Çıkar çatışması, bir kişi veya kurumun kendi çıkarlarıyla, üstlendiği görevin tarafsızlığını ve doğruluğunu zedeleyebilecek bir durumda bulunmasıdır. Türkiye’de bu kavram genellikle yeterince bilinmez ya da yanlış anlaşılır. Çoğu zaman, çıkar çatışması denince akla yalnızca açıkça rüşvet almak, hediye kabul etmek gibi bariz durumlar gelir. Oysa bu, çok daha geniş bir kapsama sahiptir ve günlük hayatta ciddi sonuçlar doğurur.
Örneğin, bir kamu ihalesinde şartnameyi yazanla ihaleyi alanın aynı olması, ihale komisyonunun taraflarla herhangi bir maddi veya kişisel bağ içinde olması, hatta yüklenicinin bağımsız görünen bir üniversiteye para ödeyerek şartname hazırlatması çıkar çatışmasıdır. Bu tür durumlar, işin adil ve kaliteli yürütülmesini engeller. Daha da önemlisi, bu çatışmalar sistematik sorunlara yol açar: Depremde yıkılan binalar, maden faciaları, otel yangınları gibi felaketler, genellikle bu tür etik ihlallerin sonucudur.
Türkiye’de çıkar çatışmasının bilinmemesi veya görmezden gelinmesi, denetimlerin bağımsızlığını ortadan kaldırır. İmar izni verenler, denetim yapanlar veya fazla kat çıkılmasına göz yumanlar çoğu zaman hesap vermez. Soma maden kazası, İliç faciası gibi olaylarda sorumlular nadiren cezalandırılır; genellikle en alttaki birkaç kişi, örneğin bir mühendis veya kağıt üstünde sorumlu bir çalışan hedef alınır. Ancak mevzuat değişmez, denetimler TMMOB gibi bağımsız kuruluşlara devredilmez ve sistem olduğu gibi devam eder.
Çıkar çatışmasını anlamak ve önlemek, sadece etik bir mesele değil, aynı zamanda insan hayatını korumanın temel bir gereğidir. Bu kavramı içselleştirmedikçe, felaketlerin bedelini ödemeye devam edeceğiz. Çözüm, şeffaf, bağımsız ve hesap verebilir bir sistem kurmaktan geçiyor. Ancak bu şekilde, sorumluluk zincirinin en tepesinden en altına kadar herkes üzerine düşeni yapabilir ve toplumsal güven yeniden inşa edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder