Carl von Clausewitz’e göre siyaset ve savaş teorisi Vom Kriege (Savaş Üzerine) adlı kitapta yer almaktadır. Vom Kriege 1816-1830 yılları arasında Clausewitz tarafından yazıldı. İlk baskısı Clausewitz’in ölümünden bir yıl sonra 1832’de yapıldı.


Carl von Clausewitz (1780-1831) tarihin kaydettiği en önemli stratejik düşünürlerden biri olarak kabul edilmektedir. Clausewitz, on iki yaşından itibaren Prusya ordusunda bir asker olarak görev yaptı.

Clausewitz, Napolyon Savaşlarına katıldı ve Kara Harp Okulu Komutanlığı’na kadar yükseldi. Clausewitz, okul yöneticisi olarak teorik anlamda savaş sanatıyla ilgilendi. Clausewitz, başka hiçbir yerde olmadığı şekilde, savaş olgusunu felsefi olarak ele aldı. Clausewitz, “Savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” dedi. Savaş sanatıyla ilgili olarak yanıtlamaya çalıştığı en önemli soru “savaş kararı verme” idi. Tüm olası senaryoları oynadıktan sonra, uzun vadeli bir stratejiye ulaşmayı tavsiye ediyordu.

Siyaset ve savaş kavramları, insanlık tarihi kadar eskidir. Siyaset ve savaş, devletlerin bekasıyla yakından ilgilidir. Günümüzde Prusyalı general Carl von Clausewitz’in siyaset ve savaş teorisi, karşıt görüşlere sahip olan siyaset ve askeri uzmanlarca “bazı yönleri ile” eleştirilmektedir.

Clausewitz’e Göre Siyaset ve Savaş

Carl von Clausewitz‘e göre savaş siyasetin devamıdır.

Savaşın siyasetin devamı olduğunu ifade eden bu teori, savaş konusunda en ses getiren teori olarak bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bu teoriden sonra savaş ve savaşın gerekçeleri üzerine bir çok görüş ortaya atılmış olsa da, hiç birisi Clausewitz’in terorisini geçersiz kılamadı.

Prusya Ordusu’nda generallik yapmış olan Carl von Clausewitz tarafından harp tecrübelerine dayanılarak yazılan siyaset ve savaş teorisi, kendisinin en önemli çalışması olan Savaş Üzerine (Vom Kriege, 1831) adlı eserinde yer almaktadır.

Carl von Clausewitz’e göre bütün savaşlar aynı ‘nesnel’ niteliğe sahiptir:

  • ‘Savaş, yalnızca siyasetin (veya politika yapmanın) diğer yöntemlerle devamıdır.’
  • Dolayısıyla savaş amaca giden yolda bir araçtır.
  • savaş, düşmanı kendi amaçlarımıza ulaşmak için teslim olmaya zorlama yöntemidir.
Böyle bir yaklaşım, savaş ve barış arasındaki sürekliliğe vurgu yapar.

Michael Howard’a göre hem savaş hem de barış, rasyonel bir biçimde bencil çıkarlar peşinde koşma, dolayısıyla çatışma ile tanımlanır. Aralarındaki tek fark, araçsal temelde kararlaştırılan ve amaçlara ulaşmak için seçilen yöntemlerdir. Bu yüzden devletler kendi çıkarlarına olduğunu düşündüklerinde savaşa girerler. Burada ima edilen fayda-maliyet analizi şeklindeki düşünce, savaşı bir politika aracı olarak gören realist bakış açısıyla tamamen örtüşmektedir.

Devlet-dışı aktörler de dahil olmak üzere tüm siyasal aktörlerin açıkçası savaşı bir politika aracı olarak kullanabilmesine rağmen savaşın Clausewitzci ya da`siyasal’ olarak algılanması, genellikle uluslararası ilişkilerin devletler arasındaki ilişkiler tarafından şekillendirildiği Westphalia devlet sisteminin bir sonucu olarak görülür.

Savaşın devlet çıkarlarına dair ‘rasyonel’ bir politika olduğu imajı, savaşların büyük ölçüde karşıt devletler arasında yürütüldüğü ve bunların kabaca beşte dördünü savaşı başlatan devletlerin kazandığı 19. Yüzyıl’da özellikle cazipti. Üstelik savaşı yürütebilmek için insanlar arasında düşmanlığa ihtiyaç olsa da bu savaşlar ordular tarafından yapılıyordu. Dolayısıyla daha kalabalık olan sivil nüfusu değil resmi savaşçıları etkiliyordu. Bu durum, savaşın maliyetlerini sınırlıyor ve hesaplanmasını kolaylaştırıyordu.

Carl von Clausewitz (1780-1831)

Carl von Clausewitz Prusyalı general ve askeri teorisyendir.  Lutheran bir papazın oğlu olan Clausewitz, 12 yaşında Prusya ordusuna katıldı ve 38 yaşında tümgeneral rütbesi aldı. Clausewitz, Kant felsefesi çalıştıktan ve Prusya ordusunda reform çalışmalarına katıldıktan sonra askeri strateji hakkındaki görüşlerini Savaş Üzerine (Vom Kriege, 1832) adlı eserinde ortaya koydu. Savaşın temelde politikanın bir aracı ve siyasal bir davranış olduğu fikrini savunduğu şeklinde yorumlanan kitap, savaşın üçlemeye dayalı bir teorisini ortaya koyar.
Bu üçlü:
1-Ulusal düşmanlık duygusuyla motive olan kitleler,
2-Savaş olasılıklarını değerlendirerek stratejiler geliştiren ordu,
3-Askeri harekatın amaç ve hedeflerini saptayan siyasi liderlerdir.
Harp tarihi aşısından bakınca, askeri teori ve savaş konusunda Çinli strateji uzmanı Sun-Tzu’dan sonra gelen ikinci en önemli kişi Carl von Clausewitz’tir.

Clausewitz’e göre siyaset ve savaş algısı yine de artan bir biçimde eleştirilere hedef olmuştur. Bu eleştirilerin bir kısmı ahlaki niteliktedir. Clausewitz, savaşı normal ve kaçınılmaz bir durum, üstelik adalet gibi daha kapsamlı ilkeler yerine dar devlet çıkarlarına atfen meşrulaştırılabilir bir eylem olarak sunmakla ayıplanmıştır. Dolayısıyla bu argüman, meşru siyasal amaçlara hizmet ettiği sürece savaşın ahlaki sonuçlarının göz ardı edilebileceği anlamına gelir.

Diğer taraftan Clausewitz’in rasyonel değerlendirme ve dikkatli hesaplamalar temelinde savaşa başvurulması gerektiği yönündeki önerisi tutarlı bir şekilde dikkate alınsaydı, modern savaşların pek çoğu çıkmayabilirdi.

Clausewitzci savaş yorumuna yönelik diğer eleştiriler, onun Napolyon dönemiyle ilgili, kesinlikle modern savaşlarla alakasız ve modası geçmiş olduğunu vurgulamaktadır.

Öncelikle modern ekonomik ve siyasal koşullar savaşın etkisiz ve hatta geçersiz bir politika aracı olduğunu söylemektedir. Van Creveld’e göre;

  • Eğer modern devletler savaşa başvurma konusunda rasyonel bir eğilime sahip olmasaydılar, askeri güç dünya siyasetinden dışlanabilirdi.
  • İkincisi, endüstriyel savaş ve özellikle total savaş kavramı, savaşın fayda ve maliyetleri konusundaki hesaplamaları çok daha az güvenilir kılmıştır. Eğer durum böyleyse savaş, siyasal amaçları elde etmenin uygun yolu olmaktan çıkmış olabilir.

Son olarak Clausewitz’e yönelik eleştirilerin çoğu savaşın doğasında meydana gelen ve Clausewitzci savaş paradigmasını artık geçersiz hale getiren değişimlere vurgu yapmaktadır.

Kaynaklar:

¹Andrew Heywood, Küresel Siyaset, Adres yayınları (2014)