Doğası gereği sanat, bir direnmedir. Var olana karşı yeni yaratılar oluşturma eylemi de bir direnme eylemidir. Direnme bir anlamda varolanın yaratımını bozma, yerine yeni yaratımlar koyabilme, bir anlamda da varolana taraf olmama, karşı çıkma mücadelesidir.
Direnme ve karşı koyma üzerinden kendini var eden sanatla ilgili Peter Weiss, “Direnmenin Estetiği” kitabında; direnmenin, içeriksel bağlamda politik bir dil oluştururken, biçimsel bağlamda da kendi estetiğini oluşturmasından bahseder. Tam da buradan doğru Öğün Bakır’ın resimleri, direnmenin estetiğini biçimsel olarak plastik dilin imkânlarını kullanarak sunarken, içeriksel anlamda da toplumsal gerçeklik konularına yer veren tavrıyla net bir politik duruşu sergiler.
Resimlerin, bir taraftan klasik resmin temel öğelerine sıkı sıkıya bağlı oluşu, diğer taraftan biçimsel deformasyonun, resmin içeriğiyle olan kusursuz ilişkisi, yepyeni çağdaş bir dilin ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Resimlerdeki deformasyonun ölçüsü ve tadı, çizgi, doku, leke gibi diğer tasarım elemanlarıyla ilişkisi sarsıcı bir plastik dil oluşturur. Resimlerin sarsıcı boyutu; anlatılan her bir öykünün, kendi iç dinamikleriyle izleyiciyi yoğun bir duygu dünyasına sürüklemesidir.
Resimlerde, insanlık öyküleri anlatılır. Anlatılan öykü; dil, din, ırk, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin tüm insanlığın evrensel öyküsüdür, insanlığın geçmişteki acıları, direniş ve özgürlük mücadelesi üzerinedir. Sanatçı bütün resimlerinde, desenlerinde “önce insan” der. Bellek kazandırmak, anlamında önemli bir yer tutan Öğün Bakır resimleri, sermayeye ve küresel emperyalizme karşı direnen emekçilerin, insanlık tarihindeki mücadelesini, politik ve estetik açıdan ele alırken aynı zamanda toplumsal belleğe de kazandırır. Bu resimler, nesnelliği temel alan bir tarih yazımından çok, öznel, taraflı ve politik bir söylemi yansıtır. Sanatçının “direniş” olarak adlandırabileceğimiz bu çıkış noktası aynı zamanda sanatın praksisini de belirler.