Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Cumhuriyet tarihinin en dramatik değişim süreçlerinden “Köy
Enstitüleri”ne fotoğraflar, arşiv belgeleri, kişisel eşyalar ve tanıklıklarla ışık tutan “Düşünen Tohum, Konuşan Toprak: Cumhuriyetin Köy Enstitüleri 1940-1954” sergisini ziyarete açtı.
İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü işbirliğiyle Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü nedeniyle dün açılan sergiye ilişkin düzenlenen basın toplantısında söze M. Özalp Birol başladı: “İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün bu 14. sergisi için çalışmalara bir buçuk yıl önce başladık. Sergide, serginin de odağında olan İsmail Hakkı Tonguç’un da objektifinden, ilk kez izleyiciyle buluşan fotoğraflar yer alıyor.”
Ardından söz alan küratör Ekrem Işın şöyle devam etti:
““Bu serginin merkezinde İsmail Hakkı Tonguç gibi büyük bir haysiyet insanı vardır. Sergideki fotoğraflara bakan kişi, görüntülerin kendi kendilerine hareket ettikleri izlenimine kapılabilir. ‘İş İçin Eğitimde’ başlıklı fotoğraflardaki öğrenciler duvar örmekte, bahçe sulamakta, tuğla taşımaktadır. Bir diğer fotoğraf dizisi ise Türkiye’nin trajik görüntülerini içerir. Enstitülere gelen köylü çocukların ilk gün hatıralarıdır bunlar. Bu insanlar Cumhuriyet’in devraldığı Osmanlı mirasıdır.”
Son olarak konuşan Pakize Türkoğlu ise bu eğitim kurumları sayesinde 1946-47 ders yılı başına kadar 7 bin köyde okul açıldığını, 8 bin 500’den fazla eğitmen ve 210 binden fazla öğrenci yetiştirildiğini belirterek, “Köy Enstitüleri üretici bir yöntemle eğitim yaparak eğitimin kalitesini yükseltmiştir. Bu enstitüler, dönemin Türkiye toplumundan 50 yıl ileride kurumlardı, aslında kapatılmalarında da bunun etkisi vardı. Biz orada yalnızca üreterek eğitilmedik, aynı zamanda eleştiri ve demokrasi kültürünü de öğrendik. Zengin öğrencilerle fakir öğrenciler bir aradaydı ama uzlaşmacı bir kültür vardı. Çünkü fakir öğrenci zenginlerle aynı şartlarda okuduğunu bilirdi.” dedi. Türkoğlu, Tonguç’un eğitim ekonomi ilişkisi üzerinden kurduğu ve kendisinin de içinde yetiştiği sistemi anlatırken; “Tonguç, eğitim kendi imkanlarıyla kendi uygar ortamını yaratmalıdır.” diyordu. Para yoksa bunu hangi güçle yaratabilir? Elindeki bilimdir ve emektir. Yöntemi üretim içinde eğitimdir. İş yaparken bütün öğrenmeler yapılabilir; kireç tararken kimya, çatı yaparken matematik, fizik öğretiliyor. Amaç kaliteyi düşürmeden bir hak olarak eğitimi en uçtaki insanlara götürebilmek, sadece lüks hizmet olmaktan kurtarmaktır. Demokratik eğitim de budur. Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Türkiyenin bütün eğitimini ve dünya eğitimini kapsayacaktı.” diyerek bugün bu akılcı sergide geçmişi yadetmek yerine demokratik, tüketici olmayan bu eğitim yöntem ve uygulamalarından ipuçları alıp değerlendirmek gerektiğinin altını çizdi.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, “Düşünen Tohum Konuşan Toprak: Cumhuriyet’in Köy Enstitüleri 1940-1954” sergisi, 27 Ekim’e kadar görülebilecek.
Köy Enstitüleri
1935 yılının ortalarında, Mustafa Kemal Atatürk’ü en çok rahatsız eden konulardan biri, Türkiye köylüsünün yüzde 90’a yakınının okuma yazma bilmemesiydi. Cumhuriyeti yaşatma ve bu topraklarda yeni bir insan tipi yetiştirme amacıyla, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde, 17 Nisan 1940’ta Türkiye’nin birçok köyünde enstitüler kuruldu. Bununla köyden alınan çocukların eğitilip tekrar köye yollanarak halkın bu geniş kesiminin aydınlanması hedeflenmişti. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ile Tonguç, 28 Aralık 1938’den 1946’ya kadar bu seferberliğin ikilisi olarak birlikte çalıştılar. Ancak dış ve iç baskılarla yavaşlayan süreç sonunda, 1954’te Köy Enstitüleri kapatıldı.
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder