Sorunu anlamak
Bugün sizlere CHP’nin yemin etmeme eylemini anlatmak istiyorum. Çünkü bu konuda öylesine fazla bilgi kirliliği var ki, eylemin demokratikliğine gölge düşürdüğü gibi bu “linç kültürü” halkın zihnine “demokrasiyi savunmak”mış gibi sokulmak isteniyor. En aklı başında kişiler bile toplumu saran linç kültürünün esiri olmak üzere. Demokrasi karşı demokrasiye dönüşüyor, bu tehlikenin iyi değerlendirilmesi gerekir.
Basit söylemler ateşler
Toplumsal linç, basit sloganlardan, hiçbir değeri olmayan popülist söylemlerden başlar. Söylendiğinde çok çarpıcı gelen, üzerinde düşünülmeyen, esprisi yapılabilen, kavga sırasında sinirleri anında gerebilen sloganlar toplumları bilinçsiz davranışlara hemen itebilir. “Atatürk’ün evine Yunanlılar bomba koymuş” ya da “Camiye saldırmışlar” gibi söylemler, özellikle bilinçsiz kitleleri anında harekete geçirmeye yeter de artar bile.
Balbay, Haberal konusu
CHP için “Balbay belki de, Haberal’ın neresi CHP’li” sözü, ilk duyulduğu anda hem doğru hem de çok cazip bir slogandır. Buna bir de “Koca CHP iki kişiyi kurtarmak için bunu mu yapmalı” söylemini eklerseniz, en iyi CHP’lileri bile anında ateşleyebilirsiniz. Gerisi çorap söküğü gibi gelir ve toplumsal linç eylemini başlatmış olursunuz. Sonra kimse yapılanın bir hak olup olmadığını tartışmaz bile. Sürüye katılır.
Demokratik eylemi boğdurmak
CHP’nin Meclis eylemi son derece demokratik bir eylemdir. Demokraside direnme, karşı çıkma hatta isyan kültürü de vardır. Ama şiddete sıçramaması gerekir. Ancak ne gariptir ki, demokratik bir eylem, demokrasinin ne olduğunu anlamayan, demokrasiyi hazmetmemiş kitlelerce üstelik güya demokrasi ve hukuk adına yok edilmek isteniyor. Demokrasi ve hukukta yaşadığımız en büyük çelişki de budur.
Baskı grubu kavramı
Demokrasilerde “baskı grubu” dediğimiz, kişisel çıkarların dışında, ortak çıkarlar için bir araya gelip mücadele eden kesimler vardır. Meslek kuruluşları, spor kulüpleri, dernekler, yardım kuruluşları, fikir kulüpleri, üniversiteler, öğrenciler. Bunun da ötesinde belli bir amaç için bir araya gelip, istediklerine kavuştuktan sonra dağılan kesimler de demokrasinin vazgeçilmez unsurları arasında sayılır.
Tahammül kalmadı
Dünyanın her yerinde bu baskı grupları ve “sivil toplum kuruluşları” hem çok ciddiye alınır hem de söylediklerine kulak verilir. Oysa Türkiye’de iktidarın “tekelci” tavrı nedeniyle bu baskı grupları eğer iktidarın güdümünde değilse ya darbeci, ya mafyacı, ya şikeci ya da menfaatçi olarak tanımlanıyor. Bu tahammülsüzlükle Türkiye’de baskı grupları ya tamamen ortadan kalktı ya da yargı kıskacında tutuluyor.
CHP’nin Meclis eylemi
Tekrar CHP’ye dönelim. Linç yaygaralarının arasında “temiz” bilgileri tekrarlayalım. CHP iki tutuklu Ergenekon sanığını aday gösterirken bir risk aldığını biliyordu. Nitekim iktidar kaynaklı “Darbecileri kurtarmak istiyorlar” propagandasına rağmen CHP bu riski göğüsledi. Sonuçta CHP’ye 11 milyon kişi oy verdi. Oy veren herkes partisinin bu tavrını biliyordu ve dolaylı olarak bu karara da katıldığını belli ediyordu.
Yargı kararına saygı
Kılıçdaroğlu özellikle Başbakan’ın “Bakalım bu sanıklar serbest bırakılacak mı?” söylemine karşı “Biz yargı kararlarına sonuna kadar saygılı olacağız” dedi. Sanıyorum CHP seçimlerden sonra mahkemelerin takdir hakkını sanıklar lehine kullanacağını düşünüyordu. Ama öyle olmadı. Bunun üzerine CHP yönetimi iktidara “Bu sorunu çözeceğinize yönelik bir söz verin” çağrısında bulundu. Bunda haklıydı.
CHP neden haklı
Şimdi bir “temiz” bilgi daha vermek istiyorum. Kamuoyunun tam bilmediği gerçek şu: Tutuklu bir sanık milletvekili seçilmesi halinde dokunulmazlık kazanacağı için derhal serbest bırakılır. Ancak bunun istisnası Anayasa’nın 14. maddesinde yazılı. Eğer isnat edilen suç anayasal düzeni değiştirmeye, devleti yıkmaya yönelikse, serbest bırakma kararı hâkim takdirine bırakılır.
Mahkemenin takdiri
İşte püf noktası burada. Anayasa, mahkemeleri yasa maddesi ile bağlamıyor, sadece “takdir yetkisi” veriyor. Evrensel hukukta, hâkimler takdir yetkilerini “genellikle” sanık lehine kullanır. Bu kez sanık lehine değil, tam tersine, sanığın aleyhine kullandılar. Bunda da iktidarın açıkça söylenmeyen “serbest bırakılmasınlar” görüşünün etkili olduğunu kimse inkâr edemez.
Dokunulmazlık da yok
Burada yine “temiz” bir bilgi daha gerekiyor. Devlete karşı suç işlediği iddiasıyla tutuklu ya da tutuksuz olan sanıklar milletvekili seçilmeleri halinde “dokunulmazlık” kazanmıyor. İlgili oldukları davalar devam ediyor, duruşma günleri yine mahkeme salonunda hazır bulunmak zorundalar. Milletvekilliği sırasında hapis cezası verilirse de, milletvekilliği de otomatik olarak düşüyor ve o kişi hapishanenin yolunu tutuyor.
CHP’nin girişimi
CHP bu noktadan hareketle iktidara “bu takdir yetkisi ile ilgili bir düzenleme yapılırsa, sorun çözülür, bu konuda bize yeşil ışık bile yakılması yeterlidir” dedi. Ama Başbakan bunu elinin tersiyle itti. CHP için artık o andan itibaren farklı bir eylem yapmaktan başka çare kalmamıştı. Ana muhalefet partisi bu çareyi “yemin etmemekte” buldu. Bu demokratik bir tercih ve risktir ve CHP bunun bedelini göğüslemeyi göz almış demektir.
“Gel çalış” kandırmacası
Anladığım kadarıyla, zaten iktidarın planı CHP’yi köşeye sıkıştırmaktı. Ancak “yemin boykotu” pek akla gelmeyen yoldu. AKP sıkıntıya girebilirdi. Başbakan bunun üzerine “en kötü” yolu seçti, sertleşti, Üstelik “tükürdüklerini yalayacaklar” diyerek tahrik de etti. Yandaşlar ise “Meclis boykot edilmez, mücadele yeri Meclis’tir, sorunları neyse gelsinler orada anlatsınlar” propagandasına başladılar. Bu kandırmaca CHP seçmenini bile etkiledi.
Bizdeki uygulama
Elbette asıl mücadele yeri Meclis’tir. Ama demokrasi kültürünün eksik olduğu, iktidarın ise sayısal çoğunluk gücünü demokrasi diye tanımladığı bizim gibi ülkelerde, kritik konularda Meclis çalışmaları bir tür kandırmacadan ibarettir. İktidar rahatlıkla yasama kurumuna müdahale eder, “kaldır parmak, indir parmak” yöntemiyle muhalefet hiç konuşturulmayabilir bile. CHP’nin işte o nedenle bir güvence istedi ve bu doğrudur.
Temiz bilgiyle bakmak
Yazımda tekrarladığım “temiz bilgi” bu aşamada çok önemli. Çünkü “temiz bilgilerle” bakınca CHP’nin eyleminin aslında yanlış olmadığı, demokratik bir mücadele verildiği açık biçimde görülüyor. Nitekim bu böyle olduğu için müthiş bir “bilgi kirletilmesi” ile bir toplumsal linç başlatılıyor. Bu açıdan bakınca MHP’nin “hiç eylemsiz” tavrının da ne kadar “teslimiyetçi” olduğu fark ediliyor. MHP katılsa durum çok farklı olurdu.
Futbolda da linç
AKP iktidarının “ileri demokrasi” söylemiyle oluşturduğu “toplumsal linç” operasyonlarından bugüne kadar pek çok kesim nasibini aldı. Parlak vaatlerle, teknolojinin de yardımıyla gözle görünür bir “sanal gelişme” sayesinde gözleri kamaştırılan kitleler de bu “toplumsal linç” kampanyasına gönüllü olarak katılıyor. Son örnek şike soruşturmalarıdır. Linç kin, nefret, şehvet duygularıyla dalga dalga yayılıyor. Bu iyi bir gelişme değil.
Adalet kılıcı kimin elinde
Şike konusunda fazla yazmayacağım, zaten bütün hafta bunları yazdık. Ama bana en dokunan, zamanında bütün kirliliği bilen, ama buna ses çıkarmayan, hatta dolaylı olarak bundan payını alanların şimdi adaletin keskin kılıcını ellerine alarak haktan hukuktan söz etmeleri. İşte bu sahtekârlık insanın içini eziyor. Asıl temizlik, her fırsattan kendi çıkarı için bir yol bulup zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışanların temizlenmesidir.
Hepinize iyi haftalar dilerim...
Can Ataklı
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder