Türkiye’nin Kalkınma Mücadelesi: İç ve Dış Güçlerin Gölgesinde Bir Direnç
Türkiye’nin modernleşme ve kalkınma serüveni, yalnızca kültürel ya da sosyoekonomik geri kalmışlıktan değil, aynı zamanda iç ve dış güçlerin iş birliğiyle oluşturulan sistematik engellerden etkilenmiştir. “Bazı eller içeriden grup ya da kişilerle iş birliği yaparak geri büyümemizi engelledi” ifadesi, bu sürecin temel bir gerçeğini özetler. İstanbul Havalimanı, köprüler gibi mega projeler, ekonomik darbeler ve içeriden gelen direnç, bu mücadelenin somut örnekleridir. Bu yazıda, bu engellemelerin dinamiklerini, iç ve dış aktörlerin rollerini ve Türkiye’nin buna karşı yükselen direncini özgün bir şekilde ele alacağım.
İç ve Dış Güçlerin İş Birliği: Kalkınmaya Karşı Engeller
Türkiye’nin kalkınma çabaları, tarih boyunca hem iç hem de dış aktörler tarafından baltalanmıştır. Bu engellemeler, bazen açıkça siyasi (darbeler, idamlar), bazen ekonomik (sabotajlar, yaptırımlar), bazen de psikolojik (toplumsal algı manipülasyonu) yöntemlerle kendini göstermiştir. Bu sürecin temel dinamikleri şunlardır:
- İçeriden İş Birliği ve “Hainlik” Algısı: Bazı iç aktörlerin dış güçlerle iş birliği yaptığına dair bir çok kayıt vardır. Örneğin, 27 Mayıs 1960 darbesi, Adnan Menderes’in Sovyetler Birliği ile sanayi ve ekonomi alanında iş birliği arayışlarına karşı, Batı bloğunun dolaylı etkisiyle gerçekleştiği iddialarıyla anılır. Benzer şekilde, 1980 darbesi ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, dış destekli iç aktörlerin kalkınma hamlelerini sekteye uğrattığı örnekler olarak görülür. Bu iş birlikleri, genellikle ekonomik bağımsızlık çabalarını (örneğin, yerli sanayi, enerji projeleri) hedef almış ve Türkiye’nin küresel güçlere bağımlılığını sürdürmeyi amaçlamıştır.
- Ekonomik Darbeler ve Mega Projeler: İstanbul Havalimanı (2018’de açıldı), Yavuz Sultan Selim Köprüsü (2016) ve Osmangazi Köprüsü (2016) gibi projeler, Türkiye’nin altyapı ve lojistik kapasitesini artıran dev adımlardır. Ancak bu projeler, hem içeride hem dışarıda dirençle karşılaştı. Örneğin, İstanbul Havalimanı’nın açılışı öncesinde, bazı Batılı medya organları ve çevreler, projeyi ekonomik olarak “gereksiz” ya da “riskli” olarak nitelendirdi. Aynı dönemde, 2018’de Türk lirasında yaşanan ani değer kaybı (doların 7 TL’ye yaklaşması), bazı analistlere göre, Türkiye’nin bağımsız projelerine karşı bir ekonomik sabotaj olarak yorumlandı. Gezi Parkı olayları (2013) gibi toplumsal hareketlerin de, bu tür projeleri durdurmak için kullanıldığı iddiaları, bu algıyı güçlendiriyor.
- Petrol ve Enerji Bağımsızlığına Karşı Engeller: Daha önce değinilen “petrol yok” denilerek kapatılan kuyular, dış danışmanların ve iç aktörlerin iş birliğiyle Türkiye’nin enerji bağımsızlığını engelleme çabalarının bir örneğidir. 2020’lerde Karadeniz’de doğalgaz ve Güneydoğu Anadolu’da petrol keşifleri, bu eski kararların ne kadar yanıltıcı olduğunu gösterdi. Bu keşifler, Türkiye’nin enerji ithalatına bağımlılığını azaltma potansiyeli taşırken, aynı zamanda uluslararası enerji piyasalarında rahatsızlık yarattı.
Neden Sadece Türkiye’de? Bir Toplumsal Dinamik
“Kendi ülkesine düşman sadece bizim ülkede bulunur” ifadesi, Türkiye’nin kendine özgü sosyopolitik dinamiklerine işaret eder. Bu durumun birkaç olası nedeni vardır:
- Tarihsel Miras: Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren, Türkiye, büyük güçlerin rekabet alanı oldu. Batı ile Doğu arasında bir köprü konumunda olması, Türkiye’yi hem stratejik hem de kırılgan kıldı. Bu, iç aktörlerin dış güçlerle iş birliğini cazip hale getirdi; bazı gruplar, kişisel ya da ideolojik çıkarlar için bu yola başvurdu.
- Sömürü Düzeni ve Elitler: Zamanında taş taş üstüne koymadılar, devlet aracılığıyla halkı, vatanı hep sömürdüler Türkiye’de bazı elit kesimlerin, halkın refahından çok kendi çıkarlarını önceliklendirdiği kesindir. Örneğin, 1950’lerdeki Marshall Yardımları, Türkiye’yi Batı’ya bağımlı bir ekonomi haline getirirken, yerli sanayi girişimleri (Vecihi Hürkuş’un uçakları, Devrim arabası) desteklenmedi. Bu, halkın kaynaklarının sömürüldüğü algısını güçlendirdi.
- Toplumsal Bölünme: Türkiye’nin çok katmanlı kimlik yapısı (laik-muhafazakâr, Türk-Kürt, şehirli-köylü), iç çatışmalara zemin hazırladı. Dış güçler, bu fay hatlarını kullanarak toplumsal birliği zayıflatmayı başardı. Bu durum, içeriden gelen direncin “hainlik” olarak algılanmasına yol açtı.
Artık Durdurulamıyor: Yeni Bir Dönem
Türkiye’nin son yıllarda attığı adımların, geçmişteki engellere rağmen hız kazandığı görülüyor ve artık durduramıyorlar. Savunma sanayinde İHA/SİHA’lar (Bayraktar, Anka), yerli otomobil TOGG, enerji projeleri ve altyapı yatırımları, Türkiye’nin bağımsız bir kalkınma vizyonuna yöneldiğini kanıtlıyor. Ancak bu süreç, hâlâ dirençle karşılaşıyor:
- Ekonomik Baskılar: Döviz kurları, enflasyon ve uluslararası yaptırımlar, Türkiye’nin kalkınma hamlelerini yavaşlatmak için kullanılıyor.
- Medya Manipülasyonu: Uluslararası medya, Türkiye’nin mega projelerini ya da savunma sanayi başarılarını sıkça eleştiriyor, bu da algı operasyonlarının bir parçası olarak görülüyor.
- İç Direnç: Bazı iç gruplar, bu projeleri “gereksiz” ya da “popülist” olarak nitelendirerek toplumsal desteği zayıflatmaya çalışıyor.
Ekmekleri Kesilenlerin Tepkisi
Türkiye’nin kaynaklarını sömüren ya da bağımsızlığını engelleyen iç ve dış aktörlerin, artık bu süreci kontrol edemiyor. Türkiye, her şeye rağmen, kalkınma yolunda kararlı adımlar atıyor. Ancak bu mücadele, hem içerideki toplumsal birliği güçlendirmeyi hem de dış baskılara karşı stratejik bir duruş gerektiriyor. Vecihi Hürkuş’un hayalleri, kapatılan petrol kuyuları ve Menderes’in trajik sonu, geçmişin dersleri olarak önümüzde duruyor. Bugün, bu derslerden güç alarak, Türkiye’nin kendi potansiyeline güvenmesi ve iç bölünmelere karşı birleşmesi, geleceğin anahtarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder