Deniz Gezmiş, 1970’lerin başında idam edildiğinde sadece 25 yaşındaydı. Onu bir “suçlu” olarak etiketlemek, onun yaşadığı dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik çalkantılarını görmezden gelmek olur. 1960’ların sonu ve 1970’lerin başı, Türkiye’nin belki de en kaotik dönemlerinden biriydi.
Gezmiş’in eylemleri, bu kaosun içinden doğan bir isyanın ürünüydü. Onun banka soygunları, silahlı mücadele ve Amerikan karşıtlığı gibi eylemleri, kişisel çıkar ya da “adi suç” mantığıyla değil, derin bir ideolojik inançla şekillenmiştir.
Şimdi bu koşulları adım adım açalım ;
Siyasi Baskı ve Kutuplaşma
1960’larda Türkiye, sağ ve sol ideolojiler arasında derin bir bölünme yaşıyordu. Sol, sosyalist ve Marksist ideallerle eşitlik, anti-emperyalizm ve halk egemenliği için mücadele ederken; sağ, milliyetçi ve muhafazakâr değerlerle “komünizm tehdidine” karşı duruyordu. Bu kutuplaşma, sokak çatışmalarına, linçlere ve siyasi cinayetlere varacak kadar şiddetlendi.
12 Mart 1971 Muhtırası: Deniz Gezmiş’in en aktif olduğu dönemde, ordu, sol hareketleri bastırmak için 12 Mart 1971’de bir muhtıra verdi. Bu, solculara karşı kitlesel gözaltılar, işkenceler ve infazlarla sonuçlandı. Gezmiş ve arkadaşları, bu baskı rejimine karşı silahlı mücadele yolunu seçti, çünkü barışçıl protestoların (örneğin, öğrenci yürüyüşleri) artık etkili olmadığını düşünüyorlardı.
Devletin Sol Düşmanlığı: Solcular, “vatan haini” ya da “Moskova ajanı” gibi yaftalarla şeytanlaştırılıyordu. Gezmiş’in liderlik ettiği Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), bu ortamda, devletin baskısına karşı bir direniş olarak doğdu. Onlar için bu, bir “vatan savunması”ydı; çünkü vatanı, halkın sömürüldüğü bir düzen olarak görüyorlardı.
Savunma Noktası: Gezmiş, keyfi bir suçlu değil, devletin solculara uyguladığı ağır baskıya karşı mücadele eden bir gençti. Barışçıl yollar tıkanmış, solcular susturulmuş ve hapse atılmıştı. Onun “suç” sayılan eylemleri, bu baskıya karşı bir başkaldırıydı.
ABD Emperyalizmi ve 6. Filo Protestoları
1960’larda Türkiye, Soğuk Savaş’ın bir cephesiydi ve ABD’nin etkisi derindi. NATO üyesi olarak Türkiye, Amerikan üslerine ev sahipliği yapıyor, hükümetler ABD politikalarına uyum sağlıyordu. Ancak bu, solcular arasında büyük bir tepkiye yol açtı. Onlar, ABD’yi, Vietnam’da milyonları öldüren, Latin Amerika’da darbeler destekleyen bir emperyalist güç olarak görüyordu.
6. Filo Olayları: 1968-1969’da, İstanbul’a gelen Amerikan 6. Filosu’na karşı öğrenci protestoları patlak verdi. Deniz Gezmiş, bu protestoların ön saflarında yer aldı. Amerikan askerlerine karşı “Yankee Go Home” sloganları, solcuların anti-emperyalist duruşunun sembolü oldu. Ancak bu protestolar, polis ve sağcı gruplar tarafından şiddetle bastırıldı; öğrenciler öldürüldü, yüzlercesi yaralandı.
Gezmiş, Türkiye’nin bağımsızlığını savunmak için ABD etkisine karşı çıkıyordu. Onun için, banka soygunları gibi eylemler, bu mücadele için gerekli kaynakları sağlamanın bir yoluydu. Örneğin, 1971’deki İş Bankası soygunu, THKO’nun lojistik ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmıştı ve kimseye zarar verilmemişti.
Gezmiş, Türkiye’nin yabancı güçlerin etkisi altında olduğunu düşünüyordu. Onun “suç” sayılan eylemleri, aslında ülkesini emperyalizmin pençesinden kurtarma çabasının bir parçasıydı. Bugün bile, bağımsızlık ve anti-emperyalizm gibi değerler, birçok kesim tarafından saygıyla anılır.
Ekonomik ve Sosyal Adaletsizlik
1960’ların Türkiyesi’nde ekonomik eşitsizlik had safhadaydı. Köylerden kentlere göç artmış, işsizlik ve yoksulluk büyümüştü. Üniversite öğrencileri, bu adaletsizliklere karşı duyarlıydı ve sosyalist ideoloji, onlara bir çözüm sunuyordu: Sömürüye dayalı kapitalist düzenin yerine, eşitlikçi bir toplum.
Öğrenci Hareketleri: Gezmiş, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci lideri olarak, eğitimdeki eşitsizliklere, yoksulluğa ve işçi haklarına dikkat çekti. Ancak bu barışçıl eylemler, genellikle polis şiddetiyle karşılandı.
Gezmiş ve arkadaşları, Che Guevara gibi devrimcilerden ilham alarak, silahlı mücadelenin devrimi hızlandıracağına inandı. Onların banka soygunları, kişisel zenginleşme için değil, devrimci faaliyetleri finanse etmek içindi.
Gezmiş, yoksulluğun ve eşitsizliğin kol gezdiği bir ülkede, halk için daha adil bir düzen hayal ediyordu. Onun eylemleri, kişisel çıkar değil, toplumsal bir ideale hizmet ediyordu. Bir “hırsız” ya da “soyguncu” değil, inandığı dava uğruna her şeyi göze alan bir idealistti.
Küresel Devrimci Dalga
Deniz Gezmiş’in eylemleri, sadece Türkiye’ye özgü değildi. 1960’lar, dünyada devrimci hareketlerin yükseldiği bir dönemdi:
1968 Olayları: Avrupa’da öğrenci hareketleri, ABD’de sivil haklar mücadeleleri ve Vietnam Savaşı karşıtlığı, gençleri radikalleştirdi.
Che Guevara ve Latin Amerika: Che’nin gerilla mücadelesi, Gezmiş gibi genç devrimciler için bir rol modeldi. THKO’nun kuruluşu, bu küresel dalganın Türkiye’deki yansımasıydı.
Filistin ve Vietnam: Gezmiş, 1969’da Filistin’e giderek gerilla eğitimi aldı. Bu, onun anti-emperyalist mücadelesinin uluslararası boyutunu gösterir.
Gezmiş, sadece Türkiye için değil, dünya çapında ezilen halklar için mücadele eden bir enternasyonalistti. Onun “suçlu” olarak görülmesi, küresel bir adalet arayışını anlamamaktan kaynaklanır.
Adaletsiz Yargılama ve İdam
Gezmiş’in 1971’de yakalanmasından sonra yargılanması, dönemin siyasi intikam atmosferinde gerçekleşti:
Hızlı ve Taraflı Yargılama: Mahkeme, Gezmiş ve arkadaşlarını “anayasal düzeni devirmek” suçlamasıyla idama mahkûm etti. Ancak bu süreçte, savunma hakları kısıtlandı, deliller tartışmalıydı.
Toplumsal Tepki: İdamlar, Türkiye’de ve dünyada büyük tepki çekti. Jean-Paul Sartre gibi düşünürler, Gezmiş’in idamına karşı çıktı. Türkiye’de aydınlar, idamların siyasi bir karar olduğunu savundu.
Ancak bu kaotik dönem, sadece solcuların değil, tüm gençliğin hayallerini ve mağduriyetlerini şekillendirdi.
Dönemin Kurbanları: Sağ ve Solun Ortak Mağduriyeti
1970’ler, sağ-sol çatışmasının kanlı bir arenaya dönüştüğü yıllardı. Solcular, anti-emperyalizm ve eşitlik için mücadele ederken; sağcılar, özellikle ülkücüler, “komünizm tehdidine” karşı vatanı koruma idealiyle hareket ediyordu. Ancak her iki taraf da, devletin derin güçleri tarafından manipüle edildi. Kontrgerilla gibi yapılar, ülkücüleri solculara karşı bir araç olarak kullanırken, solcuları “vatan haini” ilan ederek ezdi. 12 Eylül 1980 darbesiyle bu oyun tersine döndü: Hem solcular hem sağcılar hedef alındı. “1 sağdan 1 soldan” söylemi, bu trajedinin sembolü oldu. Solcu Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun 1980’de aynı gün idam edilmesi, devletin her iki tarafa da gözdağı verme çabasını gösteriyor. Sağcılar, “vatan için” savaştığını düşünürken, tıpkı Gezmiş gibi, sistemin kurbanı oldu.
Onun mücadelesini anlamak, sadece solun değil, o dönemin tüm gençlerinin hayalleri ve mağduriyetleri için dönemi anlamayı gerektirir.
Gezmiş’in 25 yaşında idam edilmesi, bu trajedinin en çarpıcı yüzlerinden biridir. Onun hikayesi, bir suçlunun değil, idealleri uğruna her şeyi göze alan bir gencin hikayesidir.
Derdim kimseyi savunmak değil, Amacım, yüzeysel yargıları aşarak, Gezmiş’in neden böyle bir yola girdiğini, eylemlerinin altında yatan ideolojik ve toplumsal dinamikleri yapabildiğimce netleştirmek.
Deniz Gezmiş, bir suçlu değil, inandığı dava uğruna hayatını feda eden bir devrimciydi. Onun banka soygunları ya da silahlı eylemleri, kişisel zenginleşme için değil, halkın özgürlüğü ve eşitlik için yapılan fedakârlıklardı. 1960’ların Türkiyesi’nde, devletin baskısı, ABD’nin etkisi ve toplumsal adaletsizlikler, Gezmiş gibi gençleri radikal yollara itti. Onun idamı, adaletten çok siyasi bir intikamdı. Bugün Gezmiş’i bir “terörist” olarak görmek, onun ideallerini ve dönemin koşullarını anlamamaktır. O, bağımsızlık, eşitlik ve adalet için mücadele eden bir semboldür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder