Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




26 Mayıs 2011 Perşembe

Merhaba Deniz! Merhaba Mahir! Merhaba ey güzel çiçek!

Merhaba Deniz! Merhaba Mahir! Merhaba ey güzel çiçek!

Melih Pekdemir 

 


Ergenekon'a karşı mıyız? Evet! Çünkü NATO'ya karşıyız, ABD'ye karşıyız, darbelere karşıyız. Sözün kısası, emperyalizme ve faşizme karşıyız. AKP iktidarına karşı mıyız? Evet! Çünkü IMF'ye karşıyız, neo-li-beralizme karşıyız, siyasi İslam'a ve şeriata karşıyız. Sözün kısası özgürlükten ve demokrasiden yanayız.

Ama şimdi bunlar kendi aralarında çatışıyormuş, bir taraf tutmak gerekmez miymiş? Elbette bu çatışma yeni başlamadı. En azından 1908'den beri süren bu kavgada, birbirlerini ilericilik-gericilik, diktatörlük-demokratlık ikilemlerinde tartıyorlar, tartışıyorlar ve çatışıyorlar. Ama bu, onların tarihidir. Ve onlar tarihte mesela gerici 31 Mart ayaklanması ile anılıyor.

Biz ise 30 Mart ile anılıyoruz. Çünkü bir de bizim tarihimiz var. Onlara isyan eden ve dün 30 Mart'ta andığımız "On'lar"ın yeniden başlattığı kendi diyalektik tarihimiz. Çünkü Mahir Çayan ölürken yaşama inadını dirilten bir diyalektik ustasıdır, bir devrimcidir. Çünkü Deniz Gezmiş, sehpaya çıkmadan önce "Hadi Eyvallah" derken aslında "Merhaba!" demiştir.

İşte bu onların değil bizim dilimizdir. Haydi eski günlerdeki gibi söyleyeyim. Türkiye'nin özgürlükçü devrimcileri, özbeöz ozanları Hasan Hüseyin gibi meseleyi aynen şöyle koyarlar: "Gün olur zincire vurulmaktır özgürlük, gün olur göğsünü gere gere ıslık çalmak ışıklı bir caddede..." Çünkü şu ülkede zulme hakikaten isyan edenler bu tür bir delikanlılıkla tarih sahnesine çıkmıştır; "Ben beyaz gömleğimi giydim" diyen içi kof bir Kasımpaşalılıkla değil. Onlar ya Kasımpaşalıların ya Veli paşalıların tarafındaymış, bize ne! Biz hâlâ Mahirlerin, Denizlerin tarafındayız. Çünkü her türden ve rütbeden paşalılar, yani onlar: "a) şıkkı Ergenekon, b) şıkkı AKP vesaire" diye kendi aralarında bir taraf olmuşlar. Yahu, bizim kendi cevabımız ve bağımsız bir tarafımız zaten var: "a) şıkkı değil, b) şıkkı değil, c)şıkkı! Yani hiçbiri!" Çünkü ister görsünler ister görmezden gelsinler: "BİZ DE VARIZ!" İşte bu yüzden, özellikle, "Onlar" deyip onları "öteki'leştiriyoruz. Çünkü onlar, ötekilerdir! Ötekiler olarak kalmalıdırlar, biz onlarla olamayız, onlara bulaşmayız; çünkü mesleğimiz bu memleketi cümle bulaşıklardan arındırmaktır.

Geçen hafta İttihatçı ve İtilafçı hikayesiyle başlamıştık... Bize anlatılan bu hikâye, aslında Soğuk Savaş yıllarında başka bir boyuta taşınmıştı. Kimi siyaset tarihçilerine göre İttihat ve İtilaf çizgisi siyaset sahnesinde CHP ve DP bünyesinde devam etmekteydi ki... İşte tam da o yıllarda, ABD'nin devreye girmesiyle, Mahir Ça-yan'ın o güzel ifadesiyle, "emperyalizmin içsel bir olgu" olmasıyla birlikte... Memleketin tarihi aslında bir başka kalem tarafından da yazılmaya, roller bu kalem tarafından da dağıtılmaya başlanmış oldu. Mevcut devlet, yani müesses nizam ("the establishment") yeni bir "derinlik" kazandı ve derin devlet yeniden tanımlandı: NA-TO'nun normal bir prosedürü olarak, Kontrgerilla kuruluverdi... İtalya'da buna Gladyo derlemiş... Bizde Ergenekon demişler... Her neyse, bu teşkilat komando kampları, Kuran kursları da açtırmış, tarikatları da yeniden örgütlemiş, kanlı pazarlarda komünist, Maraş'ta Alevi kestirmişti.

Unutmadık. Türkiye'de bunları tekrar edenlere şimdi artık komünist değil komplocu deniyor. Bu tarihi hatırlattığımızda, senaryo muamelesi yapılıyor.

Öyleyse, olup biteni kafanızda şekillendirmenize katkısı olsun diye, alın size sahici bir senaryo:
Kurtlar Vadisi dizisinin (şimdiki hali değil) ilk versiyonunu izlemiş olmalısınız. Bu dizinin senaryosu, kuşku yok ki, pek çok bakımdan müesses nizam'ın işleyişine bakılarak kurgulanmıştı. Hani orada bir Konsey vardı: Kurtlar Konseyi... Hani bir de Karagümrük çetesi, Çakıcı'nın çetesi vb. vardı. Konsey, bu çeteleri birbirine vurdururdu. Çeteden yola çıkıp mesela Baron'a ulaşmak mümkün değildi. (Baron'u da zaten ancak başı kukuletalı ve Amerikalı filan herifler yargılayabilirdi!) Şimdi bu memlekette bir yanda operasyonlar sürüyor, diğer yanda ekonomi baronları, din baronları siyaset baronları "itidal" tavsiye ediyor. Demem şu ki, bize Memati ölecek mi, Anayasa Mahkemesi davayı kabul edecek mi, "Murro" Polat Alemdar'ın safına ne zaman geçecek, Fehmi Koru şu günlerde kimlerin isimlerini ilan edecek diye bilmece çözdürüyorlar. Çözümsüzlüklerini çözüm diye dayatıyorlar. Oysa bilmiyorlar, Gülen cemaatlerinin inadına, bizim gülen çiçeklerimiz, Mahirlerimiz, Denizlerimiz 36 yıl önce çözüvermişti tüm bilmecelerini...

1 yorum:

  1. selam deli kız bende senin gibi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını seviyorum yazılan yazıda çok güzel seni tanımak isterdim.sayfama gel menderes uysal sitesi diye girersen oradayım

    YanıtlaSil