Netanyahu’nun Politikaları ve Soykırım Gerçeği: Hukuksuzluk, Acımasızlık ve Uluslararası Hukukun Etkisizliği
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun liderliğinde yürütülen politikalar, özellikle Gazze Şeridi’nde gerçekleştirilen askeri operasyonlar ve Filistin halkına yönelik sistematik eylemler, soykırım suçunun açık bir örneği olarak belgelenmiştir. Bu politikalar, uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan hukuksuzluk ve insanlık dışı bir acımasızlıkla tanımlanmaktadır. Bu yazı, Netanyahu’nun Gazze’deki soykırım suçlarını, bu süreçteki hukuksuzluğu, acımasızlığı ve uluslararası hukukun neden etkisiz kaldığını ayrıntılı bir şekilde ele alacaktır.
Soykırım Kavramı ve Hukuki Çerçeve
Soykırım, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (Soykırım Sözleşmesi) açıkça tanımlanmıştır. Soykırım, bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel grubu tamamen veya kısmen yok etmek amacıyla işlenen şu eylemleri kapsar:
- Grubun üyelerinin öldürülmesi,
- Ciddi bedensel veya zihinsel zarar verilmesi,
- Grubun fiziksel varlığını ortadan kaldıracak yaşam koşullarının kasıtlı olarak yaratılması,
- Grup içinde doğumu engellemeye yönelik önlemler,
- Grubun çocuklarının başka bir gruba zorla aktarılması.
Gazze’de yaşananlar, bu tanıma tam olarak uyan eylemlerle gerçekleşmiş ve Netanyahu’nun politikaları, soykırım suçunun tüm unsurlarını barındıran bir suç zinciri olarak kayıtlara geçmiştir.
Gazze’deki Soykırım Suçları
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde yürütülen İsrail askeri operasyonları, Filistin halkına karşı soykırım suçlarının açık bir şekilde işlendiğini kanıtlamaktadır. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Birleşmiş Milletler’in raporları, bu suçları şu şekilde belgelemektedir:
- Sivillerin Sistemli Katliamı: Gazze’de 44 binden fazla insan öldürülmüş, bunların büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşmuştur. Hastaneler, okullar, camiler ve sivil sığınaklar gibi uluslararası hukukla korunan alanlar kasıtlı olarak bombalanmıştır. Örneğin, 17 Ekim 2023’te El-Ehli Hastanesi’ne düzenlenen saldırıda 500’den fazla sivil hayatını kaybetmiştir. Bu saldırılar, ayrım gözetmeyen ve kasıtlı katliamlar olarak belgelenmiştir.
- Temel Yaşam Koşullarının Yok Edilmesi: İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka, gıda, su, elektrik, yakıt ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara erişimi tamamen kesmiştir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı, Gazze’de kıtlığın kaçınılmaz olduğunu bildirmiştir. Bu, Soykırım Sözleşmesi’nde tanımlanan “fiziksel varlığı ortadan kaldırmak için yaşam koşullarını kasıtlı olarak yok etme” suçunun açık bir örneğidir.
- Toplu Yerinden Etme: Gazze nüfusunun yaklaşık %90’ı, yani 1,9 milyondan fazla insan, evlerinden zorla çıkarılmıştır. Bu sistematik yerinden etme, Filistinlilerin topraklarından kalıcı olarak uzaklaştırılması hedefiyle gerçekleştirilmiş ve soykırım suçunun bir parçası olarak kabul edilmiştir.
- Savaş Suçu ve İnsanlığa Karşı Suçlar: Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 21 Kasım 2024’te Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkarmıştır. UCM, özellikle “bir savaş yöntemi olarak aç bırakma” suçunu vurgulamış, bu da soykırım suçunun kanıtlanmış bir unsuru olarak öne çıkmıştır.
Netanyahu’nun Söylemleri ve Soykırım Niyeti
Soykırım suçunun hukuki olarak kanıtlanması için “kasıt” (mens rea) unsuru esastır. Netanyahu’nun ve diğer İsrailli yetkililerin söylemleri, bu kasıtlı niyeti açıkça ortaya koymaktadır:
- Netanyahu’nun 28 Ekim 2023’te Gazze’ye yönelik kara harekâtı öncesi yaptığı konuşmada, İncil’deki “Amalek’in sana ne yaptığını hatırla” ifadesini kullanması, bir topluluğun tamamen yok edilmesi gerektiği yönünde açık bir niyet beyanıdır.
- Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, Gazze’deki Filistinlileri “insansı hayvanlar” olarak nitelendirerek su, elektrik ve yakıt erişimini kesme emri vermesi, soykırım suçunun kasıtlı doğasını kanıtlamaktadır.
- İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un “Gazze’de hiç kimse masum değil” açıklaması, sivil halkı hedef alma niyetini açıkça ifade etmektedir.
Bu söylemler, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı açtığı soykırım davasında kasıt unsurunun kanıtı olarak kabul edilmiş ve soykırım suçunun işlendiğini doğrulayan güçlü deliller olarak değerlendirilmiştir.
Hukuksuzluk ve Uluslararası Hukukun İhlali
Netanyahu’nun politikaları, uluslararası hukukun temel ilkelerini sistematik olarak ihlal etmiştir:
- Uluslararası İnsancıl Hukukun İhlali: Sivil hedeflerin bombalanması, ayrım gözetmeyen saldırılar ve orantısız güç kullanımı, Cenevre Sözleşmeleri’ni açıkça ihlal etmiştir. Hastaneler ve insani yardım konvoylarının hedef alınması, savaş suçlarının açık bir örneğidir.
- UAD ve UCM Kararlarının Hiçe Sayılması: UAD’nin Ocak 2024’te verdiği ihtiyati tedbir kararları, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını durdurmasını ve soykırım riskini önlemek için adımlar atmasını emretmiştir. Ancak Netanyahu, “Lahey bizi durduramaz” diyerek bu kararları açıkça reddetmiştir. Bu, uluslararası hukuka karşı küstah bir meydan okumadır.
- BM Güvenlik Konseyi’nin Etkisizliği: ABD’nin İsrail’e yönelik veto yetkisini kullanması, BM Güvenlik Konseyi’nin soykırım suçlarına karşı herhangi bir yaptırım uygulamasını engellemiştir. Bu, uluslararası hukukun uygulanmasındaki yapısal bir başarısızlıktır.
Uluslararası Hukukun Etkisizliğinin Nedenleri
Uluslararası hukukun Gazze’deki soykırım suçlarına karşı etkisiz kalmasının birkaç temel nedeni bulunmaktadır:
- Siyasi Çıkar ve Çifte Standart: ABD ve bazı Batılı ülkeler, İsrail’e koşulsuz siyasi ve askeri destek sağlayarak uluslararası hukukun eşit uygulanmasını engellemektedir. Örneğin, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail lehine veto hakkını kullanması, yaptırımların önünü kesmiştir. Bu çifte standart, uluslararası hukukun güvenilirliğini zedelemektedir.
- UCM ve UAD’nin Sınırlı Yetkileri: UCM ve UAD, soykırım suçlarını soruşturma ve karar alma yetkisine sahip olsa da, bu kararların uygulanması devletlerin işbirliğine bağlıdır. İsrail, UCM’yi tanımadığını ilan etmiş ve UAD kararlarını uygulamayı reddetmiştir. Bu, uluslararası mahkemelerin yaptırımlarının fiilen etkisiz kalmasına yol açmaktadır.
- Ekonomik ve Askeri Güç Dinamikleri: İsrail’in güçlü ekonomik ve askeri yapısı, özellikle ABD’den aldığı milyarlarca dolarlık yardım, uluslararası toplumun yaptırımlarını etkisiz hale getirmektedir. Bu durum, uluslararası hukukun güçlülere karşı uygulanamaz olduğunu göstermektedir.
- Medya ve Kamuoyu Manipülasyonu: İsrail’in uluslararası medyada yürüttüğü propaganda kampanyaları, Gazze’deki soykırım suçlarını “meşru savunma” olarak sunmakta ve kamuoyunu manipüle etmektedir. Bu, uluslararası toplumun etkili bir tepki vermesini zorlaştırmaktadır.
Acımasızlık ve İnsanlık Dışı Muamele
Gazze’deki soykırım suçları, insanlık dışı bir acımasızlıkla yürütülmüştür:
- Çocuklara ve Sivillere Yönelik Şiddet: 17 bine yakın çocuk öldürülmüş, binlercesi sakat kalmış veya yetim bırakılmıştır. Çocukların yaşadığı travma, soykırım suçunun “ciddi zihinsel zarar” unsurunu açıkça karşılamaktadır.
- İşkence ve Tecavüz Suçları: İsrail’in Gazzelilere yönelik işkence ve tecavüz suçları insanlık dışı muamelelerin boyutlarını gözler önüne sermektedir.
- Açlık ve Susuzluk: Gazze’de sivillerin temel ihtiyaçlara erişimi engellenmiş, milyonlarca insan açlık ve susuzlukla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Bu, fiziksel yok etmenin ötesinde, insanlık onuruna yönelik bir saldırıdır.
Soykırım Gerçeği ve Tarihsel Bağlam
Netanyahu’nun politikaları, soykırım suçunun modern tarihteki en açık örneklerinden birini oluşturmuştur. Holokost, Ruanda Soykırımı veya Bosna’daki etnik temizlik gibi tarihsel örneklerden farklı olarak, Gazze’deki soykırım modern teknolojinin ve medyanın varlığında, adeta “canlı yayında” gerçekleşmiştir. Uluslararası Af Örgütü’nün 2024 raporunda, Gazze’deki tahribat “tarihin en yıkıcı çatışmalarından biri” olarak tanımlanmış ve İsrail’in eylemleri açıkça soykırım olarak sınıflandırılmıştır.
Uluslararası Toplumun Tepkisi ve Gelecek Perspektifi
Uluslararası toplum, Gazze’deki soykırım suçlarına karşı yetersiz bir tepki vermiştir. Güney Afrika’nın UAD’de açtığı dava ve UCM’nin tutuklama emirleri, hukuki açıdan önemli adımlar olsa da, bu kararların uygulanabilirliği sınırlıdır. ABD ve bazı Batılı ülkelerin İsrail’e desteği, uluslararası hukukun eşit uygulanmasını engellemektedir.
X platformunda kullanıcılar, Gazze’deki soykırım suçlarına karşı küresel bir öfke ve dayanışma ifade etmektedir. Netanyahu’yu “çağın Hitler’i” olarak nitelendiren kullanıcılar, İsrail’in eylemlerini soykırım olarak tanımlamakta ve uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırmaktadır.
Sonuç
Binyamin Netanyahu’nun Gazze’deki politikaları, soykırım suçunun tüm unsurlarını barındıran, hukuksuzluk ve acımasızlıkla dolu bir suç zinciridir. Sivillerin sistematik katliamı, temel yaşam koşullarının yok edilmesi, toplu yerinden etme ve insanlık dışı söylemler, bu suçların kasıtlı ve planlı olduğunu kanıtlamaktadır. Uluslararası hukuk, siyasi çıkarlar, çifte standartlar ve güç dinamikleri nedeniyle bu suçlara karşı etkisiz kalmıştır.
Gazze’deki soykırım, yalnızca Filistin halkının trajedisi değil, aynı zamanda insanlık vicdanının ve evrensel hukukun sınandığı bir dönüm noktasıdır. Netanyahu’nun politikaları, soykırım gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş ve insanlığın ortak değerlerini sorgulatan bir utanç tablosu yaratmıştır. Uluslararası toplumun bu suçlara karşı sessizliği, tarihin en karanlık sayfalarından biri olarak kaydedilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder