Yaşam farklı boyutlar taşır...
Kimi zaman sevinci, kimi zaman hüznü, kimi zaman umudu ve kimi zaman acıyı...
Yaşamın o görülen sayfalarını karıştırdığımızda düşsel umutları çoğaltmak isteyenler yenilgiye uğrayınca gerçeklerin ayrımına varır, tıpkı CHP’de olduğu gibi...
Düşsellik televizyon ekranlarında izlediğimiz dizi filmler gibi, yüreğimize bir ok gibi saplanırken küresel kapitalizmin ve emperyalizmin azı dişlerini görmezden gelir, “ileri demokrasi”nin Türkiye’yi nasıl özgürleştirdiğini düşünürüz.
Unuturuz Kütahya’nın Dulkadir köyünün geçmişte yaşadıklarını... Dulkadir köyünün mezarlığını ve kanserden ölenleri...
***Köşe Yazıları / Makale Makaleler,Köşe Yazısı,Köşe Yazarları,gazete köşe yazıları
İnsanları aşağılayan, hor gören, “Ananı da al git” diyen düşünce, “yiğitlik ve delikanlılık” sayıldığı için benim ülkemde, siyasetçi prim yapar, oyları silip süpürür.
Bu durum aslında üçüncü dünya ülkelerine özgüdür...
Gökdelenler dikilse de son model arabalar, cep telefonları, bilgisayarlar kullanılsa da siyasetçi “delikanlı” olursa istediğini söyler, topluma tepeden bakar.
Halkımız kendisine tepeden bakanları hem darbeler döneminde kucaklamıştır hem de demokratik seçimlerde.
Bu bir gerçektir ama kimse görmek istemez.
Yoksul daha yoksullaşır ama biber gazıyla yaşamını yitiren Hopalı emekli öğretmeni ve zindanlardaki üniversiteli gençleri hiç düşünmez.
***
Dinsel, küresel kapitalizm güdümlü bir siyasi yapılanma, giderek varsıllaşan bir kesim azınlık, otoyollar, özel hastaneler, gıda torbaları...
Gelişmekte olan ülkeler için tüm bunlar halkın vazgeçilmezleridir...
Budur ileri demokrasi(!)...
Kürt sorununu ötelemek, dağdaki silahlı militanı ovaya indirmemek, hem Türk olsun hem de Kürt olsun ölen çocuklarımızı düşünmemek, akan kanı durdurmayıp “demokratik özerklik” tekerlemesinden sonuç çıkarmak.
Sahi tüm bunlar toplumun alın yazısı mıdır?
***
Bu ülkenin son 40 yılını kayıp sayıyorum...
Ölümleri, acıları, zindanları, işkenceleri gördük, yaşadık...
Bu ülkede Abdi İpekçi, Cevat Yurdakul, Hamit Fendoğlu, Gün Sazak, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Vedat Aydın, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı ve nice aydınımız, siyasetçimiz, bilim insanımız öldürüldü.
Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasında devlet içindeki örgütlü çete ortaya çıktı...
Ne yapıldı?
Birkaç kişi üç-dört yıl hapis yatıp çıktı...
Ergenekon ve Balyoz davalarında elbet masum insanlar var, bunu biliyoruz.
Peki sözüm ona “devletin bölünmez tümlüğü”nü öne sürüp darbe planları yapanlar yok mu?
***
Yıllar önceye döneyim...
e-muhtıra verenler, 28 Şubat postmodern darbesini yapanlar, Türkiye’deki siyasal dengeleri çökertenler niçin kahraman oldu bugün?
AKP’yi iktidara taşıdıkları için mi?
Eğer demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak görüyorsak, solcusuyla, sağcısıyla, dincisiyle, dinsiziyle niçin birlikte hareket edip geçmişle hesaplaşmaktan çekiniyoruz?
Sivas Madımak katliamının, kanlı Gazi Mahallesi olaylarının arkasındaki kışkırtıcı güçleri bulmak o denli zor mu?
Sivas katliamını “irtica olayı” diye geçiştireceğimize orada kışkırtıcılık yapan, onlarca aydınımızın, ozanımızın, edebiyatçımızın cayır cayır yanmasına neden olan “derin güçleri” niçin ortaya çıkaramadık?
***
Umutlarımızı çoğaltamadık, çocuklarımıza güzel günleri çok gördük hep...
Sosyalistler darmadağın oldu, sol 12 Eylül’den beri ayağa kalkamadı.
Sosyalistler ve solcular bir siyasal mücadele için ortak noktada buluşabilir, bu zulüm ve baskı sona erebilir.
Emperyalizm... Küresel kapitalizm...
Hayatımızın içinde ölüm, acı, umut, hüzün iç içe...
Ya sizce?
Yoksa ben mi yanılıyorum?..
------------Hikmet Çetinkaya
Köşe Yazıları / Makale Makaleler,Köşe Yazısı,Köşe Yazarları,gazete köşe yazıları
Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder