Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




23 Nisan 2011 Cumartesi

23 Nisan ve Hakimiyet-i Milliye Bayramı

Hakimiyet-i Milliye Bayramı yeniden kutlanmaya başlanmalı...
Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından biri saltanatın kaldırılmasıdır. Bu ilk aşamada Meclis’te bazı dirençlerle karşılaşan bir karar olmuştur.
“... Türk milleti hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldu bitti hâline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir...” ifadelerini de içeren Atatürk’ün meşhur konuşması ardından, 1 Kasım 1922 günü saltanat ve hilafet birbirinden ayırılmış ve padişahlığa, saltanata son verilmişti.

Yani artık “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” şiarı yaşama geçirilmişti. Takip eden günlerde son padişah Vahdettin artık padişah olmasa da halen “İslam halifesi” olduğu halde bir İngiliz savaş gemisine sığınarak İstanbul’dan ayrılmıştır.
Bu kararı dayatan olaylar ise Batılı işgalci devletlerin Lozan dahil her hukuksal olayda Ankara hükümetinin yanında Padişahı da tanıyıp muhatap kabul etmesi, saraydan heyet davet etmesi ve ikirciklik yaratması, Ankara’nın elini zayıflatmaya çalışmasıdır.
Yani kimilerinin özendiği İngiltere’deki Kraliyet gibi sembolik de olsa Padişahlığın devam etmesinin olanaksızlığı, saltanatın düşman tarafından kullanılmaktaki devamlılığına dayanmaktadır.
Yani o dönemde Vahdettin, “Bütün yetki Ankara’daki Meclis’tedir. Padişah olarak bizim hiçbir görüşmede yetki ve söz hakkımız yoktur. Milletlerarası görüşmelere İstanbul’dan heyet gönderilmeyecektir.” gibi bir açıklama yapmamış böyle bir tavır takınmamıştır. Saltanatın kaldırılması gibi tarihsel önemi olan ve aynı zamanda ulusun kendi hayatı hakkında söz, yetki ve karar hakkına ve özgürlüğüne kavuşması anlamına gelen 1 Kasım günü Hakimiyet-i Millliye Bayramı ilan edilmişti.
Ayrıca 23 Nisanda Millet Meclisi’nin kuruluşunun birinci yılından itibaren milli bayram kutlaması yapılmaya başlanmıştı. 1927’de 23 Nisan Milli bayramı Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin önerisi ve Atatürk’ün desteği ile çocuklara armağan edildi.
Himaye-i Etfal Cemiyeti, Hakimiyet-i Milliye gazetesinin binasının bir odasında kurulmuş, Kurtuluş Savaşı boyunca şehit olanların çocukları ile ilgilenen bir cemiyettir. Bugün bir devlet kurumuna dönüşmüş olan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun öncülüdür.
23 Nisan milli bayramına böyle bir anlamın katılmasındaki öncelikli amaç, savaştan çıkmış bir ulusun çocuklarını, özellikle de o günlerde oldukça fazla sayıda olan şehitlerimizin çocuklarını sevindirme, eğlendirme amaçlıdır. 1935 yılında ise 1 Kasım Hakimiyet-i Milliye Bayramı ile 23 Nisan milli bayramı birlikte 23 Nisan’da kutlanmak üzere birleştirilmiştir.
Bugünden bakınca keşke birleştirilmeseydi, saltanatın kaldırılmasının gerçekte bir bayram olduğunu her yıl 1 Kasım’da daha vurguyla anlasaydık diye düşünmemek elde değil... Son olarak 1980 sonrasında da bu bayram bugün bildiğimiz ismi ile Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adını almıştır. Buraya kadar anlattıklarımızın içerisinden bize unutturulmak istenen bazı konuları daha farklı bir dil ile izah edelim ve bazı sorular soralım. 23 Nisan, saltanatın kaldırılması, milli egemenliğin ilan edilişi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının birlikte kutlandığı bir bayramdır.
Yani modern Türk ulusunun özgürlüğünün hem tüm dünya uluslarına karşı hem de düşmana teslim olmuş, Kurtuluş Savaşı’nı bile baltalamış olan saltanat, Padişah makamına karşı ilan edildiği son derece önemli bir gün olarak anlaşılması gerekir.
23 Nisan herkesten ve her şeyden önce üzerinde yaşadığımız vatan için canlarını vermiş şehitlerimizin çocuklarının, sonra tüm diğer Türk çocuklarının ve daha sonra diğer dünya milletlerinin çocuklarının bayramıdır. Bugün kendilerine yeni bir saltanat makamı oluşturmak için hareket eden, kendi makamını bir kız çocuğuna geçici olarak devrederken “yetki sende asarsın da kesersin de” diye tanımlayanlar bu bayram ile barışık olabilirler mi? Çok büyük bir bölümü dokunulmazlıkları kalktığı takdirde hapsi boylayacak kişilerce zaptedilmiş olan yüce Millet Meclisi’ninbu türlü üyeleri Meclis’in kurulmuş olmasından dolayı bayram yapıyor olabilir mi?
Evet bugünkü haliyle herkesten daha çok dokunulmazlıktan yararlananlar bayram ediyor olabilir. Yoksa bu dönem bayrama falan kafa yoramayacak durumda olup da seçilemedikleri koşullarda kendilerine dokunacak(!) olan Adalet makamlarının(!) tüm kontrolünü tümden ele geçirip ondan sonra o gün yeni bir bayram mı ilan edeceklerdir? Bugün 23 Nisan bayramının olabildiğince gerçek özü gözler ve bilinçler önünden kaçırılmakta, birileri tarafından 23 Nisan salt bir uluslararası çocuk etkinliği görünümüne büründürülmektedir. Yakında Olimpiyat oyunları tarzına benzer başka ülkelerde kutlanmaya başlanırsa şaşırmamalıyız. Bir başkaları tarafındansa 23 Nisan bir dönem yeni icat edilen Kutlu Doğum Haftası içinde boğulması planlanmıştı. Tüm dini bayramlarımız, Kandil günleri, Miladi ve Hicri takvim farkından dolayı sürekli değişen tarihlere tekabül ederken tam da 20-26 Nisan’a sabitlenmiş bir Hz. Muhammed’in doğum haftası icat edilmişti.
Şimdi itirazlar nedeniyle Hz. Muhammed’in doğum günü biraz geri alındı! Bu daha da trajikomik bir durumdur. Ama Hicri takvimle çelişkisi halen gün yüzüne çıkartılamadı.
Yani Kutlu Doğum Haftası’nda neden diğer dini bayramlarımız gibi Miladi takvime göre her yıl on günlük kayma olmadığı henüz bilinemiyor. Ayrıca bu ilan edilen haftanın içinde gerçekte Hz. Muhammed’in değil Fethullah Gülen ve Şeyh Said-i Nursi gibi zat-ı muhteremlerin doğum günleri olduğu iddiaları da ortalıkta dolaşıyor. Çünkü İslam tarihinde kesin olarak bilinen böyle bir hafta yok. Bu yıl da bu şaibeli Kutlu Doğum Haftası’nda Atatürk’ün kurduğu ama bugün Atatürk’ün kemiklerini sızlatan liderliklerce yönetilen bir partinin lideri çıkıp milletin Kutlu Doğum Haftası’nı bir güzel uzun uzun konuşarak kutladı. Bu durumda cumhuriyeti yıkmak isteyenlerce tertip edilen etkinliklere katılarak onlara meşruluk kazandıran sayın Baykal’a tebrikler, Allah razı olsun demek dışında başka bir söze gerek yok. Son olarak devletimizin, siyasetimizin tüm alanlarında, kıdem ve kademelerinde yetkisi, nüfuzu olanlara sormak istiyorum ama en başta da “Kutlu Doğum haftası kutlayan Atatürkçülere” sormak istiyorum; kendi vicdanlarında ve kendi içlerinde cevaplasınlar.
Biz bugün bile iki günde bir askerlerimizi, polislerimizi şehit veriyoruz. Bunu herkes çok iyi biliyor. Nasıl olduğunu neden olduğunu da siyasiler bizden de daha iyi biliyor.
Halen daha birçok şehitlerimizden olma küçük bebelerimiz var.
23 Nisan’da kaç tane şehit çocuğunu ziyaret edip kucaklayıp sevdiniz ve sevindirdiniz?
Ve son sözüm; Çocuk saflığını yitirmemiş insanlarımız, yüreklerinin baş köşesinde vatan sevgisini taşıyan, çocuklarının yarını için endişelenen, namuslu Türk insanları haydi artık siyasete.
Şimdi siyaset zamanı.
Biz isteriz ki, bizlerle, Ulusal partililer ile beraber olun.
Ama illaki olun.
Her nerede olursa olsun değerli, namuslu insanlarımız artık siyasetin içinde olun.
Ülkeyi, Ata’mızın 23 Nisan’da kurduğu yüce Meclis’i şu “dokunulmazlara” bırakmayın.



Tevfik Kaymaz
23 Nisan ve Hakimiyet-i Milliye Bayramı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder