Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




3 Kasım 2010 Çarşamba

Din Bir Saklama Kabıdır

Din Bir Saklama Kabıdır



Saklama kaplarını biz yiyeceklerimizin bozulmaması, uzun süre korunması için kullanırız. Yiyecekler bozulsa bile, bozulan yiyeceği atar yerine başka yiyecekler koyarız. Topluluklar/insanımsılar için de din, saklama kabıdır. Bu dinin içine çıkarları, yalanları, sömürüyü koyarlar ve uzun süre fark edilmemesini sağlarlar. Bu yüzden dini dokunulmaz yapıp, dini yalanlayanları da yok ederler.
Dinin yüzyıllarca yaşamasındaki nedeni bir kısır döngü içinde varolmasından kaynaklanmaktadır. Bu kısır döngü, hayatın gerçeklerini çocuklara öğretilmemesinden kaynaklanmaktadır. Çocukların belli bir yaştan sonra hayatı din çerçevesinde görmeleri onların şizofrenik bir yaşam sürmelerine neden olmaktadır. Bu şizofrenik durum kişinin yaşamında hayal ürünü olayları yaratmasına neden olmakta ve kendince gerçek dışı olayları gerçekmiş gibi algılayıp, yaşamını bu şekilde sürdürülmesini sağlamaktadır. Bu gerçek dışı hayal ürünleri, kişinin, çözemediği olaylar karşısında rahatlamasının/tatmin olmasının bir sonucudur. Kişi kendi çıkarlarını tatmin için toplumu anarşiye sürükleyecek isteklerde bulunup, bu isteklerin korunması için de dine sarılmaktadır. Din, kişinin çıkarlarını koruyan bir saklama kabından başka hiçbir işe yaramayan boş bir kavramdır. Bu kavram sınırsız istekleri koruyan, toplumu karanlığa sürükleyen, insan düşüncesine uymayan bir safsatadır. Bu safsatayı yaşatmak için kişi, akla hayale gelmeyecek her şeye sarılır ve amacını gerçekleştirmek için her türlü yalana, hırsızlığa, kurnazlığa, sömürüye başvurur. Bu yaptıklarını da hiç kimsenin görmemesi gerekir. Bunun için kendini namuslu, onurlu, iyilikten, mazlumdan yana göstermek gerekir ve kötülüğü dinin içine gizleyerek her türlü insafsızlığı yapmaya başlar. Din kaldırıldığında-yok ettiğimizde, bu kişiler çırılçıplak ve yaptığı kötülüklerle baş başa kalır. Kısaca, dini kalkınca, onursuzluğu herkesin gördüğü bir yaşamla baş başa kalıyor kişi. Bu kişiler asla kendini de suçlamaz. Çünkü kendisi yoktur. Kendisi olduğu an bütün kötülüklerle baş başa kalıyor. Onurunu, dinle yer değiştiren kişi, yaşamı din ve sürü eksenli sürdürüp, kendisini yalanlara teslim ederek her türlü sorumluluktan kurtarıp, onursuzca yaşadığını sanmaktadır.
Zeki insan akıllıdır; oysa kurnaz kişi akıllı değildir. Zeki insan doğruyu arayıp bu yolda gidendir. Oysa kurnazlık, doğrudan sapmadır. Akılla ilgisi yoktur. Akıl doğadan yanadır, onun bir parçasıdır, bunun için doğada kurnazlık yok, gerçeklik vardır. Kurnaz insan gerçekçi olacak kadar akıllı olamaz. Çünkü akıllılık kurnazlılığı değil bilimi salık verir. Din de bu kurnazların işidir. Bu kurnazlar dini yaşar ve yaşatır. Çünkü saklayacak onca yalan onca insafsızlıklar var ki, bunlara büyük bir saklama kabı gerekmektedir, o da din’dir.
Yazan: Tansel Semir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder