Kaldırıma damladı hepimizin yüreğinden bir damla kan --------------- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları
Uğur Mumcu
Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…
Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...
Gözden kaçanı, görülmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek için...
1 Mayıs 2011 Pazar
Sesi Duyulmayanlar
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
çizgi,
duyulmayanlar,
karikatür,
mizah,
sesi
1 Mayıs... Sınıfsal Bilinç... - Hikmet Çetinkaya
Emekçinin bilinci ve sınıflaşması çağdaşlığın temelini oluşturur...
Emek...
Yurttaşlık bilinci...
Sendikalaşma...
Demokratik hak ve özgürlükler...
Emek...
Yurttaşlık bilinci...
Sendikalaşma...
Demokratik hak ve özgürlükler...
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
bilinç,
hikmet çetinkaya,
mayıs,
sınıfsal
29 Nisan 2011 Cuma
78'liler... / 4
Mustafa Balbay
78 gençliğinin içini kaplayan devrim ateşi, sokaklara başka türlü yansıyordu. Gün geçmiyordu ki bir gencin ölüm haberi gelmesin, bir yer bombalanmasın, bir kahve taranmasın, bir baskın olmasın... Çok klasik söylemle sağ-sol çatışması gibi gösterilen terör ortamı, özünde daha farklı bir zemine oturuyordu.
Gün geçmiyordu ki bir gencin ölüm haberi gelmesin, bir yer bombalanmasın, bir kahve taranmasın, bir baskın olmasın...
Katliam: Sıradan bir sözcük
78 gençliğinin içini kaplayan devrim ateşi, sokaklara başka türlü yansıyordu. Gün geçmiyordu ki bir gencin ölüm haberi gelmesin, bir yer bombalanmasın, bir kahve taranmasın, bir baskın olmasın... Çok klasik söylemle sağ-sol çatışması gibi gösterilen terör ortamı, özünde daha farklı bir zemine oturuyordu.
Gün geçmiyordu ki bir gencin ölüm haberi gelmesin, bir yer bombalanmasın, bir kahve taranmasın, bir baskın olmasın...
Katliam: Sıradan bir sözcük
1 Mayıs 1977 Katliamı
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
1 mayıs,
1977,
1977 Katliamı,
kanlı,
mayıs
23 Nisan 2011 Cumartesi
23 Nisan ve Hakimiyet-i Milliye Bayramı
Hakimiyet-i Milliye Bayramı yeniden kutlanmaya başlanmalı...
Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından biri saltanatın kaldırılmasıdır. Bu ilk aşamada Meclis’te bazı dirençlerle karşılaşan bir karar olmuştur.
“... Türk milleti hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldu bitti hâline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir...” ifadelerini de içeren Atatürk’ün meşhur konuşması ardından, 1 Kasım 1922 günü saltanat ve hilafet birbirinden ayırılmış ve padişahlığa, saltanata son verilmişti.
Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından biri saltanatın kaldırılmasıdır. Bu ilk aşamada Meclis’te bazı dirençlerle karşılaşan bir karar olmuştur.
“... Türk milleti hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldu bitti hâline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir...” ifadelerini de içeren Atatürk’ün meşhur konuşması ardından, 1 Kasım 1922 günü saltanat ve hilafet birbirinden ayırılmış ve padişahlığa, saltanata son verilmişti.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
1927de,
bayramı,
çocuk,
hakimiyet-i milliye,
ilk,
kutlanan,
olarak
18 Nisan 2011 Pazartesi
Fotoğrafçılık Merakı
15 Nisan 2011 Cuma
Köy Enstitüleri ve Toprak Sorunsalı
Kuruluşunun 71. yıldönümünde, dönüp 71 yıl geriye baktığımızda Köy Enstitülerinin, eğitim öğretimde bir yazboz tahtası değil, devinim gücünü ve var olma ilkesini 1923 devriminden alan, aydınlığa yürüyen bir halk hareketi olduğunu görebiliyoruz.
17 Nisan 1940 gün ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası’nın l. maddesinde “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan köylerde, Maarif Vekâleti’nce Köy Enstitüleri açılır” denilmektedir. Maddenin içeriğinden, açılacak kurumların enstitü olarak adlandırılmasından da anlaşılacağı gibi, Köy Enstitüleri daha başından, üretici yöntemlerle çalışacak ve öğrenmeyi öğretecek kurumlar olarak tasarçizimlenmiş (dizayn) bulunuyordu.
17 Nisan 1940 gün ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası’nın l. maddesinde “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan köylerde, Maarif Vekâleti’nce Köy Enstitüleri açılır” denilmektedir. Maddenin içeriğinden, açılacak kurumların enstitü olarak adlandırılmasından da anlaşılacağı gibi, Köy Enstitüleri daha başından, üretici yöntemlerle çalışacak ve öğrenmeyi öğretecek kurumlar olarak tasarçizimlenmiş (dizayn) bulunuyordu.
Evrensel Değerler
Evrensel Değerler
Evrensel değerler konusuna girmeden önce değer kelimesi üzerinde duralım:
“Değer” kelimesinin sözlük anlamı “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet “ olarak verilmiştir.
Değer kelimesini, psikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz.
Evrensel değerler konusuna girmeden önce değer kelimesi üzerinde duralım:
“Değer” kelimesinin sözlük anlamı “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet “ olarak verilmiştir.
Değer kelimesini, psikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz.
Hepimiz formların, sınıfların, tanımların dünyasında yaşıyoruz
Hepimiz formların, sınıfların, tanımların dünyasında yaşıyoruz.
Hepimiz formların, sınıfların, tanımların dünyasında yaşıyoruz. İnsanoğlunda her şeyi bir sınıfa koyma, her şeyi bir başkasıyla karşılaştırma, her şeyi etiketleme merakı. Hiçbir şeyi kendi alıştığı dışında görmek istemiyor.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
dünyasında,
formların,
hepimiz,
sınıfların,
tanımların,
yaşıyoruz
Kapitalizm: Özgür Kölelik
Kapitalizm: Özgür Kölelik
Bugüne kadar kapitalizmle ilgili pek çok fikir öne sürüldü. Marx’ından Engels’ine, Hegel’inden Weber’ine kadar pek çok feylesof kapitalizmin ne denli berbat bir ekonomik sistem olduğunu insanların gözüne soka soka anlattı durdu.
Dünyada kapitalizmle ilgili yüz tane yazı yazıldıysa bunların doksan dokuzu kapitalizm karşıtı yazılardır. Kalan biri de muhtemelen bir kapitalistin para vererek yazdırdığı bir yazıdır. Avrupa menşeli olan bu düşünce ve pratik sistemi aslında toprak ağalığı - derebeylik sisteminin gelişmiş bir modelidir. Bu gelişmiş feodal yapı bütün dünyayı sardıkça savaşların sayısı ve etkisi daha da arttı. İnsanlar daha çok çalışıp daha az para kazanır oldu. Burjuva ve proletarya arasındaki mesafe Filipinlerle Andorra arasındaki mesafeden daha da fazla açıldı.
Peki, Bu Kapitalizm Tam Olarak Nedir? Etkileri Nelerdir?
Kapitalist Sistem
Genel tanım kapitalizmin feodalizmden sonra sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik bir oluşum olduğu şeklindedir. Neden bu kadar yakın tarihleri verirler anlayamıyorum! Bana göre Kapitalizmin doğuşu Takas (trampa) sisteminin ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Ver sığırı al buğdayı ya da ver timsah derisini al aslan kürkünü şeklindeki oluşumdur trampa ekonomisi... Ardından Lidyalılar parayı buldu. Sistem git gide gelişti. Endüstri devrimiyle beraber kapitalizm daha organize bir boyuta ulaştı. Yahudiler, Amerikalı ve İngiliz iktisatçıların üçlü çabasıyla kapitalizm gözle görülür, elle tutulur bir sistem haline geldi ve zaman içinde bugünkü karmaşık yapısına ulaştı. Ve en sonunda şu andaki içinden çıkılamaz durumuna geldi! Sonuç: açlık, sefalet, toplu ölümler ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir ekonomik dengesizlik.
Bugüne kadar kapitalizmle ilgili pek çok fikir öne sürüldü. Marx’ından Engels’ine, Hegel’inden Weber’ine kadar pek çok feylesof kapitalizmin ne denli berbat bir ekonomik sistem olduğunu insanların gözüne soka soka anlattı durdu.
Dünyada kapitalizmle ilgili yüz tane yazı yazıldıysa bunların doksan dokuzu kapitalizm karşıtı yazılardır. Kalan biri de muhtemelen bir kapitalistin para vererek yazdırdığı bir yazıdır. Avrupa menşeli olan bu düşünce ve pratik sistemi aslında toprak ağalığı - derebeylik sisteminin gelişmiş bir modelidir. Bu gelişmiş feodal yapı bütün dünyayı sardıkça savaşların sayısı ve etkisi daha da arttı. İnsanlar daha çok çalışıp daha az para kazanır oldu. Burjuva ve proletarya arasındaki mesafe Filipinlerle Andorra arasındaki mesafeden daha da fazla açıldı.
Peki, Bu Kapitalizm Tam Olarak Nedir? Etkileri Nelerdir?
Kapitalist Sistem
Genel tanım kapitalizmin feodalizmden sonra sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik bir oluşum olduğu şeklindedir. Neden bu kadar yakın tarihleri verirler anlayamıyorum! Bana göre Kapitalizmin doğuşu Takas (trampa) sisteminin ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Ver sığırı al buğdayı ya da ver timsah derisini al aslan kürkünü şeklindeki oluşumdur trampa ekonomisi... Ardından Lidyalılar parayı buldu. Sistem git gide gelişti. Endüstri devrimiyle beraber kapitalizm daha organize bir boyuta ulaştı. Yahudiler, Amerikalı ve İngiliz iktisatçıların üçlü çabasıyla kapitalizm gözle görülür, elle tutulur bir sistem haline geldi ve zaman içinde bugünkü karmaşık yapısına ulaştı. Ve en sonunda şu andaki içinden çıkılamaz durumuna geldi! Sonuç: açlık, sefalet, toplu ölümler ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir ekonomik dengesizlik.
13 Nisan 2011 Çarşamba
İsyan - İsyan Resimleri - İsyan Eden Fotoğraflar
Evet isyan bu
İsyan - İsyan Resimleri - İsyan Eden Fotoğraflar
Tek umut ki - yaşam bitti demeye varmıyor dilim -
İsyan - İsyan Resimleri - İsyan Eden Fotoğraflar
Tek umut ki - yaşam bitti demeye varmıyor dilim -
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
feryat,
fotoğraf,
İsyan,
isyan eden,
İsyan resimleri,
rebellion,
resim,
yaşam,
yaşam oyunu
10 Nisan 2011 Pazar
8 Nisan 2011 Cuma
Deniz Gezmis Adına Söylenen Şarkılar
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
deniz,
deniz gezmis,
gezmis,
söylenen,
şarkılar
2 Nisan 2011 Cumartesi
Öldüğünde banka hesabında üç beş kuruş vardı - Cüneyt Arcayürek
Son günlerde gazetelerdeki kimi aykırı yorumlara geçmeden önce güncelliğini belki uzun bir süre koruyacağa benzeyen Zekeriya Öz olayıyla ilgili bir
habere göz atalım.
Geçenlerde Galatasaray Kulübü’nün Mali İdari Kurulu toplandı.
Fatih Erdoğdu imzalı bu konudaki yazıyı birlikte okuyalım:
habere göz atalım.
Geçenlerde Galatasaray Kulübü’nün Mali İdari Kurulu toplandı.
Fatih Erdoğdu imzalı bu konudaki yazıyı birlikte okuyalım:
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
cüneyt arcayürek,
Çuvaldızı,
ecevit,
kendimize
30 Mart 2011 Çarşamba
Direnişin ve Dayanışmanın Tarihi Onurumuzdur
'Kızıldere onurdur'
78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, yönetmen Sırrı Süreyya Önder, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda aydın, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi "Direnişin ve Dayanışmanın Tarihi Onurumuzdur" pankartının arkasında bir araya gelerek, Kızıldere'de katledilen devrimci önder Mahir Çayan ve arkadaşlarını andı.
Taksim Meydanı’nda bir araya gelen grup, dev bir Mahir Çayan posteri ve “Kızıldere onurdur, onuruna sahip çık”, “Mahir, Hüseyin, Ulaş kurtuluşa kadar savaş” sloganlarıyla Galatasaray’a dek yürüdü. Kızıldere’de katledilenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunan grup adına hazırlanan açıklamayı okuyan İlknur Birol,“Onlar, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamını engellemek için NATO’nun Ünye Radar Üssü’nde görevli üç teknisyeni kaçırmışlardı.
78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, yönetmen Sırrı Süreyya Önder, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda aydın, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi "Direnişin ve Dayanışmanın Tarihi Onurumuzdur" pankartının arkasında bir araya gelerek, Kızıldere'de katledilen devrimci önder Mahir Çayan ve arkadaşlarını andı.
Taksim Meydanı’nda bir araya gelen grup, dev bir Mahir Çayan posteri ve “Kızıldere onurdur, onuruna sahip çık”, “Mahir, Hüseyin, Ulaş kurtuluşa kadar savaş” sloganlarıyla Galatasaray’a dek yürüdü. Kızıldere’de katledilenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunan grup adına hazırlanan açıklamayı okuyan İlknur Birol,“Onlar, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamını engellemek için NATO’nun Ünye Radar Üssü’nde görevli üç teknisyeni kaçırmışlardı.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
78'liler,
dayanışmanın,
direnişin,
onurumuzdur,
tarihi
26 Mart 2011 Cumartesi
İnsan niçin bayılsın yemek yerken?
İmambayıldı BİRLEŞİK yazılır; çünkü dilbilgisi kurallarına göre ayrı iki sözcüğü yan yana getirerek oluşan tek sözcüklü bir yemek adıdır. Türk mutfağının gözdelerinden biri olduğu için önemli yabancı konuklara verilen resmi ziyafet mönülerinde yer alır çoğu zaman. Konuğunuz bu enfes yemeğin niçin böyle adlandırıldığını sorunca ne diyeceğinizi şaşırırsınız. Lezzetine imamın bile bayıldığını söyleseniz, bayılmanın “çok beğenme” anlamını bilmeyen ve daha önceki bir ziyafette “karnıyarık” adlı bir başka patlıcan yemeği yemiş olan konuğunuz, bu açıklamanın üstüne karın yarılması dehşetini de ekleyerek pek inandırıcı bulmaz sözlerinizi; ama masada tatsızlık çıkarmama diplomatlığıyla “kimmiş o imam” diye sormaz. Kibarlığından açıkça söylemese de ister istemez karanlık olasılıkları aklından geçirdiğini sezersiniz yüzüne bakınca.
Kendine göre haksız da değildir. İnsan niçin bayılsın yemek yerken? Fiziki nedenler dışında, olsa olsa, ancak çok kötü haber duyunca düşüp bayılanlar olur, örneğin.
Kendine göre haksız da değildir. İnsan niçin bayılsın yemek yerken? Fiziki nedenler dışında, olsa olsa, ancak çok kötü haber duyunca düşüp bayılanlar olur, örneğin.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
İmambayıldı,
Köşe Yazıları,
makale,
Mümtaz Soysal
25 Mart 2011 Cuma
Kilometre taşı oldu
Kilometre taşı oldu
Türkiye'deki önemli davaların dosyaları da 16 Mart katliamının delilleri arasındadır artık...
Avukatlar alalade bir cinayet davası gibi TCK 450. maddeden açılan davayı “kontrgerilla davasına dönüştürme” gayreti içine girerler. Bunun için de ellerinde dayanak yapabilecekleri çok önemli bir karar vardır. Bunun için de ellerinde dayanak yapabilecekleri çok önemli bir karar vardır, “Her ne kadar mevcut yargılama sırasında faillere ulaşılmamışsa da..” der Sıkıyönetim Mahkemesi, “bu eylem sıradan bir cinayet eylemi olmayıp gayri muayyen kastla Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlı mukateleye teşvik amacıyla işlenmiş siyasi bir eylemdir...” Bu kararın çok isabetli ve ciddi bir karar olduğuna dikkat çekiyor Cem Alptekin. Ardından da ekliyor: “Biz bu yargı kararından ve o aşamada toplanan diğer delillerden yola çıkıp, bu eylemin TCK’nin 149. maddesi ile yaptırıma bağlanan bir eylem olduğunu, sanıklara bu suçla ilgili ek savunma hakkı verilmesi gerektiğini, ayrıca 1 Mayıs ve Bahçelievler katliamı, Abdi İpekçi cinayeti ve 12 Eylül’de açılan Ankara ana MHP davasının dosyalarıyla fiil ve fail irtibatının olduğunu belirtip celbini talep ettik mahkemeden ve bu taleplerimizi kabul edince davamızın seyri ve niteliği o gün itibarıyla değişmiş oldu.” Yargılanan ilk Gladio eylemi
Yargılanan ilk Gladio eylemi
Beyazıt'ta dersten çıkan öğrencilerin üzerine 33 yıl önce bomba atılmış, 7 üniversitelinin öldüğü olayda 41 öğrenci de yaralanmıştı
Olayın olduğu tarihte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyde Cem Alptekin. 16 Mart 1978 günü son dersleri boş olduğu için merkez binadan erken çıkıp toplanma yerleri olan Süleymaniye’ye geçerler. (Okula hakim olan sağ görüşlü öğrenciler yüzünden topluca gelip gitmektedirler.) Hava kapalı ve pusludur. Orada son dersteki arkadaşlarının gelmesini beklerken büyük bir patlama duyarlar. Önce gök gürültüsü sanırlar. Ama acı haber Süleymaniye’ye de ulaşır. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilerin üzerine “bomba atılmış, hemen ardından da öğrenciler silahla taranmıştır”...Sokrates’in, Galilei’nin, Dreyfus’ün, Nesimi’nin, Mithat Paşa’nın mahkemeleri gibi..
Kimisi bağnaz dinci, kimisi ırkçı, kimisi siyasal nedenlerle suçlananların yaptıkları savunmalar, insanlık tarihinin belleğinde birer aydınlanma belgesi olarak yer almıştır.
İnsanlık tarihi boyunca unutulmayan büyük davalar vardır.
Kimisi bağnaz dinci, kimisi ırkçı, kimisi siyasal nedenlerle suçlananların yaptıkları savunmalar, insanlık tarihinin belleğinde birer aydınlanma belgesi olarak yer almıştır. Onları suçlayan savcılar ve onları mahkûm eden özel mahkemeler ise olumsuz yönleriyle ve kimi zaman lanetlenerek tarihe geçmiştir.
Bu büyük davaların birincisi, kuşkusuz M.Ö. 400 yıllarında Atina’da yaşamış olan ünlü filozof Sokrates’in davasıdır. Her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan Sokrates, kullandığı diyalektik metotla ve soru sorarak insanların gerçek bilgiye sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Nesnel düşünceye ulaşmayı sağlayan yolun insanın kendi aklı olduğunu savunuyordu.
Gelenekleri sarsmak, sitenin tanrılarından farklı tanrıları yüceltmek ve gençliği yoldan çıkarmak suçlamasıyla hakkında dava açıldı. Kurulan özel mahkemede yargılandı, ama düşüncelerinden ödün vermedi, sonunda ölüme mahkûm edildi. Baldıran zehrini içerken, başı dik olarak ölümü soğukkanlılıkla karşıladı.
Bugün Sokrates’i 2400 yıl önce mahkûm eden mahkeme olumsuz bir biçimde anılıyor ama, Sokrates aklın terazisinin öne çıkarılması bağlamında taçlandırılıyor. Onun için ünlü filozof Kant “aklın ideali”, Hegel ise “insanlık kahramanı” deyimlerini kullandılar.
Galileo’nun yargılanması
Kimisi bağnaz dinci, kimisi ırkçı, kimisi siyasal nedenlerle suçlananların yaptıkları savunmalar, insanlık tarihinin belleğinde birer aydınlanma belgesi olarak yer almıştır. Onları suçlayan savcılar ve onları mahkûm eden özel mahkemeler ise olumsuz yönleriyle ve kimi zaman lanetlenerek tarihe geçmiştir.
Bu büyük davaların birincisi, kuşkusuz M.Ö. 400 yıllarında Atina’da yaşamış olan ünlü filozof Sokrates’in davasıdır. Her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan Sokrates, kullandığı diyalektik metotla ve soru sorarak insanların gerçek bilgiye sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Nesnel düşünceye ulaşmayı sağlayan yolun insanın kendi aklı olduğunu savunuyordu.
Gelenekleri sarsmak, sitenin tanrılarından farklı tanrıları yüceltmek ve gençliği yoldan çıkarmak suçlamasıyla hakkında dava açıldı. Kurulan özel mahkemede yargılandı, ama düşüncelerinden ödün vermedi, sonunda ölüme mahkûm edildi. Baldıran zehrini içerken, başı dik olarak ölümü soğukkanlılıkla karşıladı.
Bugün Sokrates’i 2400 yıl önce mahkûm eden mahkeme olumsuz bir biçimde anılıyor ama, Sokrates aklın terazisinin öne çıkarılması bağlamında taçlandırılıyor. Onun için ünlü filozof Kant “aklın ideali”, Hegel ise “insanlık kahramanı” deyimlerini kullandılar.
Galileo’nun yargılanması
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
Dreyfus’ün,
Galilei’nin,
Mithat Paşa’nın,
Nesimi’nin,
Sokrates’in
19 Mart 2011 Cumartesi
33. yılında 16 Mart katliamı
Beyazıt'ta dersten çıkan öğrencilerin üzerine 33 yıl önce bomba atılmış, 7 üniversitelinin öldüğü olayda 41 öğrenci de yaralanmıştı...
"Beklerken büyük bir patlama duyarlar. Önce gök gürültüsü sanırlar. Ama acı haber Süleymaniye’ye de ulaşır. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilerin üzerine “bomba atılmış, hemen ardından da öğrenciler silahla taranmıştır”...
Beyazıt'ta dersten çıkan öğrencilerin üzerine 33 yıl önce bomba atılmış, 7 üniversitelinin öldüğü olayda 41 öğrenci de yaralanmıştı
"Beklerken büyük bir patlama duyarlar. Önce gök gürültüsü sanırlar. Ama acı haber Süleymaniye’ye de ulaşır. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilerin üzerine “bomba atılmış, hemen ardından da öğrenciler silahla taranmıştır”...
Yargılanan ilk Gladio eylemi
Beyazıt'ta dersten çıkan öğrencilerin üzerine 33 yıl önce bomba atılmış, 7 üniversitelinin öldüğü olayda 41 öğrenci de yaralanmıştı
17 Mart 2011 Perşembe
Mumcu ailesinin suç duyurusuna takipsizlik
Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu ile çocukları Özgür ve Özge Mumcu'nun, ''Uğur Mumcu Suikastı'' konusunda yürütülen soruşturma ve kovuşturmada ihmali görülen yetkililer hakkında yaptığı suç duyurusunda, ''kovuşturmaya yer olmadığına'' karar verdi.
''Takipsizlik'' kararında, Mumcu ailesince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulan suç duyurusu dilekçesinde, ''Uğur Mumcu suikastı düzenleyicilerinden yargı karşısına çıkarılamayan, suçun asli failleri ve azmettiricileri ile yürütülen soruşturma ve kovuşturmada ihmali görülen yetkililerin cezalandırılması'' isteminde bulunulduğu anımsatıldı.
Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca 11 Temmuz 2000 tarihinde hazırlanan iddianame ile Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel hakkında dava açıldığı, Ankara 2 Nolu DGM'nin bu kişileri mahkum ettiği anımsatılan kararda, mahkemece, suikast eyleminin Özmen ve Yüksel ile halen firarda bulunan Oğuz Demir tarafından gerçekleştirildiği, bu kişilerin de suikastın arkasında olduğu iddia edilen Tevhit-Selam Kudüs Ordusu örgütü üyesi oldukları saptamasında bulunulduğu hatırlatıldı.
Hala yakalanamayan Oğuz Demir hakkında açılan davanın da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ettiği belirtilen kararda, yargılama kapsamında, Demir hakkında yakalama kararı verildiği, İnterpol aracılığıyla da kırmızı bülten çıkartılarak aranmasına devam edildiği belirtildi.
Kararda, Tevhit-Selam Kudüs Ordusu örgütü üyesi olmak iddiasıyla Aydın Koral, Selahattin Eş, Ali Akbulut ve Ahmet Cansız hakkında yargılamanın da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü ve bu kişiler hakkında yakalama kararı verildiği, ayrıca Aydın Koral hakkında İnterpol aracılığı ile kırmızı bülten çıkarıldığı anımsatıldı.
''Takipsizlik'' kararında, Mumcu ailesince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulan suç duyurusu dilekçesinde, ''Uğur Mumcu suikastı düzenleyicilerinden yargı karşısına çıkarılamayan, suçun asli failleri ve azmettiricileri ile yürütülen soruşturma ve kovuşturmada ihmali görülen yetkililerin cezalandırılması'' isteminde bulunulduğu anımsatıldı.
Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca 11 Temmuz 2000 tarihinde hazırlanan iddianame ile Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel hakkında dava açıldığı, Ankara 2 Nolu DGM'nin bu kişileri mahkum ettiği anımsatılan kararda, mahkemece, suikast eyleminin Özmen ve Yüksel ile halen firarda bulunan Oğuz Demir tarafından gerçekleştirildiği, bu kişilerin de suikastın arkasında olduğu iddia edilen Tevhit-Selam Kudüs Ordusu örgütü üyesi oldukları saptamasında bulunulduğu hatırlatıldı.
Hala yakalanamayan Oğuz Demir hakkında açılan davanın da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ettiği belirtilen kararda, yargılama kapsamında, Demir hakkında yakalama kararı verildiği, İnterpol aracılığıyla da kırmızı bülten çıkartılarak aranmasına devam edildiği belirtildi.
Kararda, Tevhit-Selam Kudüs Ordusu örgütü üyesi olmak iddiasıyla Aydın Koral, Selahattin Eş, Ali Akbulut ve Ahmet Cansız hakkında yargılamanın da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü ve bu kişiler hakkında yakalama kararı verildiği, ayrıca Aydın Koral hakkında İnterpol aracılığı ile kırmızı bülten çıkarıldığı anımsatıldı.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
ailesinin,
duyurusuna,
mumcu,
suç,
takipsizlik
12 Mart 2011 Cumartesi
Yılmaz Güney - İnsan Bilinci Vestiyer Değildir
İNSAN BİLİNCİ VESTİYER DEĞİLDİR
"Her organik varlık her an hem aynı şeydir, hem de aynı şey değildir; her an dışarıdan aldığı maddeleri özümlerken, daha başka maddeleri de dışarı atmaktadır; her an bedenindeki hücreler ölmekte ve yeni hücreler oluşmaktadır; gerçekte, belirli bir süre içinde her organik varlığın bedeninin maddesi tepeden tırnağa yenilenir ve yerini başka madde atomları alır, dolayısıyla her organik varlık her zaman hem kendisidir, hem de kendisinden başka şeydir."
Şeylerin, toplumsal ve siyasal olayların, insan bilincine objektif içeriklerine uygun olarak yansıması, duyum organlarının sağlığına, insan bilgisinin ve bilincinin düzeyine, içinde yaşadığı durumun —kişisel ve toplumsal— objektif ve subjektif niteliğine bağlıdır. İnsan, duyumları ve bilinci aracılığıyla, şeyleri ve olayları, yani bilinçten bağımsız olarak varolan şeyleri ve bu şeylerin hareketlerini, asıllarına uygun bir biçimde algılayacak olgunluk, bilgi ve sağlığa sa¬hipse, doğru bilgilenmenin ilk koşulu yerine gelmiş olur. Duyum organlarındaki yetmezlik ve sakatlıklar, algılamanın sağlıksız ve aslına uygun olmamasına yol açar. Örneğin, gözü bozuk bir insanın, herhangi bir nesneyi algılaması bulanıktır. Kulağı iyi duymayan ya da hiç duyma¬yan birinin, hareketin bir yönünü —ses hem hareketin bir biçimidir hem de hareketin bir so¬nucudur— aslına uygun algılaması düşünülemez.
1978, 78 kuşağı, 78'liler
Devrimci mücadeleyi ve mücadeledeki sürekliliği, kuşaklarla veya kuşak farkıyla anlatmak, şu veya bu oranda eksik ve dolayısıyla yanlış sonuçlar doğurur. Ne var ki bu, çeşitli nedenlerle gündemimize girdi. Mesele salt bir tanımsa, mücadelede sürekliliği ifade eden tüm “8”ler bizi tanımlar. Fakat, 68'liliğin bir kuşak olarak anılmaya başlandığı tarihe ve o ad altında yapılanlara bakıldığında; bunun Mahir'ce, Deniz'ce, İbrahim'ce olduğunu söylemek zordur. 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan ve kuşaklar arası sürekliliği değil, bir çeşit kuşak kopmasını yansıtan 68'lileşme; bugün, 78'lilik adına yapılanlarda yansıyacaksa; yani özünü devrimcilik değil emeklilik ifade edecekse; bu çaba Hıdır'ca, İlyas'ça, Erdal Eren'ce, Seyit Konuk'ça ..... olmayacaktır.
Bu bağlamda “kuşak dili”yle ifade etmek gerekirse; 78'i yaşatmak ve dolayısıyla tüketmemek, 78'i doğru kavramakla mümkündür. Öncelikle 78'liliğin bir yaş , bir kuşak meselesi olmadığı; yani, ondan öte bir içerik taşıdığı akıldan çıkarılmamalıdır... Yoksa, salt nostaljiyle, aykırılık içerikli söylemle, kuşak dayanışmasıyla yetinen çaba; bilerek veya bilmeyerek, tükenmeyi hızlandıracaktır.
Evet, biz 78'liyiz; Deniz'lerin, Mahir'lerin yoldaşıyız . Bugüne dek, miraslarına toz kondurmadık. Ama onları dondurmadık da... İçimize aldık, bağrımıza bastık ve yola devam ettik. Onların antiemperyalizmini, antifaşizmle bütünleştirdik. Onların mücadele haritasına yeni iller, yeni ilçeler, köyler ekledik; çeşitlendirdik, kökleştiği alanları büyüttük.
Biz 78'liyiz; çocuklarımıza Mahir, Deniz ismi koymakla yetinmedik. Devrimciliği, 70'li yılların modası olarak görüp bugün yeni modalara kapılanlardan olmadık.
Biz 78'liyiz; başkaldırı, isyan bizim işimiz. Gün geldiğinde uysallaşmak, ehlileşmek, sisteme rücu etmek, ihale labirentlerinde değer tüketmek bize yakışmaz.
Biz 78'liyiz; biz devrimciyiz. Devrimcilik büyük iştir. Ülkeyi ve dünyayı değiştirme iddiasıdır. Bu iddiadan sonra, sistemin elma şekerlerine kanmak, küçülmektir. Küçülmek bize yakışmaz.
Bugün 68'li de 78'li de olmanın kıstası, örgütlü mücadeledir; devrimciliktir. 68'lileri “masum”, 78'lileri “yırtıcı” gösteren tartışma; bizi anlatmıyor. Bu, “kuşakçılık” oyunu oynamaktır. Gerçekte ise, ‘68 gibi ‘78 de bir değerdir. Sınıflar mücadelesinde yerini almanın; sisteme karşı durmanın; devrimi ve sosyalizmi istemenin adıdır.
68'lilik ve 78'lilik bir kuşak olarak görüldüğü ve bir dernek çatısı altına hapsedildiği sürece; pek çok değer gibi o da sulanacak; içi boşalacaktır. Bu nedenle “78'lilik devrimciliktir.” sloganı öne çıkarılmalı; bu olgu, '77-'80 sürecine damgasını vuran Devrimci Hareket 'in teorik ve pratik mirası eşliğinde değerlendirilmelidir.
68'liyiz DEVRİMCİYİZ...
78'liyiz DEVRİMCİ YOLCUYUZ...
78'liler... / 3
78'liler... / 4
78'liler.../ 5
78'liler.../6
78'liler... / 7
78'liler... / 8
78'liler... / 9
78'liler... / 10
78'liler... / 11
Bu bağlamda “kuşak dili”yle ifade etmek gerekirse; 78'i yaşatmak ve dolayısıyla tüketmemek, 78'i doğru kavramakla mümkündür. Öncelikle 78'liliğin bir yaş , bir kuşak meselesi olmadığı; yani, ondan öte bir içerik taşıdığı akıldan çıkarılmamalıdır... Yoksa, salt nostaljiyle, aykırılık içerikli söylemle, kuşak dayanışmasıyla yetinen çaba; bilerek veya bilmeyerek, tükenmeyi hızlandıracaktır.
Evet, biz 78'liyiz; Deniz'lerin, Mahir'lerin yoldaşıyız . Bugüne dek, miraslarına toz kondurmadık. Ama onları dondurmadık da... İçimize aldık, bağrımıza bastık ve yola devam ettik. Onların antiemperyalizmini, antifaşizmle bütünleştirdik. Onların mücadele haritasına yeni iller, yeni ilçeler, köyler ekledik; çeşitlendirdik, kökleştiği alanları büyüttük.
Biz 78'liyiz; çocuklarımıza Mahir, Deniz ismi koymakla yetinmedik. Devrimciliği, 70'li yılların modası olarak görüp bugün yeni modalara kapılanlardan olmadık.
Biz 78'liyiz; başkaldırı, isyan bizim işimiz. Gün geldiğinde uysallaşmak, ehlileşmek, sisteme rücu etmek, ihale labirentlerinde değer tüketmek bize yakışmaz.
Biz 78'liyiz; biz devrimciyiz. Devrimcilik büyük iştir. Ülkeyi ve dünyayı değiştirme iddiasıdır. Bu iddiadan sonra, sistemin elma şekerlerine kanmak, küçülmektir. Küçülmek bize yakışmaz.
Bugün 68'li de 78'li de olmanın kıstası, örgütlü mücadeledir; devrimciliktir. 68'lileri “masum”, 78'lileri “yırtıcı” gösteren tartışma; bizi anlatmıyor. Bu, “kuşakçılık” oyunu oynamaktır. Gerçekte ise, ‘68 gibi ‘78 de bir değerdir. Sınıflar mücadelesinde yerini almanın; sisteme karşı durmanın; devrimi ve sosyalizmi istemenin adıdır.
68'lilik ve 78'lilik bir kuşak olarak görüldüğü ve bir dernek çatısı altına hapsedildiği sürece; pek çok değer gibi o da sulanacak; içi boşalacaktır. Bu nedenle “78'lilik devrimciliktir.” sloganı öne çıkarılmalı; bu olgu, '77-'80 sürecine damgasını vuran Devrimci Hareket 'in teorik ve pratik mirası eşliğinde değerlendirilmelidir.
68'liyiz DEVRİMCİYİZ...
78'liyiz DEVRİMCİ YOLCUYUZ...
78'liler... / 3
78'liler... / 4
78'liler.../ 5
78'liler.../6
78'liler... / 7
78'liler... / 8
78'liler... / 9
78'liler... / 10
78'liler... / 11
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
1978,
68'liler,
78 kuşağı,
78'liler,
78liler,
devrim,
devrimci,
devrimciler
11 Mart 2011 Cuma
10 Mart 2011 Perşembe
Onlar öldüler, toprağın altındalar ama biz onlardan fışkırdık !
Mustafa Balbay
78 kuşağı, 1990’ların ortasından itibaren usul usul kendisini dillendirmeye başladı. O günlerde ben de yeri geldikçe birkaç kez 78 kuşağına ilişkin düşüncelerimi aktardım. Celalettin Can’la o süreçte tanıştım. Gazeteye geldi, düşüncelerini açtı. Bu kuşağı bir çatı altında toplamak gerektiğini söyledi. Yola çıktı. Büyük ölçüde başardı. 78’lilerin bir vakıf etrafında buluşması için çaba harcadı. Girişimin sözcüsü oldu.
78’liler vakfı girişim sözcüsü Can
‘Türkiye’yi 70’li yıllarla barıştırmalıyız’
78’lilerin ezeli sorunu bölünme ne yazık ki bu girişimde de yaşandı. Bir grup 78’liler Derneği’ni, bir başka ana grup Devrimci 78’lileri kurdu. Can’ın girişimi ise devam ediyor. Can, bunları bölünme olarak da kabul etmiyor. Yolda toparlanacağız diyor.
Can’ın başlıca hedefi şu:
Türkiye’yi 1970’li yıllarla barıştırmalıyız...
Can’la canlı söyleşimizi paylaşalım:
- Yeniden bir araya gelme duygusu nasıl oluştu?
Başlangıçta böyle bir temel hedefimiz yoktu. Senin birkaç yazın çıktı. Sonra arkadaşlarla sohbette usul usul şekillenmeler oldu. Hepimiz şu görüşte birleştik; darbeyi yapanlar 80 öncesini unutturmak istiyorlar. O zaman buna engel olmalı diye düşündük.
Bağımsızlık ve özgürlük istediler
- O dönemi yeni kuşaklara nasıl anlatacaksınız?
60’lar, 70’ler kendine özgü koşullarda gelişti. Özü, bağımsızlık ve özgürlük isteyen bir kuşaktı. Memleketini çok seven, kendi canından da çok seven bir kuşaktı. Belki de kimilerinin dediği gibi sosyal gelişim ekonomik gelişimin önüne geçti. Bağımsızlık ve demokrasi kuşağı oluşmaya başladı. Bunu istemediler ve kestiler. Bence o dönemin özeti budur.
- 68’den ne devralıp yola çıktığınızı düşünüyorsunuz?
78 kuşağı, 1990’ların ortasından itibaren usul usul kendisini dillendirmeye başladı. O günlerde ben de yeri geldikçe birkaç kez 78 kuşağına ilişkin düşüncelerimi aktardım. Celalettin Can’la o süreçte tanıştım. Gazeteye geldi, düşüncelerini açtı. Bu kuşağı bir çatı altında toplamak gerektiğini söyledi. Yola çıktı. Büyük ölçüde başardı. 78’lilerin bir vakıf etrafında buluşması için çaba harcadı. Girişimin sözcüsü oldu.
78’liler vakfı girişim sözcüsü Can
‘Türkiye’yi 70’li yıllarla barıştırmalıyız’
78’lilerin ezeli sorunu bölünme ne yazık ki bu girişimde de yaşandı. Bir grup 78’liler Derneği’ni, bir başka ana grup Devrimci 78’lileri kurdu. Can’ın girişimi ise devam ediyor. Can, bunları bölünme olarak da kabul etmiyor. Yolda toparlanacağız diyor.
Can’ın başlıca hedefi şu:
Türkiye’yi 1970’li yıllarla barıştırmalıyız...
Can’la canlı söyleşimizi paylaşalım:
- Yeniden bir araya gelme duygusu nasıl oluştu?
Başlangıçta böyle bir temel hedefimiz yoktu. Senin birkaç yazın çıktı. Sonra arkadaşlarla sohbette usul usul şekillenmeler oldu. Hepimiz şu görüşte birleştik; darbeyi yapanlar 80 öncesini unutturmak istiyorlar. O zaman buna engel olmalı diye düşündük.
Bağımsızlık ve özgürlük istediler
- O dönemi yeni kuşaklara nasıl anlatacaksınız?
60’lar, 70’ler kendine özgü koşullarda gelişti. Özü, bağımsızlık ve özgürlük isteyen bir kuşaktı. Memleketini çok seven, kendi canından da çok seven bir kuşaktı. Belki de kimilerinin dediği gibi sosyal gelişim ekonomik gelişimin önüne geçti. Bağımsızlık ve demokrasi kuşağı oluşmaya başladı. Bunu istemediler ve kestiler. Bence o dönemin özeti budur.
- 68’den ne devralıp yola çıktığınızı düşünüyorsunuz?
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
78lier,
altındalar,
ama,
biz,
fışkırdık,
onlar,
onlardan,
öldüler,
toprağın
6 Mart 2011 Pazar
Biz Yaşamın Neresindeyiz?..- Hikmet ÇETİNKAYA
Yaşam bütün bir geceyi içinde saklayan bir çiçek midir? Yaşam derin sulara dalmak, yakın tarihimizle hesaplaşmak mıdır?
Hiçbir devinimi umursamayan bir yürek, hiçbir acıyı görmeyen gözler...
Bir hıçkırık, bir gözyaşı...
Haydi söyleyin, yaşam nedir sizce?
Kaybolan umutların, hüzünlerin, ölümlerin ardından yazılıp çiziliyor sadece.
Birkaç gün geçiyor ve unutuluyor...
Bir toplum düşünün ki geçmişiyle hesaplaşmaktan kaçınıyor.
Haydi daha açık söyleyeyim, korkuyor.
Bu arada çocuklarımız büyüyor, yıllar akıp gidiyor....
Bir akıl tutulması yaşıyoruz toplum olarak.
***
İkiyüzlülüğü bir yaşam biçimine dönüştürdüğümüze Necmettin Erbakan’ın cenaze töreninde tanık olduk.
Bir dönem onu yerden yere vuranlar, Erbakan’ın 33 yaşındaki oğlu Fatih Erbakan’ın “cihat çağrısı” karşısında gözyaşlarını tutamadılar.
Biz böyleyiz işte...
Gerçekler karşısında afallarız, Erbakan Hoca’ya “O bir bilim insanı” deriz, 28 Şubat’ı nedense anımsamayız.
Susurluk’ta devlet içindeki örgütlü silahlı gücü unuttuğumuz gibi, “gulu gulu” dansını aklımıza getirmeyiz...
Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink öldürüldüğünde de gözyaşları akıtmıştık.
Oysa onlar yaşarken neler söylemiş, neler yazmıştık, bilmem anımsıyor musunuz?
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
biz,
Çetİnkaya,
hikmet,
neresindeyiz,
yaşamın
19 Şubat 2011 Cumartesi
1917 Şubat Devrimi Burjuva Demokratik Devrim
Emperyalist ülkelerin dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşmak için başlattıkları I. dünya savaşına kendisine yeni topraklar kazandırmak amacıyla katılan Çarlık, üç yıl boyunca savaşı sonuna kadar sürdürme politikasını devam ettirdi. Ancak 1917 yılına gelinirken, savaş cephelerinde Çarlık önemli başarısızlıklarla karşı karşıyaydı. Ekonomik buhran sürekli derinleşiyordu. 1917 yılına girildiğinde, yiyecek, hammadde ve yakıt sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. 1905 Devrimi okulunda okumuş Rusya proletaryası, Çarlığın yıkılmasının gerektiğini yüksek sesle söylemeye başladı.
1917 yılı 9 Ocak greviyle başladı. Grev süresinde, Petrograd'dan Moskova'ya kadar, hemen her yerde kitle gösterileri yapıldı.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
bolşevik ihtilali,
devrim,
devrimi,
ekim,
ekim devrimi,
insanlık,
tarihinin,
unutulmaz,
yılında
İnsanlık Tarihinin Unutulmaz Devrimi > 91. yılında Ekim Devrimi!
91. yılında Ekim Devrimi!
İşte insanlık tarihinin unutulmaz devrimi. Eski kadim bir uygarlıktan kalan harabeler gibi unutulmaya daha doğrusu unutturulmaya yüz tutmuş olsa da bütün insanlık tarihinin muhtemel en önemli olaylarından birisinin yıldönümündeyiz.
Rusların eski kullandığı takvimde Ekim 1917’e denk geldiği için bütün dünyada Ekim devrimi diye bilinen Bolşevik ihtilalin yıldönümü bugün.
Burada üzerine kitaplar yazılan bu tarihsel olayı kapsamlı bir şekilde ele alma imkanımız yok, sadece kısa bir hatırlatma yapmakla yetineceğiz.
1917’i hatırlatırken 1905 devrimini es geçmek olmaz. Çünkü Troçki’nin deyişiyle 1905 devriminde sadece 1917’nin provası yapılmamış, aynı zamanda Rus siyasal düşüncesinin belli başlı tüm grupları çıkmıştır. Keza Troçki de 1905’de Petersburg Sovyeti'nin başkanı olarak parlamıştır.
Tarih bazen garip tesüdüflerle yol alır. Petersburg’un büyük lokomotif fabrikasında işçiler işten atılmıştır.
Doğrudan devlet destekli sendika çalışmaları yapan papaz Gapon’a giderler. Gapon 'Çar babaya' birçok Rus gibi tanrı gibi inanmaktadır. Ve amacı işçileri Çar'a götürerek tepkileri yumuşatmak, olayların büyümesini engellemektir. Fakat bu 'iyi niyet' büyük bir felakete yol açacaktır.
200 bin işçi, 22 Ocak günü 1905’te Kışlık saraya doğru yürüyüşe geçer. Çocuk ve kadınlar en önde, ellerinde aziz ve Çar portreleri ile yürümektedir.
İşte insanlık tarihinin unutulmaz devrimi. Eski kadim bir uygarlıktan kalan harabeler gibi unutulmaya daha doğrusu unutturulmaya yüz tutmuş olsa da bütün insanlık tarihinin muhtemel en önemli olaylarından birisinin yıldönümündeyiz.
Rusların eski kullandığı takvimde Ekim 1917’e denk geldiği için bütün dünyada Ekim devrimi diye bilinen Bolşevik ihtilalin yıldönümü bugün.
Burada üzerine kitaplar yazılan bu tarihsel olayı kapsamlı bir şekilde ele alma imkanımız yok, sadece kısa bir hatırlatma yapmakla yetineceğiz.
1917’i hatırlatırken 1905 devrimini es geçmek olmaz. Çünkü Troçki’nin deyişiyle 1905 devriminde sadece 1917’nin provası yapılmamış, aynı zamanda Rus siyasal düşüncesinin belli başlı tüm grupları çıkmıştır. Keza Troçki de 1905’de Petersburg Sovyeti'nin başkanı olarak parlamıştır.
Tarih bazen garip tesüdüflerle yol alır. Petersburg’un büyük lokomotif fabrikasında işçiler işten atılmıştır.
Doğrudan devlet destekli sendika çalışmaları yapan papaz Gapon’a giderler. Gapon 'Çar babaya' birçok Rus gibi tanrı gibi inanmaktadır. Ve amacı işçileri Çar'a götürerek tepkileri yumuşatmak, olayların büyümesini engellemektir. Fakat bu 'iyi niyet' büyük bir felakete yol açacaktır.
200 bin işçi, 22 Ocak günü 1905’te Kışlık saraya doğru yürüyüşe geçer. Çocuk ve kadınlar en önde, ellerinde aziz ve Çar portreleri ile yürümektedir.
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
bolşevik ihtilali,
devrim,
devrimi,
ekim,
ekim devrimi,
insanlık,
tarihinin,
unutulmaz,
yılında
Neyin simgesidir Uğur Mumcu?
Uğur Mumcu'yu Anarken...
Uğur Mumcu'yu faili meçhul demeye dilimin hala varmadığı bir korkunç cinayete kurban vereli on sekiz, bir-iki-üç-dört-beş değil, tam on sekiz yıl geçti. Uğur Mumcu artık ülkemizde bir simgedir.
Neyin simgesidir Uğur Mumcu? Tam bağımsız bir Türkiye özleminin, antiemperyalizmin, dürüst ve onurlu gazeteciliğin, gericiliğe karşı duruşun, insanca bir mücadelenin, korkusuzca yazmanın, parayla satın alınamazlığın, laiklik mücadelesinin bir simgesidir. Bu duruşu beğenmeyenler, Uğur Mumcu’nun yaşam hakkının elinden alınışından yıllar sonra bile, ardından hala yanlı bir biçimde konuşabilmektedir.
Uğur Mumcu'yu faili meçhul demeye dilimin hala varmadığı bir korkunç cinayete kurban vereli on sekiz, bir-iki-üç-dört-beş değil, tam on sekiz yıl geçti. Uğur Mumcu artık ülkemizde bir simgedir.
Neyin simgesidir Uğur Mumcu? Tam bağımsız bir Türkiye özleminin, antiemperyalizmin, dürüst ve onurlu gazeteciliğin, gericiliğe karşı duruşun, insanca bir mücadelenin, korkusuzca yazmanın, parayla satın alınamazlığın, laiklik mücadelesinin bir simgesidir. Bu duruşu beğenmeyenler, Uğur Mumcu’nun yaşam hakkının elinden alınışından yıllar sonra bile, ardından hala yanlı bir biçimde konuşabilmektedir.
22 Ocak 2011 Cumartesi
Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi
Uğurlar Olsun Uğur MUMCU Uğurlar Olsun...
vurulduk ey halkım, unutma bizi
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük
dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.
yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acimasiz ellerine terkedildik.
direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarimizi fırlattık boş birer eldiven gibi.
utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
vurulduk ey halkım, unutma bizi
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük
dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.
yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acimasiz ellerine terkedildik.
direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarimizi fırlattık boş birer eldiven gibi.
utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Devrim,siyasal,emperyalizm,demokrasi,faşizm
altan öymen,
güdümlü hukuk,
metin göktepe,
öldürülen gazeteciler,
peşin yargı,
siyasal kin,
uğur mumcu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)