ˢᵉᵈᵃ ᴾᴱᴷᴳÖᶻ
Hayatımızda bazen "herkes kendi çıkarını düşünür" dediğimiz anlar olur ya, işte uluslararası ilişkiler de tam olarak böyle bir sahne. Devletler, koskoca bir dünya tiyatrosunda, hem kendi halklarının refahını garantilemek hem de global arenada güçlü bir yer edinmek için adeta bir dansa kalkar. Peki, bu dansın ritmi nasıl belirleniyor?
Neden her adımda menfaat ön planda?
Öncelikle şunu kabul edelim: Devletler de insanlar gibi. Tıpkı bizim günlük hayatta "önce kendim, sonra başkası" diye düşünmemiz gibi, ülkeler de kendi vatandaşlarının ihtiyaçlarını, güvenliğini ve geleceğini önceliklendiriyor. Mesela bir ülke düşünün; tarım ürünlerini ihraç ederek ekonomisini ayakta tutuyor. Eğer komşusuyla ilişkileri bozulursa ve sınırlar kapanırsa, o ürünler elde kalır, çiftçi perişan olur. İşte bu yüzden devletler, "Ben bu ilişkiyi nasıl sıcak tutarım?" diye kafa yorar. Menfaat burada bir bencillik değil, bir hayatta kalma meselesi.
Tabii bu dansın sadece ekonomiyle sınırlı olduğunu sanmayın. Güvenlik, enerji, su kaynakları, hatta kültürel etkileşim bile işin içinde. Mesela enerjiye bağımlı bir ülke, petrol veya doğalgaz zengini bir komşusuyla iyi geçinmek zorunda. Çünkü o boru hatları kapanırsa, fabrikalar durur, evler soğur. Öte yandan, güçlü bir orduya sahip bir devlet, diplomaside daha sert bir tonda konuşabilir. Ama o bile, "Acaba bu resti çekersem, uzun vadede ne kaybederim?" diye hesap yapar. Yani her hamle, bir satranç tahtasındaki gibi, menfaat terazisinde tartılır.
Peki, bu menfaat hep kavga gürültü mü demek? Hayır, tam tersine, bazen barışın anahtarı da bu. Düşünün, iki ülke arasında ticaret artarsa, birbirine bağımlılık başlar. Bu bağımlılık, "Savaşsak ikimiz de zarar görürüz" düşüncesini doğurur. Tarihe bakarsak, Avrupa Birliği’nin temeli bile bu fikre dayanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra "Bir daha böyle yıkım olmasın" diyerek, ülkeler ekonomik iş birliğiyle birbirine bağlandı. Menfaat, bu sefer dostluğu pekiştiren bir yapıştırıcı oldu.
Elbette işin romantik olmayan bir yanı da var. Bazen bu menfaat arayışı, küçük ülkeleri zorda bırakabiliyor. Büyük oyuncular, "Benim çıkarım seninkinden önemli" dediğinde, diplomasi masası adil bir yer olmaktan çıkabiliyor. Ama yine de, her ülke kendi halkı için en iyisini yapmaya çalışıyor. Kimse "Ben bu oyunda figüran olayım" demiyor.
Sonuç olarak, uluslararası ilişkiler bir nevi stratejik bir arkadaşlık oyunu. Herkes masaya kendi kartlarıyla oturuyor ve "Ben ne kazanırım?" sorusuyla kalkıyor. Ama bu oyun, sadece kazanmak değil, aynı zamanda dengeyi korumak üzerine kurulu. Çünkü dünya sahnesinde kimse tek başına dans edemez; partnerin adımları da önemli. Menfaatler çatışsa da, iş birliği sağlandığında ortaya çıkan müzik hepimize tanıdık gelir: barış, refah ve umut.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder