Uğur Mumcu

Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…

Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...




20 Mayıs 2025 Salı

Dünyamızın Kalbi: Milletler

Seda  PEKGÖZ
Dünyamız, milletlerin mozaiğinden oluşur. Kimimiz milliyet fikrinden hoşlanmasa da, tıpkı savaş, mücadele ya da hayatta kalma gibi, bu gerçekle yüzleşmek zorundayız. Bunlar, isteyip istemediğimize bakmaksızın kabullenmek zorunda olduğumuz, hayatın keskin gerçekleri. İnsanlık, varlığını sürdürebilmek için soyut bağlar etrafında birleşmiş, ortak idealler yaratmıştır. Tek başına bir hücre olmaktan ziyade, hücrelerin uyumlu bir birliği olmayı seçmiştir. Aileler, topluluklar, milletler ve hatta ırklar; bu makro yapılar, insanlığın bir arada var olmasının temel taşlarıdır.

İnsan, özünde sosyal bir varlıktır. Tek başına değil, bir topluluğun parçası olarak insan olur. Bu sosyallik, bireyi öyle güçlü bir şekilde bağlar ki, kişi gerektiğinde ailesi, toplumu ya da milleti için canını feda edebilir. Sosyal gruplar, yalnızca duygusal bir bağ değil, aynı zamanda pratik bir iş birliği mekanizmasıdır. İnsanlık, hayatta kalmak ve büyük idealleri gerçekleştirmek için bu gruplara ihtiyaç duyar. Milletler, bu bağlamda, hem bir kimlik hem de bir dayanışma aracıdır.

Bir birey, dünyanın neresine giderse gitsin, önce milliyetiyle tanınır. Bilgisi, yetenekleri, karakteri çoğu zaman ikinci plandadır. Çünkü milliyet, keskin bir kimlik işaretidir; insanları anında ayırır ve tanımlar. Küreselleşme çağında, milliyetin öneminin azaldığı, dünyanın tek bir kültüre doğru evrildiği söylense de, bu iddia gerçekliğin yalnızca bir yüzünü yansıtır. Evet, bireyleri daha az köklerine, dinlerine ya da milliyetlerine göre yargılıyor olabiliriz. Ancak sınırlarımız hâlâ milletlerle çizili, politik gerçeklerimiz hâlâ bu kimliklerle şekilleniyor. Bir savaş patlak verdiğinde, milli orduların saflarında yer alırız. Bir pandemi baş gösterdiğinde, sağlık hizmetlerimiz ve hatta aşı hakkımız milli sınırlarla belirlenir. Seyahat ederken pasaportumuzdaki damga, kişiliğimizden önce milliyetimizi haykırır. Kısacası, milliyet oyunu, kaçınılmaz bir gerçekliktir. Bu, tıpkı bir aileye ait olmak ya da bir ekip olarak büyük bir projeyi tamamlamak gibi, doğal bir birleşme ve iş bölümü gereksiniminden doğar.

“Biz ve onlar” anlatısı, insanlık tarihinin köklerine kazınmıştır. Bu ayrım, yalnızca çatışma değil, aynı zamanda dayanışma ve kimlik inşa etme aracıdır. Milliyet, belki de ancak uzaydan gelen bir “başka” ile karşılaştığımızda, bir “Dünya milleti” fikri altında silikleşebilir. O güne kadar, kendi kendimizin rakibi olmaya devam edeceğiz. Milletler, hem pratik hem de ideal nedenlerle varlığını sürdürecek. Çünkü milliyet, yalnızca bir etiket değil, hayatta kalmamızı sağlayan bir bağ, bir amaç birliğidir.

Neden Milliyet?
Milliyet, bizi tanımlayan ve yargılanmamızı sağlayan bir aynadır. Beğensek de beğenmesek de, bu gerçekle yüzleşiriz. Tıpkı mücadele etmekten, hayatta kalmak için savaşmaktan kaçınamayacağımız gibi, milliyetten de kopamayız. İnsanlık, bir gün belki evrensel bir kimlikte birleşir, ama o zamana kadar milletler, hem bir zorunluluk hem de bir güç kaynağı olarak varlığını sürdürecek. Çünkü insan, yalnız bir birey değil, bir topluluğun parçasıdır; ve bu topluluklar, milletler olarak dünyamızı şekillendirir.



Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar -- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder