Siyasal-ekonomik yayılmanın temel unsurları şunlardır:
Birikim sürecinin insani (emek), maddi (toprak, su, hammaddeler, değerli metaller) ve teknolojik girdi kaynakları. Üretim fazlasının, daha fazla girdi karşılığında ve biriken değeri elde etmek amacıyla satıldığı pazarlar. Bölgeler arası ticaretin lojistik koridorları ve bağlantı yolları. Hammaddelerin, özellikle metaller ve stratejik değere sahip kaynakların denetimi bu alanlara güç yığılmasının gerekçesidir. İmparatorlukların yayılma dinamikleri bu temelde izlenmelidir. Politik-askerî rekabet, kültürel, dinsel, ideolojik egemenlik araçlarının kullanımı, kendi birikim kapasitesini arttırma doğrultusunda başka bölgelerin birikim ve sömürü sistemlerinde söz sahibi olmayı imparatorluk devletlerinin menziline sokar. Stratejik alanlar ve kaynak koridorları yayılmacı imparatorlukların, askerî güçlerin ve istilacıların hedefi oldular. Dinler, felsefi akımlar, dünya görüşleri bu alanlardan beslendi ve yayıldılar. Üç önemli bağlantı koridoru lojistik açıdan anahtar ve merkezi bir rol oynamıştır:
1) Nil-Kızıldeniz koridoru (kendi aralarında ve Akdeniz'le kanal veya karayolu bağlantılarını içeriyordu ve Hint Okyanusu'nun ötesine açılım imkânı sağlıyordu.)
2) Suriye-Mezopotamya-Basra Körfezi Koridoru (Suriye'den geçerek Orontes, Fırat ve Dicle nehirleri aracılığıyla Akdeniz sahilini Basra Körfezi'ne bağlayan karayollarını içeriyordu ayrıca Hint Okyanusu'na ve ötesine açılım imkânı sağlıyordu). Bu koridorun ayrıca Orta Asya'ya giden karayollarıyla da bağlantıları
bulunuyordu.
3) Ege-Karadeniz-Orta Asya koridoru (Akdeniz'i Çanakkale ve İstanbul Boğazları kanalıyla Orta Asya gidiş geliş kara ipek yoluna bağlayan koridor; karayolu bağlantıları Orta Asya'dan Hindistan'a ve Çin'e uzanmaktaydı). Bu üç bağlantı koridoru, sadece ticari yollar olma işlevini üstlenmiş değildi. Ayrıca, bu koridorlar, ekonomik-politik-gelişimin içiçe bölgeleri ve üzerlerinde imparatorluk sistemlerinin kurulduğu alanlardı. Bu geçiş noktalarının bir kaçı üzerinde denetim imkânına sahip olmadan imparatorlukların varlığını sürdürmesi mümkün değildi. (10)
Stratejik kaynaklar, ticaret yolları üzerinde anahtar niteliği taşıyan bu denetim açısından dikkate değer örnekler vardır. Asur İmparatorluğu Suriye-Mezopotamya koridorunun yanı sıra Nil-Kızıldeniz koridorunu da denetleyebildiği kısa dönemde gücünün zirvesine çıktı. Pers İmparatorluğu ise Ege-Karadeniz-Orta Asya koridorunda kısmi bir denetim kurdu. İskender'in stratejik programı ise üç koridorun tümü ile İndüs alanının ve Batı Akdeniz'in egemenlik altına alınması hedefini içeriyordu. Helenistik dönem boyunca Ptoleme ve Selevkos hanedanları arasındaki çekişmenin temelinde bu koridorların ele geçirilmesi yatıyordu. Roma İmparatorluğu'nun Mezopotamya'ya girişi, önce Partlar daha sonra Sasani Persleri tarafından engellendiği için Roma imparatorluk gücü bile bu üç koridorda denetim kuramadı. Partlar ve Sasani Persleri ise Roma, Hindistan ve Çin arasındaki ticaretten kâr sağlamaya devam ettiler. Bu üç ana koridorun dışında da yollar bulunuyordu. Ancak bu üç geçiş noktası kara ve deniz yolları ile iki bin yıl boyunca Avrupa ile Asya arasındaki bağlantıydı. XV. ve XVI. yüzyıllarda okyanus aşırı yeni ticari ağların kurulmasına kadar Afro-Avrasyatik ağ önemini korudu. (Günümüzde de emperyalist-kapitalist dünya sisteminin temel birikim, mücadele ve egemenlik stratejilerinde bu alanın rolü yeniden önem kazanmıştır.)
Deniz ticaretinin genişlemesiyle eski Yunan'da kölelik kurumlaştı. Mezopotamya'da ve Mısır'da kölelik, borçlarını ödeyemeyen küçük üreticiler ve savaş esirleri ile sınırlıydı. Yunanistan'da ise meta üretiminin yoğunlaşması ölçeğinde ve tüm Doğu Akdeniz'i kapsayan bir ticaret ağının ortaya çıkmasıyla, kölelerin kendileri bir metaya dönüştüler. Korsan-Tüccarlar tarafından Akdeniz'in geri bölgelerinde esir edilen veya satın alınan insanlar Yunanistan'a getirilip köle pazarlarında satılıyordu. Bu köle ticareti, tüccar sınıfının yükselişinde XV. ve XVIII. yüzyıllarda Batı Avrupa'da burjuvazinin yükselişinde, kapitalist birikimin mayalanmasında oynadığı role benzer bir dinamizme yol açtı. Büyük sayıda kölenin pazar için üretime sokulması tüccar sınıfının önemli ölçüde güçlenmesini sağladı. Yunanistan'da yaşanan toplumsal değişim neticesinde meta üretimi ve mübadelesine dayanan özel mülkiyetçi tüccar sınıfı toprak sahibi aristokrasiye karşı giriştiği mücadeleyi kazandı. Para ekonomisi, gelişerek, doğal ekonomi üzerine dayalı tarımsal toplulukların geleneksel varlık biçimi içine "eritici bir asit gibi" işte buradan girdi.
Deniz ticareti ve korsanlık Atina'ya aktı, mali servet yoğunlaşması büyük boyutlardaydı. Yönetici sınıfın "mali egemenliği, alacaklıyı borçluya karşı korumak, para sahibi tarafından küçük köylünün sömürülmesini onaylamak için yeni bir de töre hazırladı. Attika'daki bütün tarlalar, üzerinde bu mülkün, şu kadar para için, falanca kişiye rehin edilmiş olduğu yazılı ipotek taşlarıyla dolmuştu. Bu türlü işaret taşımayan tarlalar ise, çoğunlukla ipotek ya da faizin ödenmemesi nedeniyle satılmış ve tefeci soyluların mülkiyetine geçmiş bulunuyordu; köylü eğer eski tarlasında yarıcı olarak kalmasına ve emeğinin ürününün 6/5'ini yeni efendisine kesenek olarak verirken, bunun 6/1'iyle yaşamasına izin verilmişse, kendini mutlu saymalıydı. Dahası da var: eğer tarlanın satış bedeli, borcu ödemeye yetmez, ya da bu borç bir güvenceyle sağlama bağlanmamış bulunursa, borçlu alacaklıya borcunu ödemek için, çocuklarını köle olarak yabancılara satmak zorundaydı. Çocukların, babaları tarafından satılışı – babalık hukuku ve monogamie'nin ilk meyvesi işte bu oldu! Ve vampir hâlâ kana doymamışsa, bizzat borçlusunu köle olarak satabilirdi. İşte Atina halkı içinde tatlı uygarlık güneşinin doğuşu böyle oldu."(11)
M.Ö. VI. yüzyıl Atinası'na "serbest piyasa özgürlüğü" damgasını vuruyordu. Bu serbest piyasada bir kısım insanların payına köle olarak satılmak düşüyordu. Köleci üretim alabildiğine yaygınlaşıyordu. Eski Yunan kabile toplumunda henüz kent-devletlerinin ilk kurulma aşamasında tam anlamıyla temlik edilebilir olmayan, yani kan bağı dışındaki insanlara devri çeşitli biçimlerde kısıtlanmış bulunan toprak da, tamamen temlik edilebilir duruma geliyordu. Böylece toprak sahipleri ile vatandaşlık arasında eskiden varolan zorunlu bağ kopuyor, Atina devletinin yurttaşları topraklarını kaybederek yoksullaşıyordu.
"Eski toprak sahipleri ile tüccarlar ve faiz karşılığı borç veren tefeciler, bu andan itibaren giderek bütünleşip tek bir köle sahipleri sınıfına dönüştüler. Bu aşamada artık temel çıkar zıtlığı topraklı aristokrasi ile hür köylüler arasında değil, köle sahipleriyle köleler arasındaydı. Yoksul vatandaşlara gelince, onlar da zenginler tarafından ekonomik baskı altında tutulmakla ve hatta giderek yıkıma uğratılmakla beraber, kölelerle birleşemiyorlardı; tersine kölelerin sırtına basarak yükselmeye, köle sahibi durumuna gelmeye ve köle emeğinden artan bir pay almaya çalışmaktaydılar."(12)
Atina Devleti, köle ve toprak sahiplerinin demokrasisi olarak sınıfsal ayrımların doğallığı prensibine dayanıyordu. Köle sahiplerinin ideolojisine göre köleler doğuştan aşağılık yaratıklardı. Bu köleci demokrasinin anlamını, M.Ö. 1. yüzyılda yaşayan Yunan tarihçisi Sicilyalı Diodorus şöyle açıklıyordu: "Mülkiyet eşitliği olmadığı sürece, kanun önünde eşitlik anlamsız bir şeydir." Yunan uygarlığı köle emeğine dayanıyordu. Yunan kentleri de köleleştirmeden payına düşeni alıyordu. Atinalılar Trakya'da Eion'u ele geçirdiler ve halkını köle olarak sattılar. Sonra Skyros'a yelken açtılar, halkını köleleştirdiler. M.Ö. 430'da Peloponez savaşı sırasında Atinalılar Argos Amphilochikon'u ele geçirip halkını köle olarak sattılar. İ.Ö. 427'de Thebai'liler komşu kent Plataiai'ye saldırdılar, 200 erkeği öldürdüler, karılarını ve çocuklarını köleleştirdiler.
M.Ö. 421'de Atinalılar Torone ve Skione'yi ele geçirdiler. Torone'de erkekleri Atina'ya yolladılar kadınları ve çocukları köle ettiler. M.Ö. 416'da Melos'u alan Atinalılar buranın erkeklerini öldürüp kadın ve çocukları köleleştirdiler. Atina halkını katledip, köleleştirdiği bölgelere kolonizasyon sistemi çerçevesinde kendi yurttaşlarını yerleştiriyordu. Ayrıca Atina'ya Ilyria, Trakya, Seyhtia, Kafkasya, Kappadokia, Phrygia, Lydia, Karia, Suriye, Mısır ve Arabistan'dan köle akıyordu. Çok sayıda köle ev hizmetlerinde ve genelevde çalıştırılıyordu. Sıradan bir Atinalının evinde 3 ile 12 arası köle bulunuyordu. Yunan uygarlığının üzerine kurulu olduğu yoğun insan sefaletinin üzerine çekilen cilâ, M.Ö. yedinci yüzyılda geçerli olan "insan paradır" atasözüyle dökülüyor. Yunan toplumu para ekonomisini temel alan ilk toplum oluyordu. (13)
Doğu Akdeniz ticaretine ve özellikle köleciliğe dayanan tüccar sınıfın yükselişi bir bakıma Batı Avrupa tarihinin "provası" niteliğindeydi. Atina'nın zor aygıtları daha sonraki devlet kurumlarının çekirdeğini oluşturuyordu. "Atinalılar, devletleriyle aynı zamanda, piyade ve atlı okçulardan kurulu gerçek bir jandarmadan… başka bir şey olmayan bir polis kurdular. Ama, bu jandarmayı meydana getirenler kölelerdi. Bu aynasızlık mesleği, özgür Atinalı'ya öylesine alçaltıcı görünüyordu ki, kendisini böyle bir alçaklığa vermektense, silahlı bir köle tarafından tutuklanıp götürülmeyi yeğ tutuyordu."(14) Servet, ticaret, sanayinin hızlı gelişmesi sınıf çelişkilerini keskinleştirirken düşenler çoğaldı. En parlak çağında Atina'da 365 bin köle, 90 bin özgür yurttaş 45 bin metek (yabancı veya azatlı köle) bulunuyordu.
NOTLAR
1) Dünya Sistemi, Derleyenler: Andre Gunder Frank – Barry K. Gills, Yayına Hazırlayanlar: Alâeddin Şenel-Yavuz Alogan, çeviren: Esin Soğancılar, İmge Kitabevi, Ankara, 2003
2) a.g.e., s. 300.
3) Tarihte Neler Oldu, Gordon Childe, çev: Mete Tunçay-Alâeddin Şenel, Alan Yayıncılık, 1982, İst., s. 100.
4) Childe, a.g.e., s. 100.
5) Childe, a.g.e., s. 100.
6) Kendini Yaratan İnsan, V. Gordon Childe, çev: Filiz Karabey Ofluoğlu, Varlık Yay., İst., 1978, s. 178-179.
7) Childe, (1982) a.g.e., s. 109.
8) Childe, (1982) a.g.e., s. 110.
9) Dünya Tarihi, William H. Mc Neill, Çev: Alâeddin Şenel, İmge Kitabevi, Ankara, 2. Baskı, 1989, s. 58.
10) Frank-Gills, a.g.e., s. 188-189.
11) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Friederich Engels, çev: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 6. Baskı, 1977, s. 130.
12) Kabileden Feodalizme, Halil Berktay, Kaynak Yay., İst., 1983, s. 193.
13) İlk Filozoflar, Eski Yunan Toplumu Üzerine İncelemeler, George Thomson, çev: Mehmet H. Doğan, Payel Yay., 1988, İst., s. 234.
14) Seçme Yapıtlar, III. Cilt, Marks-Engels, Sol Yayınlar, Ankara, 1979, s. 346.
http://www.yasamoyunu.net/online_kitap_oku/55486-emperyalizmin_kadim_kokleri.html
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder