kit­le­le­ri, on­la­rı acil ve so­mut ta­lep­le­ri doğ­rul­tu­sun­da ör­güt­le­ye­rek, on­la­rın gün­lük ha­yat mü­ca­de­le­si­ne si­ya­si ön­der­lik ede­rek, ör­güt­lü, di­sip­lin­li bir kit­le gü­cü oluş­tu­ra­rak, si­ya­si sı­nıf bi­lin­ci­nin oluş­tu­rul­ma­sı­na ya­ra­ya­cak kit­le ey­lem­le­ri­ni ger­çek­leş­ti­re­rek gö­rev­le­ri­ni ye­ri­ne ge­ti­re­bi­lir­ler. Olay­la­ra sı­nıf açı­sın­dan yak­la­şır­sak, bu tip ey­lem­le­rin kim­le­re hiz­met et­ti­ği­ni da­ha iyi gö­rü­rüz.
Bir nok­ta­yı ay­dın­lı­ğa ka­vuş­tu­ra­lım. “Ken­di­le­ri­ne dev­rim­ci di­yen ba­zı un­sur­la­rın…” de­di­niz. Bu söz­den, bu ar­ka­daş­la­rı dev­rim­ci ka­bul et­me­me gi­bi bir an­lam çı­kar­tı­la­bi­lir mi?
Ha­yır… bu ar­ka­daş­lar da dev­rim­ci­dir. Fa­kat pro­le­ter dev­rim­ci­ler de­ğil, kü­çük bur­ju­va dev­rim­ci­le­ri­dir­ler. Bun­la­rın için­de, pro­le­tar­ya­nın da­va­sı­na inan­mış, ger­çek­ten yi­ğit un­sur­lar var­dır. Fa­kat sa­de­ce inan­mak yet­mi­yor, bu işin bi­li­mi­ni kav­ra­mak ge­re­ki­yor. Za­ten Mark­siz­mi ve Le­ni­niz­mi kav­ra­dık­la­rın­da, yap­tık­la­rı işin dev­ri­me ne ka­dar za­rar­lı ol­du­ğu­nu da kav­ra­ya­cak­lar­dır. Di­le­ği­miz, kü­çük bur­ju­va yi­ğit­lik­le­ri­ni, kit­le­le­rin yi­ğit­lik­le­riy­le bir­leş­tir­me­le­ri ve ger­çek­ten pro­le­ter dev­rim­ci saf­lar­da yer al­ma­la­rı­dır.
An­la­şıl­dı… biz yi­ne ko­nu­mu­za dö­ne­lim. Pro­le­ter dev­rim­ci bir sa­nat­çı­nın gö­rev­le­ri­ni sap­tar­ken öl­çü­müz ne ol­ma­lı­dır?
Her­han­gi bir ül­ke­de, dev­rim­ci bir sa­nat­çı­nın gö­rev­le­ri­ni ve so­rum­lu­luk­la­rı­nı sap­tar­ken, o ül­ke­nin ta­ri­hi, top­lum­sal, eko­no­mik ve si­ya­si ya­pı­sı­nı, o ül­ke­de­ki top­lum­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­si­nin dü­ze­yi­ni, kit­le­le­rin sa­nat ve kül­tür iliş­ki­le­ri­nin dü­ze­yi­ni doğ­ru kav­ra­mak ge­re­kir.
Dev­rim­ci sa­nat­çı, dev­rim­ci ta­bi­atı ge­re­ği mi­li­tan­dır, ye­ni­leş­ti­ri­ci ve de­ğiş­ti­ri­ci­dir. Top­lum­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­sin­den ay­rı dü­şü­nü­le­mez, dev­rim­ci mü­ca­de­ley­le or­ga­nik bir bi­çim­de ba­ğı ol­ma­lı­dır. Bu ne­den­le dev­rim­ci bir sa­nat­çı, o ül­ke­nin dev­rim­ci mü­ca­de­le­si­nin he­def­le­ri ve gö­rev­le­ri doğ­rul­tu­sun­da gö­rev­ler­le yük­lü­dür. O her şey­den ön­ce bir dev­rim­ci­dir, mi­li­tan­dır, sa­na­tı dev­ri­min bir ara­cı­dır, bir si­la­hı­dır.
Ge­nel ola­rak ifa­de et­mek ge­re­kir­se, dev­rim­ci sa­nat, hal­kın ya­şa­mı­nı, hal­kı ezen sı­nıf bas­kı­la­rı­nı, bu bas­kı­la­ra kar­şı hal­kın mü­ca­de­le­si­ni, ye­ni bir top­lu­ma duy­du­ğu öz­lem­le­ri, ezen sı­nıf­la­ra du­yu­lan ki­ni, nef­re­ti te­mel al­ma­lı, on­la­rın dev­rim­ci mü­ca­de­le ru­hu­nu ge­liş­tir­me­li, halk kah­ra­man­lı­ğı­nı, halk için fe­da­kâr­lık ru­hu­nu de­rin­leş­tir­me­li, olum­lu ve olum­suz in­san ör­nek­le­ri­ni ka­rak­te­ri­ze ede­rek mü­ca­de­le­yi bü­tün bo­yut­la­rıy­la ko­nu edin­me­li­dir.
Sa­na­tın ana ko­nu­su, iş­çi­ler, köy­lü­ler, halk ay­dın­la­rı, dev­rim­ci mi­li­tan­lar, kı­sa­ca sos­ya­list mü­ca­de­le sü­re­ci ol­ma­lı­dır. Bu sü­reç içe­ri­sin­de, olum­lu olum­suz, sı­nıf da­ya­nak­la­rıy­la bir­lik­te iş­len­me­li­dir. İş­çi­yi an­la­tır­ken pat­ro­nu, köy­lü­yü an­la­tır­ken top­rak ağa­sı­nı, top­rak ka­pi­ta­lis­ti­ni; dev­rim­ci mi­li­ta­nı an­la­tır­ken kay­pak kü­çük bur­ju­va un­sur­la­rı, po­li­si, bü­rok­ra­si­yi ve dev­let me­ka­niz­ma­sı­nın iş­le­yi­şi­ni de bir­lik­te, sı­nıf ger­çek­le­ri­ne bağ­lı ola­rak an­lat­ma­lı­dır.
Sa­de­ce top­lu­mun ob­jek­tif ta­nım­lan­ma­sı, sa­de­ce eleş­ti­rel ger­çek­lik ye­ter­li de­ğil­dir. Dev­rim­ci sa­nat, top­lu­mun ge­li­şen güç­le­ri­nin sa­na­tı­dır, bu güç­le­rin ge­liş­me­si­ni ve mü­ca­de­le­si­ni ser­gi­ler­ken, ay­nı za­man­da yol gös­te­ri­ci ol­ma­lı, fa­kat ku­ru slo­gan­cı­lı­ğa dü­şül­me­me­li­dir, işi ba­si­te in­dir­ge­me­me­li­dir.
Top­lu­mun ge­li­şen güç­le­ri önün­de­ki en­gel­le­ri, en­gel­le­rin ide­olo­jik, si­ya­si, kül­tü­rel, top­lum­sal ni­te­lik­le­ri­ni kav­rat­ma­da dev­rim­ci sa­na­ta bü­yük gö­rev­ler düş­mek­te­dir. Dev­rim­ci sa­nat, sos­ya­list ve ile­ri­ci ola­nı ele alır­ken, ge­ri­ci ve olum­suz güç­le­ri ger­çe­ğe ters dü­şe­cek bi­çim­de ele alır­sa, kü­çüm­ser­se ya da ol­du­ğun­dan çok önem­ser­se ha­yal­ci olur, opor­tü­niz­me ka­yar, dev­rim­ci gö­rev­le­ri ye­ri­ne ge­ti­re­mez. Ay­nı za­man­da, dev­ri­min za­af­la­rı­nı vur­gu­lar­ken, bu za­af­la­rı da ne abart­ma­lı, ne de kü­çüm­se­me­li­dir. Dev­rim­ci sa­nat, dev­rim güç­le­ri­nin ya­rı­na duy­duk­la­rı inan­cı pe­kiş­ti­rir­ken, dev­ri­min önün­de­ki zor­luk­la­rı da ob­jek­tif ola­rak be­lirt­me­li­dir.
Sa­nat ve kül­tür­de, ya­ra­tı­cı ça­lış­ma­mı­zın kay­na­ğı halk­tır, hal­kın dev­rim­ci mü­ca­de­le­si­dir. Dev­rim­ci sa­nat kay­na­ğı­nı halk­tan alır, ürün­le­ri­ni hal­ka gö­tü­rür. Kar­şı­lık­lı et­ki­le­me ve et­ki­len­me sü­re­ci içe­ri­sin­de halk sa­na­tın, sa­nat da hal­kın ge­liş­me­si­ne yar­dım­cı olur. Önem­li nok­ta­lar­dan bi­ri de şu­dur:
Dev­rim­ci sa­nat, hal­kın ve özel­lik­le genç­li­ğin bi­lin­ci­ni yoz­laş­tı­ran, hal­ka za­rar­lı dü­şün­ce­le­re kar­şı ve­ri­len mü­ca­de­le­de et­kin ve güç­lü bir te­miz­le­me si­la­hı­dır. Ken­din­den olan şey­le­ri kü­çüm­se­yen, ken­din­den olan her şe­ye gü­ven­siz­lik du­yan, ya­ban­cı şey­ler kar­şı­sın­da kö­le­ce eği­len, ya­ban­cı olan şey­le­re hay­ran­lık du­yan bir an­la­yı­şın yı­kıl­ma­sın­da, bu an­la­yı­şın mad­di te­mel­le­ri­nin kav­ran­ma­sın­da, ken­di­ne ve ken­din­den olan­la­ra gü­ven duy­gu­su­nun ge­liş­ti­ril­me­sin­de dev­rim­ci sa­na­ta bü­yük gö­rev­ler düş­mek­te­dir. Ya­ban­cı si­ga­ra­ya, ya­ban­cı dam­ga­lı giy­si­ye, ya­ban­cı mü­zi­ğe, sa­na­ta, ede­bi­ya­ta, kö­rü kö­rü­ne bağ­la­nan, ken­di si­ga­ra­sı­nı, giy­si­si­ni, ken­di sa­nat ve fi­kir adam­la­rı­nı hor gö­ren bir an­la­yış, em­per­ya­liz­min bi­lin­ci­mi­ze yer­leş­tir­di­ği or­ga­nik ajan­lar­dır.
Bu an­la­yış, kay­na­ğı ay­nı ol­mak­la bir­lik­te fark­lı bi­çim­ler­de si­ya­set ve dev­rim­ci mü­ca­de­le ala­nın­da da be­lir­gin bi­çim­de ken­di­ni gös­ter­mek­te­dir. Bi­çim­sel ola­rak tak­lit et­mek, ben­ze­me­ye ça­lış­mak; hat­ta dev­rim yap­mış ül­ke­le­rin halk de­yim­le­ri­ni kul­lan­mak, on­lar­dan ör­nek­ler ver­mek… Her ül­ke­nin ta­ri­hi ve top­lum­sal ko­şul­la­rı ken­di dev­ri­mi­ni ve dev­rim­ci­si­ni bi­çim­ler. Bu ne­den­le, şu ya da bu ül­ke­nin dev­rim­ci­le­ri­ne bi­çim­sel ola­rak özen­mek, tak­lit et­mek, ez­ber­ci­lik, kop­ya­cı­lık gi­bi şey­ler yan­lış­tır. Bir ağa­cın göl­ge­sin­de ağaç ye­tiş­mez. Ye­tiş­se bi­le o ağa­cın göl­ge­sin­de ka­lır, ken­di­ni bu­la­maz. Ken­di­ni kü­çük gö­ren, ken­di öz gü­cü­ne, ken­di iş­çi­si­ne köy­lü­sü­ne, ken­di si­ya­se­ti­ne ve si­ya­sal ön­der­le­ri­ne, ken­di sa­nat­çı­sı­na, ken­di kül­tü­rü­ne da­yan­ma­yan, umu­du­nu dış­tan ge­le­cek yar­dım­la­ra bağ­la­yan bir halk, ke­sin­lik­le eko­no­mik, top­lum­sal, kül­tü­rel ve si­ya­sal bo­yun­du­ruk­tan kur­tu­la­maz. Sö­zün kı­sa­sı dev­rim ya­pa­maz… yap­sa bi­le dev­ri­mi­ni ya­şa­ta­maz.
Köy­lü­müz dar­da kal­dı­ğın­da eli­ni ha­va­ya açar, ha­va­ya ba­kar, ha­va­ya ko­nu­şur. Ama ürü­nü top­rak­tan, top­ra­ğı iş­le­ye­rek, top­ra­ğın kah­rı­nı çe­ke­rek alır. Bit­ki­le­rin, ağaç­la­rın kö­kü top­rak­ta­dır, ha­va­da de­ğil. Din ki­tap­la­rın­da, kö­kü ha­va­da olan ağaç re­sim­le­ri var­dır. Oy­sa asıl da­ya­na­ğı­mız ken­di top­ra­ğı­mız­da­dır. Ha­va ha­va­dır. Umut dış­ta de­ğil, iç­te­dir. Umut ken­di top­ra­ğı­mız­da ve ken­di hal­kı­mız­da­dır.
Her tür­lü olum­suz eği­lim­le­re kar­şı yü­rü­tü­le­cek ide­olo­jik mü­ca­de­le­nin bir un­su­ru ola­rak dev­rim­ci sa­nat, doğ­ru bir ide­olo­jik ve te­orik te­mel­e da­yan­ma­lı­dır. Sa­nat­çı, sa­nat­sal kay­gı ve ti­tiz­li­ği­nin ya­nı sı­ra bir dev­rim­ci ol­du­ğu­nu akıl­dan çı­kart­ma­ma­lı­dır.
Sa­nat­çı­nın, dev­rim­ci gö­rev­le­ri te­mel al­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­di­niz. Bir dev­rim­ci­nin gö­rev­le­ri ne­ler­dir?
Bir dev­rim­ci­nin te­mel gö­re­vi, bi­lim­sel sos­ya­liz­min bi­li­mi­ni özüm­le­mek ve öğ­re­ti­le­ri­nin pro­pa­gan­da­sı­nı yap­mak ve bi­lim­sel sos­ya­liz­min il­ke­le­ri­ne uy­gun bir pra­tik için­de ya­şa­mak­tır. Ya­ni için­de bu­lun­du­ğu­muz top­lum­sal ve eko­no­mik ya­pı­yı doğ­ru kav­ra­ma­yı ba­şar­mak, bu­na bağ­lı ola­rak sı­nıf­lar ara­sın­da­ki iliş­ki­le­ri doğ­ru bi­çi­miy­le de­ğer­len­dir­mek, sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni gün­lük ya­şa­yış için­de sür­dür­mek, sö­mü­ren sı­nıf­la­rı ve tem­sil­ci­le­ri­ni, on­la­rın iç dış, mad­di ma­ne­vi top­lum­sal da­ya­nak­la­rı­nı, sö­mü­rü­len kit­le­le­re dev­rim he­def­le­ri ola­rak gös­ter­mek, iş­çi sı­nı­fı­nın ta­ri­hi ro­lü­nü, ya­ni dev­ri­min ön­der ve iti­ci gü­cü ol­du­ğu­nu an­lat­mak, kit­le­ler­de dev­rim is­te­ği ve he­ye­ca­nı­nı ka­bar­ta­cak pro­pa­gan­da ve aji­tas­yon ça­lış­ma­la­rı yap­mak, emek­çi kit­le­le­rin eko­no­mik, de­mok­ra­tik, si­ya­si ha­re­ket­le­ri­ne ka­tıl­mak, hem ken­di­si­ni, hem de kit­le­le­ri ör­güt­le­mek­tir. Ay­rı­ca emek­çi kit­le­le­rin dik­ka­ti­ni sı­nıf he­def­le­rin­den şa­şırt­mak için gi­ri­şi­len giz­li ka­pak­lı oyun­la­rı boz­mak, on­la­ra gün­lük is­tek­le­ri­ni en doğ­ru bir bi­çim­de ifa­de ede­bil­me­le­ri için yar­dım­cı ol­mak, bü­tün ça­lı­şan­la­rın, ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı plan­da çı­kar­la­rı­nın bir­li­ği­ni, dev­ri­min dost­la­rı­nı ve düş­man­la­rı­nı kav­rat­mak, bir dev­rim­ci­nin ge­nel gö­rev­le­ri ara­sın­da sa­ya­bi­le­ce­ği­miz ça­lış­ma­lar­dır.
İş­te, pro­le­ter dev­rim­ci sa­nat­çı da ça­lış­ma­la­rı­nı, dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin or­ga­nik bir un­su­ru olan sa­na­tı­nın araç­la­rıy­la ger­çek­leş­ti­re­cek­tir. Sa­na­tın yap­tı­ğı­nı her­han­gi bir bi­lim da­lı ger­çek­leş­tir­sey­di, sa­na­ta ge­rek kal­maz­dı. De­mek is­te­di­ğim şu­dur: Sa­de­ce doğ­ru fi­kir­le­rin ka­ba­ca ak­ta­rıl­ma­sı de­ğil, ye­ni top­lum­sal sü­reç içe­ri­sin­de in­sa­nın çal­kan­tı­la­rı­nı, umut­la­rı­nı, acı­la­rı­nı, coş­ku­la­rı­nı, sa­na­tı­nın ha­mu­ruy­la yo­ğu­ra­ra­rak an­la­ta­bil­mek; ya­ni sa­nat­çı sez­gi ve du­yar­lı­ğı­nı, ye­te­ne­ği­ni ka­ta­bil­mek.
Si­ze pro­le­ter dev­rim­ci bir sa­nat­çı de­ne­bi­lir mi?
Bir sa­nat­çı­nın ken­di­si­ne “ben pro­le­ter dev­rim­ci bir sa­nat­çı­yım” de­me­si ya da ya­kın­la­rı­nın ona “pro­le­ter dev­rim­ci sa­nat­çı” adı­nı ya­kış­tır­ma­sı, onun pro­le­ter dev­rim­ci bir sa­nat­çı ol­du­ğu­nu gös­ter­mez. Sa­nat­çı­nın ni­te­li­ği­ni pra­ti­ği be­lir­ler. Ama­cım pro­le­ter dev­ri­min bir sa­vaş­çı­sı ol­mak­tır. Pro­le­ter dev­rim­ci saf­lar­da­yım. Pra­ti­ğim adı­mı ve ye­ri­mi be­lir­le­ye­cek­tir.
Dev­rim­ci sa­nat­çı, dev­ri­min he­def­le­ri doğ­rul­tu­sun­da gö­rev­ler­le yük­lü­dür de­di­niz.
Evet… Dev­rim­ci sa­na­tı, dev­ri­min he­def­le­ri doğ­rul­tu­sun­da sür­dü­rü­len mü­ca­de­le­den ba­ğım­sız dü­şü­ne­me­yiz. Mü­ca­de­le­nin dı­şın­da dev­rim­ci sa­nat ola­maz. Bu ne­den­le, dev­rim­ci sa­nat­çı, her şey­den ön­ce te­orik ve ide­olo­jik bir sağ­lam­lı­ğa ulaş­mak için ça­ba gös­ter­me­li­dir. Ya­ni bi­lim­sel sos­ya­liz­min te­mel ya­sa­la­rı­nı öğ­ren­me­li ve top­lum­sal, sa­nat­sal mü­ca­de­le­si­nin kı­la­vu­zu yap­ma­lı­dır. Dev­rim­ci te­ori­yi kav­ra­ma­dan dev­rim­ci sa­nat ya­pı­la­maz.
Sa­de­ce te­ori­yi bil­mek sa­nat­çı ol­mak için ye­ter­li de­ğil­dir. Sa­nat­çı­nın doğ­ru bir dün­ya gö­rü­şü ka­zan­ma­sı, sa­nat­sal iş­le­vi­ni doğ­ru bir te­me­le oturt­ma­sı için ge­rek­li­dir. An­cak bu te­mel üze­rin­de sa­na­tı­nın us­ta­sı ol­ma­lı­dır. Seç­ti­ği sa­nat da­lın­da sa­na­tı­nın in­ce­lik­le­ri­ni, pra­tik zo­run­lu­luk­la­rı­nı öğ­ren­me­den, di­sip­lin­li ve il­ke­li bir bi­çim­de ça­lış­ma­dan, fe­da­kâr­lık­la­ra kat­lan­ma­dan, top­lu­mun in­san­la­rı­nı ta­nı­ma­dan sa­nat­çı olu­na­maz. Sa­nat­çı ye­te­nek­le­ri, du­yar­lı­ğı, us­ta­lı­ğı, sa­bır­lı bir ça­lış­ma içe­ri­sin­de ka­za­nı­la­bi­lir şey­ler­dir. O, kit­le­le­rin için­de eri­mek, hal­kı­nın or­ga­nik bir par­ça­sı ol­mak zo­run­da­dır. Sa­de­ce doğ­ru fi­kir­le­ri ve top­lum­sal ya­şa­mı, hi­ka­ye, şi­ir, ro­man, film vb. ka­lıp­lar için­de ka­ba­ca yan­sı­tan, sa­na­tı ku­ru slo­gan dü­ze­yi­ne in­di­ren tu­tum, ni­ye­ti ne olur­sa ol­sun, dev­rim­ci sa­nat adı­na la­yık ola­maz. Böy­le­si ucuz­luk­lar­la çok kar­şı­la­şa­ca­ğız. Ve böy­le­si ucuz­luk­lar­la mü­ca­de­le et­mek dev­rim­ci gö­rev­dir.
Sos­ya­lizm, bo­yun­du­ruk al­tı­na alın­mış, in­sa­ni ye­te­nek­le­ri pran­ga­lan­mış emek­çi kit­le­le­ri her tür­den sı­nıf bas­kı­la­rın­dan kur­tar­ma­yı amaç­lar; on­la­rı öz­gür, bü­tün yön­le­ri­ni ge­liş­tir­me ola­nak­la­rı­na sa­hip kıl­ma­yı amaç­lar. Sa­de­ce eko­no­mik ba­kım­dan de­ğil, ay­nı za­man­da zi­hin­sel, ruh­sal ve kül­tü­rel zen­gin­li­ğe ka­vuş­tur­ma­yı da he­def­ler. İn­sa­nın duy­gu­la­rı­nı, dü­şün­ce­le­ri­ni ge­liş­ti­rir; çağ­daş bi­li­min ve tek­ni­ğin ola­nak­la­rı­nı on­la­rın em­ri­ne su­nar. İn­san­la­rı, her yö­nüy­le es­ki dün­ya­nın et­ki­le­rin­den kur­ta­rır, bü­tün bo­yut­la­rıy­la ge­liş­ti­rir ve bu ge­liş­me­nin sü­rek­li­li­ği­ni sağ­la­ya­cak mad­di ko­şul­la­rı ha­zır­lar, sı­nıf­sız top­lu­ma ge­çiş aşa­ma­sı­nın ge­rek­le­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­rir.
İş­te dev­rim­ci sa­nat, sos­ya­list top­lu­mu ku­ra­cak in­san­la­rın duy­gu­la­rı­nı, dü­şün­ce­le­ri­ni ve bi­lin­ci­ni eğit­me­de bü­yük ve önem­li bir rol oy­nar; ilk ba­kış­ta gö­ze bat­ma­yan, ama bir bü­tü­nü oluş­tu­ran ay­rın­tı­la­ra dik­ka­ti çe­ker, ay­rın­tı­la­rın öne­mi­ni kav­ra­tır. On­la­rı uya­nık, kav­ra­yış ye­te­nek­le­ri yük­sek, ge­niş ufuk­lu in­san­lar ha­li­ne ge­tir­me­ye yar­dım­cı olur.
Siz bu gö­rev­le­ri eser­le­ri­niz­de ye­ri­ne ge­tir­di­niz mi?
Tam an­la­mıy­la de­ğil… kıs­men. Özel­lik­le Sal­pa; Hüc­rem; So­ba, Pen­ce­re Ca­mı ve İki Ek­mek İs­ti­yo­ruz; Umut; Ar­ka­daş; En­di­şe, bu kay­gı­la­rı­mın ürün­le­ri­dir. Ek­sik­tir­ler tek tek… ama bir­bir­le­ri­ni ta­mam­lar­lar. Yön­le­ri ge­le­ce­ğe dö­nük­tür. Ha­yat o den­li çok bo­yut­lu­dur ki, bir sa­nat­çı­nın öm­rü tek ba­şı­na ha­ya­tı ak­tar­ma­ya yet­mez… Yüz­ler­ce, bin­ler­ce sa­nat­çı­nın or­tak ça­ba­sı ge­rek­li­dir.
Ki­tap­la­rı­nı­zın ede­bi­yat çev­re­le­rin­de yo­ğun bir sus­kun­luk­la kar­şı­lan­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Siz bu sus­kun­lu­ğu na­sıl yo­rum­lu­yorsu­nuz?
On­la­rın sus­kun­lu­ğu sa­de­ce ba­na kar­şı de­ğil, bir bü­tün ola­rak dev­rim­ci sa­nat­çı­la­ra kar­şı. Bu tu­tum­la­rı­nı ön­ce­lik­le bir sı­nıf tep­ki­si ola­rak, eri­yen bir sı­nı­fın tep­ki­si ola­rak de­ğer­len­di­ri­yo­rum. İkin­ci­si, on­la­rın ya­ban­cı­sı ol­du­ğu bir sü­re­ci an­la­tı­yo­ruz. Her ye­ni sü­reç, ye­ni sa­nat­çı­la­rıy­la bir­lik­te ye­ni ve güç­lü eleş­tir­men­le­ri­ni, ye­ni ve de­net­le­yi­ci iz­le­yi­ci­le­ri­ni ye­tiş­ti­re­cek­tir. Sa­na­tın ye­ni iz­le­yi­ci­le­ri kav­ga­nın yü­re­ğin­de çar­pan bir sa­nat is­ti­yor­lar. Bur­ju­va ve kü­çük bur­ju­va ay­dın ve sa­nat­çı­la­rı­nın bir ke­si­mi­nin, ken­di­le­ri­nin de far­kın­da ol­duk­la­rı gi­bi, ayak­la­rı­nın al­tın­dan top­rak ka­yı­yor. İç­ki­le­ri­ni ar­tık es­ki­si gi­bi ra­hat içe­me­ye­cek­ler. Ye­ni bir dün­ya, san­cı­lı bir do­ğum­la, es­ki ka­bu­ğu­nu par­ça­la­ya­rak ken­di­si­ni ya­ra­tı­yor. Es­ki­yi sil­ke­li­yor, sar­sı­yor. Ben ve be­nim gi­bi­ler, bu ye­ni dün­ya­nın çoş­ku­su; on­lar da, bu ka­ran­lık, umut­suz ve küf ko­kan dün­ya­nın yi­ti­ril­me kay­gı­sı için­de­ler. Kav­ga­nın bağ­rın­da ge­li­şen sa­nat­çı­la­rı gör­mez­lik­ten gel­mek, umur­sa­maz­lık, ki­mi za­man kü­çüm­se­me­ye va­ran tu­tum, ob­jek­tif ger­çe­ği yok ede­mez. Biz ye­ni dün­ya­nın sa­vaş­çı­la­rı­yız! Şu du­var na­sıl var­sa, öy­le… İs­te­dik­le­ri ka­dar gör­mez­lik­ten gel­sin­ler, sus­kun­luk­la­rı ile ken­di­le­ri­ni avut­sun­lar, biz va­rız… On­lar sus­kun­luk için­de bo­ğu­la­cak­lar; biz­ler­se, ge­li­şen güç­le­rin sa­vaş­çı­la­rı ol­du­ğu­muz sü­re­ce va­ro­la­ca­ğız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder