Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




30 Nisan 2012 Pazartesi

1 Mayıs’ın ruhu: Kendisi için sınıf olmak!

Tüm dünyada işçi sınıfının burjuvazinin karşısına sınıf olarak çıktığı, gücünü sınadığı gün olan 1 Mayıs’ı, bu yıl, emperyalist kapitalist sistemin merkez üssü olan ABD ve AB ülkelerini sarsan küresel krizin dibinin görülmediği ve hala nereye doğru evrileceğinin belirsizliğini koruduğu bir kesitte karşılıyoruz. Krizin olduğu ülkelerde tekelci burjuvazinin önünde krizini aşmak için artı-değer sömürüsünü yükseltmek dışında bir seçenek bulunmamaktadır. Krizde olmayan ancak etkilerini
fazlasıyla taşıyan emperyalist kapitalist ülke ve Türkiye gibi bölge gücü olan ülke burjuvazilerinin yol haritasını ise küresel krizin oluşturduğu anaforun dışında kalabilmek, tekelci rekabet koşullarında krizi fırsata çevirebilmek için daha fazla artı-değer sömürüsü, daha fazla sermaye birikim alanı, ekonomik-siyasi güç ve hegemonya oluşturmaktadır. İşte bu yüzden, krizde olan/olmayan tüm ülkelerde, mutlak ve göreli artı değer sömürüsünü yükseltmek için tekelci burjuvazi, yeni üretim ve emek organizasyonlarıyla esnek çalışma rejimini her düzeyde devreye sokmaktadır.
Bu, işçi sınıfı için işsizlik, düşük ücretler, haftasonu tatilinin olmadığı 10-12 saati bulan uzun çalışma saatleri, emek kontrol mekanizmalarıyla soluksuz bırakacak düzeyde artan iş temposu, tüm sosyal haklarından soyundurulmuş çıplak bir ücret köleliği demektir. Emek gücünün yeniden üretiminin bir bütün olarak metalaşması, sağlıktan eğitime, barınmadan ulaşıma… işçi sınıfının en temel yaşamsal ihtiyaçlarının fahiş fiyatlarla alınır satılır hale getirilmesi demektir. Yıkıcı proleterleşme süreçleri, sınıfsal-toplumsal-siyasal hakların gasp edilmesi, örgütlülüklerin dağıtılması, işçi sınıfının sınıf olarak davranabilmesinin koşul ve olanaklarının yok edilmesi saldırısıdır. İşçi sınıfı ve emekçi sınıfların ekonomik-siyasal boyunduruğunu sıkılaştıracak biçimde, neoliberal burjuva demokrasisinin sınırlarının, siyasal güç yoğunlaşması ve merkezileşmesi yönünde, belirlenmesi demektir. Kısaca tekelci burjuvazi üretim ve egemenlik ilişkileriyle üretici güçler çelişkisini azami artı-değer sömürüsünü koşullayacak üretkenlik artışını sağlarak aşmayı hedeflemektedir. Ancak, bu çelişkinin aşılması süreci aynı zamanda sınıflar, sınıf kesimleri, uluslar arası güç ve mücadeleler sürecidir. Ve kesinlikle düz bir çizgide gelişmez. Küresel kriz koşullarında çok daha fazla derinleşen ve yıkıcılaşan neoliberal saldırılara karşı yerkürenin her tarafında işçi sınıfı ve emekçi sınıfların tepkisi yoğunlaşmakta ve sınıfsal-toplumsal hareketlere, halk isyanlarına dönüşmektedir. Yine bu koşullarda çözülen ve yeniden oluşum halindeki işçi sınıfı örgütlenme, kolektif hareket etme arayışlarına, yeni mücadele araç ve biçimlerine yönelmekte, proletarya enternasyonalizminin yeni düzlemini oluşturan eylem dalgalarını oluşturmaktadır. İşte, işçi sınıfının bu koşullarda ilerlediği bu 1 Mayıs, sınıflar arası güç ve mücadelelerin yönünü, kapsam ve yoğunluğunu belirleyecek olan tarihsel bir momente sahip olacaktır. İşçi sınıfının, komünistlerin konumlanışı da buna uygun olmak zorundadır.
Küresel kriz ve neoliberal dönüşüm politikalarının en önemli sonuçlarından biri orta sınıfların çözülmesi ve yıkıcı proleterleşme süreçleridir. Bölgede ve dünyada gelişen sınıfsal-toplumsal hareketlerin bileşimini eğitimli işçi/işsizler, gençler, işçiler ve kent yoksulları oluşturuyor. Sınıfsal-toplumsal konum kaybı ve çözülüm içerisindeki sınıf kesimlerinin öne çıkıyor olması ve dünya ve bölgedeki hareketlerin sınıfsal-toplumsal karakterini oluşturması hem devrimci sınıf siyasetinin gelişme zeminini oluşturuyor, hem de sınıfsal-toplumsal konum kaybının yıkıcı etkilerine rağmen küçük burjuva ruhhali, beklenti ve özlemlerin yoğunluğu, yeni proleterleşme sürecinin henüz bilinçsel bir karşılığının oluşmamış olması nedeniyle burjuvazinin neoliberal içerme politikalarıyla harekete içeriden nüfuz etmesinin ve çürütmesinin koşul ve olanaklarının sunuyor. Bu ikincisi son dönemde dünyada ve bölgede yaşanan direniş ve hareketlerin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Biz ne bu realiteye gözlerimizi kapatabiliriz ne de yeni proleterleşen bu kesimlerin, aynı zamanda toplumsal-sınıfsal-siyasal hareket ve direnişlerin içerisinden geçerek sınıflaşma sürecini yaşayacakları gerçeğini, işçi sınıfının yeniden oluşum sürecinin sınıf mücadeleleri içerisinden geçerek yaşanacağı gerçeğini unutabiliriz. Dünyada ve Türkiye‘de yeni proleterleşme dalgalarıyla işçi sınıfına dahil olan kesimler, sınıf mücadaleleri içerisinden geçerek kolektif davranma, kolektif örgütlenme ve kolektif eylem kapasite ve yeteneğini geliştirecek, kendisi için sınıf olacaktır. Bu 1 Mayıs, aynı zamanda bu sürecin bir parçası olacaktır.
Baharı, geri tipte neoliberal burjuva demokrasisinin sınırlarına her çarptığında özgürlük isteğinin çığlıklaştığı ezilen cins sorununun birikimli etkisiyle giderek yaygınlaşan ve kitleselleşen 8 Mart‘la karşıladık. Kürt ulusal hareketinin ulusal kimlik, ulusal demokratik hak ve talepleri için yürüttüğü mücadelesi dağda bombayla; sokakta gaz, cop, kurşunla; baskı, imha ve inkar politikalarıyla; KCK operasyonları adı altında sürdürülen, bir halkın siyasetçisini, gencini, kadınını, yaşlısını hücrelere tıkmaya kadar vardırılan tutuklama furyasıyla karşılanırken, Kürt halkı Newroz‘da siyasi statü ve ulusal demokratik talep ve özlemleri için barikatları aşıp alanları doldurdu. Taleplerini haykırdı. Yasaklamalara, engellemelere karşı ölümüne bir mücadele ve savaşımla bir hafta boyunca Kürt baharının ruhu dolaştı bu topraklarda. Bu baharı, Kürt halkı, kadınıyla erkeğiyle, çocuğu, genci, yaşlısıyla elinde silah, taş, molotof…, dilinde isyan ve özgürlük sloganlarıyla, sarı-kırmızı-yeşil rengine boyadı. Bahar aynı zamanda toplumsallaşan sağlık hakkı mücadelesine;, taşeron sağlık işçisinden profesörüne, hemşiresine, doktoruna, laborantına, tıp öğrencisine… kadar tüm sağlık çalışanlarını bağrında toplayan yeni örgütlenme arayışlarına; işçi sınıfının doğrudan, aşağıdan demokrasi organları olarak şekillenecek olan sağlık hakkı meclislerine sahne oldu. Henüz eski tekçi ve tek biçimli mücadele ve örgütlenme araçlarının aşılmamışlığı ve yeninin içinde eskinin varlığını sürdürüyor olmasının tüm daraltıcılığına rağmen bu girişim tarihsel bir deneyim olarak şimdiden sınıf mücadelesi tarihine yazıldı. Eğitimde metalaşmanın çok daha derinleşmesi ve parasız eğitim hakkının artık bütünüyle toprağa gömülmesi, çocuklarımızın sermayeye daha gelişim çağının başında taze kan olarak sunulmasının adı olan 4+4+4 yasasına karşı başta eğitim işçileri olmak üzere toplumun bir çok kesiminin katıldığı eylemler yapıldı. Tekelci burjuvazi ve devletinin barikat, tazyikli su, gaz, cop demokrasisi bu sefer eğitim işçileri için devredeydi ve iki gün boyunca meclise açılan her yolda barikat savaşları yaşandı. Bu baharda, hak gaspları, güvencesiz çalışma ve taşeronlaştırmaya karşı yürütülen henüz birleşik bir sınıf hareketinin ön belirimleri diyebileceğimiz direniş ve eylemlerin cılızlığı, ancak işçi sınıfının geriye doğru bastırıldıkça, çıplak ücrete doğru indirgendikçe çok daha fazla artan örgütlenme arayış ve mücadele isteğiyle yürüyoruz. Nasıl ki ağacın kökünden dalına özsuyu akıyorsa, 1 Mayıs‘a işçi sınıfının, emekçi sınıfların can suyu olan örgütlenme ve eylem pratikleriyle, mücadelelerle ilerliyoruz.
1 Mayıs işçi sınıfının yalnızca birlik ve dayanışma günü değil, aynı zamanda ve asıl olarak mücadele günüdür. Bu, işçi sınıfının sınıfsal birlik ve dayanışması ancak sınıf mücadelesi içinde gelişip örgütlenebileceği için böyledir. İşçi sınıfının birlik, dayanışma, ille de mücadele günü olan 1 Mayıs‘ta, her ay 50′nin üzerinde sınıf kardeşimizi iş cinayetlerinde kaybetmenin; Maraş‘ta toprak altındaki onlarca maden işçisinin, Esenyurt‘ta yanıp kavrulan 11 inşaat işçisinin, Adana baraj suyunda hala yüzen ölülerimizin, Erzurum‘da buzlar içerisinde beş saat direnip yardım çığlıklarına yanıt alamayınca suda yiten beş enerji işçisinin, Tuzla‘da parçalanan tersane işçilerinin ve nice sınıf kardeşimizin acısı ve öfkesini haykıralım. Acımızın, öfkemizin sınıf kini olup mücadele ve örgütlenme kanallarına akmasını sağlayarak; kölece çalışmanın diyeti olan et, kemik, ceset yığınlarıyla sermayelerini büyüten burjuvaların karşısına “katillerden hesap soracağız” şiarı ve bilinciyle dikilmemenin öldürücü boşluğunu yok ederek ilerleyelim. Eğitimde ve sağlıkta neoliberal dönüşümün dolaysız sonuçlarının sağlık ve eğitim işçilerinin çalışma koşullarının yanısıra tüm işçi ve emekçi sınıfların yaşamlarında görülmeye başlandığı koşullarda, başta toplumsallaşan bir sınıf mücadelesi dinamiği haline gelmiş olan sağlık ve eğitim hakkı için mücadeleyi geliştirerek ve sınıfın ileri bir bölüğü olarak sağlıkçıların sağlık hakkı meclisleri gibi yeni örgütlenme biçim ve arayışlarını çoğaltarak, işçi sınıfının öz örgütlülükleri olan işçi meclislerini, işçi kurullarını oluşturarak yürüyelim. Tekellerin, bankaların, plaza ve vilların egemenliğine, burjuva parlamanter demokrasisine karşı işçilerin öz savunma ve mücadele organlarını geliştirelim. Yaşamımız ve geleceğimizle ilgili kararların kapitlistlerce alnmasına izin vermeyelim ve onlara boyum eğmeyelim. Burjuva demokrasisi ve burjuva anayasasına karşı sosyalist işçi demokrasisi ve sosyalist işçi anayasası mücadelesini yükseltelim. İşçi sınıfını sınıf olarak çözen ve bir bütün olarak örgütsüzlüğü dayatan Ulusal Kölelik Stratejisi‘nin öngördüğü esnek çalışma rejiminin ilk sırasında yer alan, köle işçi pazarları olan özel istihdam büroları saldırısına, kıdem tazminatı hakkının gasbına, işçi sınıfının sendikal örgütlenme hakkını yok eden sendika yasasına karşı sınıf mücadelesini yükseltelim. Kölece çalışma koşullarından burjuvazinin payına azami artıdeğer sömürüsü, küresel ve bölgesel temelde sermaye birikiminin yükseltimi, bizim payımıza ise 10-12 saati bulan çalışma, bizi açlık ve yoksulluk cenderesine mahkum eden işsizlik, iş cinayetlerinde ölümler ve hatta mezarı olmayan cesetler olmak düşüyorsa artık yeter diyelim ve daha az sömürü için değil sömürü düzenini yok etmek, kapitalizmi tedavülden kaldırmak için hedefe ücretli kölelik düzenini çakalım.
Kapitalizm ücretli kölelik sistemidir. Kapitalizmin temelinde ücretli kölelik vardır. Yalnızca sömürünün ve sefalet birikiminin değil, baskıların, özgürlüksüzlüğün temelinde ücretli kölelik cenderesi vardır. İş katliamlarının, aşırı çalışmanın, işsizliğin, güvencesizliğin, geleceksizliğin temelinde ücretli kölelik vardır. Burjuvazinin kölecilik demokrasisinin temelinde ücretli kölelik vardır. Bugün artık tüm toplumsal yaşama damgasını vuran ve kısıtlayan, tüm toplumsal sorun ve çelişkileri yeniden şekillendiren budur. Burjuva demokrasisi ücretli köleliğe dayanan demokrasi iken, işçi demokrasisi ücretli köleliğin kaldırılmasına dayanan demokrasidir. Bugün artık, yalnız sınıfsal değil, ulusal, cinsel, dinsel kölelik de ücretli kölelik ilişkisi içinden yeniden üretilmekte, gerçek (ve nihai) çözümleri ücretli kölelik sisteminin yıkılmasından geçmektedir. Bu yüzden 1 Mayıs da, işçi sınıfının yalnız genel bir mücadele günü değil, burjuvazinin sömürü ve egemenliğine ücretli kölecilik kökünden ve uzlaşmaz karşıt sınıf olarak ücretli köleliğe karşı mücadele günü olmalıdır.
Suriye‘ye bir saldırı için Türkiye tekelci burjuvazisi ve emperyalist kapitalistlerin gün saydığı şu günlerde emperyalist kapitalist işgal, ilhak ve savaşı engellemek için mücadele yürütmek, tekelci burjuvazinin sınıf çıkarları için ölmeye ve sınıf kardeşlerini öldürmeye sürülen işçi sınıfı ve emekçilerin ertelenemez gündemidir. Düşmanlıklar halklar arasında değil sınıflar arasındadır. Emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist saldırı, müdahale politikalarına, yakın tehlike olarak bölge emekçi halkları için kan banyosu anlamına gelecek olan savaşa karşı “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını 1 Mayıs hazırlık çalışmaları sürecinde ve alanda yükseltmeli, Türkiye’nin ilk sırada yazıldığı emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist savaşa dur diyecek bir irade ve gücün açığa çıkmasını sağlamalıyız. Bu, aynı zamanda savaşla sınırlamaksızın Türkiye’nin bugünkü konumunu, tekelci mali oligarşik egemenliğin bir alt bileşeni olarak bölge gücü olmasını hedefe çakmayı da gerektirmektedir. Suriye‘de patlayacak bir savaş hızla bölgesel bir savaşa dönüşecek, tüm bölge halkları için ölüm ve yıkım anlamına gelecektir. Suriye‘de Türkiye‘nin tetikleyicisi olduğu, her türlü lojistik imkanla desteklediği, “Özgür Suriye Ordusu”nu bilfiil örgütleyip eğiterek operasyonel faaliyetlerde bulunduğu bir iç savaş yaşanmaktadır. Arap baharının etkisiyle gerici Esad rejimine karşı demokrasi talebiyle gelişen halk isyanının çürütülmesinde, emperyalist kapitalistler ve bölgesel güç konumundaki Türkiye ve İran başat rol oynamıştır. Emperyalist ve bölgesel tekelci savaşı önlemek ancak Türkiye‘nin bu kirli ve uğursuz rol ve misyonuna karşı da savaşım vererek mümkün olabilir. İşçilerin birliği-halkların kardeşliği platformlarını oluşturarak, her türlü emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist pazarlık, anlaşma ve müdahale politikalarına, gerici iç savaşın örgütleyicilerinden biri olan Türkiye‘nin ekonomik-siyasi-askeri tüm müdahale politikalarına, kontrgerilla faaliyetlerine karşı mücadeleyi yükseltmeli, emperyalist kapitalist savaşların, müdahalelerin lojistik ve komuta merkezi olarak örgütlenen tüm NATO üslerinin ve en son bölge halklarına savaş kalkanı olarak kurulan Kürecik‘teki NATO Füze Kalkanı‘nın kapatılmasını hedeflemeliyiz. Savaş durumunda ise işçi sınıfının yapacağı tek şey vardır: Emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist savaşa karşı sınıf savaşını yükselterek savaşı iç savaşa dönüştürmek, Türkiye tekelci burjuvazisinin bu savaşı kaybetmesi, doğrudan ve dolaylı ilhak girişimlerinin başarısız olmasını sağlayacak bir mücadele yürütmek! Bu, hem Suriye işçi sınıfı ve emekçileriyle enternasyonalist dayanışma için; hem Güneybatı Kürdistan‘da (ve Kürdistan‘ın diğer parçalarında) ulusal statü ve kimlik mücadelesi yürüten Kürt halkının geleceği için, hem Türk tekelci burjuvazisi ve devletinin Kuzey Kürdistan‘da Kürt halkının ulusal kimlik mücadelesini, talep ve özlemlerini baskı, zor ve imha yoluyla bastırmaya çalışmasına karşı işçilerin birliği-halkların kardeşliği temelinde enternasyonal sınıf mücadelesi ve birliği için, hem de Türk işçi sınıfının Kürt sınıf kardeşleriyle birlikte kendi sınıf bayrağı altında savaşması bir zorunluluktur. İşçi sınıfı ve emekçiler tekelci burjuvazinin içeride kölece çalışma/ kölece yaşama, dışarıda bölge emekçi halklarına karşı emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist müdahale ve savaş konseptini parçalamak için 1 Mayıs alanlarına akmalı.
Bu 1 Mayıs, ancak ulusal kimliği ve ulusal demokratik talepleri için mücadele eden Kürt halkına yönelen tekelci burjuvazi ve devletinin baskı, saldırı ve imha politikalarına karşı Kürt halkının yanında yeraldığımızda, Kürdüyle Türküyle işçilerin sınıf birliği ve eylemini gerçekleştirdiğimizde anlam kazanacaktır.
İşçi sınıfı ve emekçilerin içine nüfuz eden şovenizm zehri, işçilerin kendi sınıf kardeşlerine, emekçi halklara karşı düşmanlaşması, sınıf düşmanlarının azami kar-azami sömürü programına yazılmasıdır ve bu, safından söküp atamadığı koşullarda işçi sınıfının da sınıf olarak çürüyüp yozlaşması demektir. Bu, işçi sınıfının, tekelci burjuvazinin bir halkı/halkları siyasi-ekonomik-askeri güç yoğunlaşması ve merkezileşmesi için ezmesi, ulusal demokratik haklarını tanımaması ve mücadelelerini bastırması politikalarının destekçisi, bir parçası olmasıdır. Bugün, burjuvazinin içeride ulusal demokratik hakları için mücadele eden Kürt halkına yönelen inkar-imha-baskı-zor siyasetine; dışarıda Suriye ve bölge halklarına ölüm, yağma ve yıkım, kanlı boğazlaşmaları getirecek müdahale ve savaş politikalarına sessiz kalmak, işçi sınıfının boynundaki ücretli kölelik prangasını çok daha ağırlaştıracaktır.
1 Mayıs’ta işçi sınıfının “vatan”sızlığını, uluslar arası proletaryanın bir bölüğü olduğunu, enternasyonal sınıf çıkarlarını bir kez daha haykıracağız. Kürt halkının ulusal demokratik taleplerine ve mücadelesine karşı geliştirilen gerici-şoven saldırıların işçi sınıfı ve emekçilerin saflarında boy vermemesi için mücadele edecek, işçi sınıfı ve emekçi kitleler içerisinde işçilerin birliği, halkların kardeşliği sloganını yükselteceğiz. Kürt ulusunun tam hak eşitliğini ve isterse ayrılıp kendi devletini kurma hakkını savunacağız. Bunu, Kürt işçi sınıfının bugün çok daha kalınlaşmış olan ulusal örtüden kurtulup sınıf karşıtlığı zemininde mücadele etmesi için, aynı zamanda Türk işçi ve emekçilerinin de şovenizm zehri ile sınıf düşmanının -tekelci burjuvazinin- linç kıtalarına, kirli savaşa hazır asker yazılmalarını engelleyip Kürt-Türk işçi sınıfının enternayonal birliği için savunacağız. Kürt halkının her alan ve düzeyde mücadelesini verdiği anadilde eğitim hakkı, demokratik özerklik talebi ve tüm diğer ulusal demokratik haklar Kürt halkının en doğal haklarıdır. Kürt halkına, bu haklarını talep ettiği ve fiilleştirmeye çalıştığı için yönelen ve yönelecek her türlü baskı, imha, saldırı politikalarına karşı Kürt halkının mücadelesinin yanında yer alacağız. Bir başka ulusu ezen ulusun proletaryasının, ezilen ulusun ulusal demokratik hakları için yürüttüğü mücadeleye kayıtsız kalmayarak ve kendi kaderini tayin hakkını savunarak, ancak kendisi için sınıf olabileceğinin bilinciyle hareket edeceğiz.
1 Mayıs’ta tüm dünyanın işçileri tek yürek, tek ses olmalı; Taksim Amed’e, Atina’ya, Tahrir’e, Madrid’e, Roma’ya bağlanmalı, enternasyonalist ruh hakim hale gelmeli, işçilerin birliği-halkların kardeşliği sloganları yükselmelidir. Sınıfa karşı sınıf/kapitalizme karşı sosyalizm: Küresel kriz bu karşıtlık eksenini, ücretli kölelik sistemine karşı mücadeleyi, tüm dünya proletaryasının önüne yakıcılaşmış ve keskinleşmiş olarak koymaktadır. Buradan ilerleyeceğiz.
Türkiye devrimci hareketinin klasiğidir: hep kadrolarına, örgüt güçlerine “sınıfa/kitlelere…” çağrısını yapar. Bugün ağırlıklı olarak kadro ve örgüt güçlerinin toplumsallaşmış proletaryanın birer üyesi olmasından dolayı artık bu klasiği tersyüz edecek nesnel koşullara sahibiz. Biz, tüm örgüt güçlerini, çevre güçlerini sınıfının bir parçası olarak konumlanmaya, sınıfının kolektif örgütlenmesini-hareketini-eylemini oluşturmaya, kendisi ve sınıfı için sınıf devrimcisi olmaya çağırıyoruz. Başkaları için değil kendimiz için, kendimizi, yanıbaşımızdaki sınıf kardeşlerimizi sınıf mücadelesine örgütlemek… Bu, kendisi için sınıf olma sürecinin bir parçası olarak komünist devrimci bilinci kazanmadır. Bugün işçi sınıfı iç çözülme, parçalanma ve ama nicel ve nitel olarak gelişmiş olarak oluşum halindedir ve sınıf mücadeleleri içerisinden geçerek sınıflaşacaktır. Biz de oluşum halindeki bu sınıfın oluşum halindeki komünist devrimci çekirdeğiyiz. Yıkıcı proleterleşme sürecini yaşamış, sadece sayısal artışıyla değil kafa ve kol emeği bileşimiyle toplumsal-bileşik niteliği yükselmiş olan sınıfın proleter devrimcisi olmak, işçi sınıfının bir parçası ve öncüsü olarak sınıfın içerisinde sınıfın devrimcisi olmak; bağrında gelişeceğimiz sınıf için, iddia ve varlık nedenimiz için bir zorunluluktur!
-1 Mayıs küresel tekelci sermayeye karşı sınıf eyleminin, direnişinin, mücadelesinin küreselleceği gün olsun!
- Sınıfa Karşı Sınıf/Kapitalizme Karşı Sosyalizm!
- Kahrolsun Ücretli Kölelik düzeni!
- Yaşasın İşçilerin birliği-halkların kardeşliği!
- Yaşasın 1 Mayıs/ Bîji Yek Gulan!

Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder